Avrupa’dan düşmanca rapor!

Türkiye hiçbir zaman Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olamaz! Çünkü jeopolitik yasalar vardır... Türkiye topluluğa üye olduğu gün AB dağılır. İyi niyetli yöneticiler bile bu kaderi değiştiremez! Maalesef ülkemizdeki sivil ve askeri kadrolar bu yasalardan bihaberdir. Bu nedenle AB yavaş fakat emin adımlarla Türkiye’yi kemirmekte, bölmekte, sömürmekte ve soymaktadır. Tehdit, risk kavramlarını biraz bilen bir kişi teşhisi hemen koyar: “AB Türkiye’ye karşı düşmanca politikalar izlemektedir!” Avrupa Komisyonu’nun 2015 Türkiye Raporu’ndan tuvalet kâğıdı bile olmaz! Bu garabet rapor düşmanlığın somutlaşmış bir ifadesidir... İşte düşmanlığın ve ihanetin belgesi!

AB, PKK’NIN TA KENDİSİDİR!
Çözüm sürecinin canlandırılması bir gerekliliktir. Bu süreç çok sayıda cana mal olan bir çatışmayı durdurmak için bu neslin sahip olduğu en iyi fırsattır! Alınan tedbirlerin (PKK’ya karşı) orantılı olması gerekmektedir. Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen ağır insan hakları ihlallerine ilişkin endişe verici bildirimlerde bulunulmuştur.
Geçmişte açılan yargısız infaz davalarına ilişkin soruşturmaların eksiksiz ve bağımsız bir şekilde yürütülmesi de dâhil, kayıp şahıslar meselesini ele alan kapsamlı bir plan bulunmamaktadır. 50 bin köy korucusundan oluşan köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasına yönelik adım atılmamıştır...

AB, FETÖ’NÜN HAMİSİDİR!
“Paralel yapı” ile mücadele çerçevesinde son dönemde yaşanan meslekten çıkarma ve tenzil-i rütbe vakaları endişe kaynağı olmuştur. Emniyet teşkilatı, kamu hizmeti ve yargıda dikkat çekici görev yeri değişiklikleri ve meslekten çıkarmalar devam etmiştir. Yürütme erki temsilcileri, devam eden adli soruşturmalarla ilgili kamuoyuna açıklamalarda bulunmuş ve böylece yargının bağımsızlığına müdahale etmiştir. (Hatırlanacağı üzere AB, Ergenekon ve Balyoz sürecinde Hükümeti cesur davranmaya teşvik ediyordu!)

ERMENİ SOYKIRIM YALANININ ASIL SAHİBİ AB VE ABD’DİR!
Türk makamları söz konusu olaylar yurt dışında soykırım olarak tanındığında, sistematik olarak ve güçlü şekilde tepki vermiştir. Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirmesine yönelik 2009 yılı protokolleri henüz onaylanmamıştır. (Bir uluslararası topluluk ancak bu kadar alçalabilir. Kendi mahkemesinin kararını bile görmezden gelen utanmazlar korosu!)

AB ULUSAL ÇIKARLARIMIZA GÖZ DİKEN EMPERYALİST BİR ÇETEDİR!
Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile doğrudan taşımacılık bağlantılarındaki kısıtlamalar da dâhil, malların serbest dolaşımı önündeki tüm engelleri kaldırmamıştır; ikili ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. GKRY’nin hidrokarbon arama hakkını tehdit eden açıklamalar yapmış, bu yönde eylemlerde bulunmuştur. Gemiler ve uçaklara yönelik kısıtlamalar yürürlükte kaldığı sürece, Türkiye bu fasla ilişkin AB müktesebatını tam olarak uygulama konumunda olmayacaktır. (Şu tehdidin kabalığına, küstahlığa bakın!)
Yunan karasularının muhtemel genişletilmesi ile ilgili olarak, TBMM’nin 1995 tarihli kararında yer alan savaş nedeni (casus belli) tehdidi hâlâ devam etmektedir. Yunanistan ve GKRY, Yunan adaları üzerindeki uçuşlar dâhil olmak üzere, karasularının ve hava sahasının Türkiye tarafından tekrarlanan ve artan şekilde ihlaline ilişkin resmi şikâyetlerde bulunmuşlardır. (Bu cahil çete 152 ada ve adacığımızın Yunan işgali altında olduğunu bilmez mi? AB güruhu acaba Yunan karasuları ve hava sahasını kaç mil olarak kabul ediyor? Zahmet edip söyleyebilirler mi?)
Yunanistan, Meis adasına ait kıta sahanlığının bir kısmını da içeren bölgede Türkiye’nin açık denizde petrol ve doğal gaz arama ihalesine çıkmasına itiraz etmeye devam etmiştir! (Doğu Akdeniz’de 1577 km. ile en uzun deniz sınırı Türkiye’ye aittir. Yunanistan San Marco Meydanı kadar küçük bir alan işgal eden bir ada ile bu koca denize ortak mı olacak? AB düşmanlığının bizi Antalya Körfezi’ne hapsetmek istediğini biliyoruz.)

ÇETEDEN POTPORİ
Patrikhane, resmi makamlardan “Ekümenik” unvanını serbestçe kullanabileceğine dair bir işaret almamıştır. Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun açılması konusunda adım atılmamıştır. (Kısaca, “Lozan’ı hala çöpe atmadınız mı?” deniyor!
Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Zazaca üniversite programları devam etmiştir. (Avrupa’da teneffüste aralarında Türkçe konuşan çocukları niçin okuldan atmaya kalkıyorsunuz? Art niyetli ve ikiyüzlüsünüz!)
İşçilerin serbest dolaşımı alanındaki hazırlıklar başlangıç aşamasındadır. Geçtiğimiz yıl hiç ilerleme kaydedilmemiştir! (Yani Türk’e vizeye devam! Davutoğlu’nun Kayseri pazarlığı Kayserilileri üzecek gibi görünüyor!)
Türkiye Gümrük Birliği (GB) alanında iyi düzeyde hazırlıklıdır. (Her konuda yerden yere vurulan Türkiye bu alanda övülüyor! Diyorlar ki “Sizi iyi söğüşlüyoruz. Gümrüklerinizi iyice açın! Dediklerimize harfiyen uyun!”)

TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİ GERİLEME VE ÇÖKÜŞ DÖNEMİDİR!
Türkiye 1999 AB Helsinki Zirvesi ile inişe geçti. Kıbrıs, Ege gibi vazgeçemeyeceği hayati çıkar alanlarını AB sürecine bağladı. Bu süreçle birlikte kurucu ideoloji büyük bir darbe aldı. ABD’nin de teşvikiyle AB, Türkiye’deki Atatürkçü çevreleri hedef tahtasına koydu. Bugün ülkemizdeki yıkıcı, bölücü, gerici dinamikleri harekete geçiren en büyük güç ABD ile birlikte AB’dir... AB her zaman siyasi İslam’ı, mezhepleri, tarikatları, PKK ve bölücü Kürtçüleri destekledi! Bu düşmanlığını demokrasi olarak yutturmaya kalktı! Bugün Almanya’da ADD’ler baltalanırken, cami dernekleri, mezhepçi kesimler ve bölücü Kürtçüler baş tacıdır! PKK rahatça faaliyetlerini yürütür!
Kendimizi kandırmayalım! Yükselişe geçmek istiyorsak, önce AB düşmanlığının doğasını kavramalıyız...