Beklentiler ve acil ihtiyaçlar

Nereden bakarsak bakalım, oldukça ilginç bir haftayı geride bıraktık. Finansal piyasa cephesindeki yapay iyimserlik zorlamaları ve arkasındaki pek gerçekçi olamayan beklentiler, kredi mekanizmasının yeniden çalışır hale gelmesini sağlayamadı; durum böyle olduğu için de ekonomi cephesinde umulan etkiyi yaratamadı; tepkisel yaklaşımların daha baskın olduğu gözlendi.
Ağustos ayı ortasında 7.00 düzeyini aşarak son rekorunu kıran dolar kurunu geriletmek ve beklentileri düzelterek günü kurtarmak için yapılanlar, bu kez kısmen başarılı olsa da iş dünyası açısından en kötünün geride kaldığını söylemek pek mümkün olamadı. Tüm girişimlere rağmen ortaya çıkan sonuç, ne yazık ki olumlu düşünmeye izin vermiyor.

Önce orta vadeli plana ilişkin yaklaşım sunumu yapılarak, olumsuz eğilimlerin dizginlenmesi yönünde çaba harcandı. Yeterli olmayınca Yeni Ekonomi Programı devreye sokuldu; kurallı piyasa dışına çıkılmayacağı mesajları verildi. Devamında para otoritemiz yüksek oranlı faiz artırımına gitti. Bunlar yaşanırken piyasa eğilimlerinin yönünü değiştirebilecek her türlü müdahale ve yapay zorlama devreye sokuldu. Enflasyonla mücadele programına ilişkin detaylar ise, kurallı piyasa anlayışı konusunda ciddi belirsizlikler yarattığı için finansal eğilimleri yönlendirenler tarafından görmezden gelindi. Son olarak ta ABD ile ilişkilerin düzelmesi için gereken yapılmadığı için sonuç alınamadığı iddiaları yaygınlaşınca, Amerikalı rahibin serbest kalması sonrasında iyimser karakterli bir heyecan fırtınası yolu ile son bir deneme yapıldı ve tahvil ihracı ile iyimserlik kamçılandı; bu hafta genelinde yaşadıklarımız, bu teşhise bağlı zorlamalardı.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız süreç boyunca, iş dünyasının sorunları ağırlaşmaya devam etti. Paranın devir hızı sert bir şekilde geriledi, borç-alacak zincirindeki kırılmalar olağandışı çözüm arayışlarını ön plana çıkardı. İflas erteleme yoluna başvuranlar arttıkça, geleceğe yönelik endişeler güçlendi ve beklentiler olumsuzlaştı. İş dünyasının nakit akımları konusundaki sorunları ağırlaşırken, ekonomik faaliyetler ivme kaybetmeye devam etti. Üreticiler maliyet-fiyat dengesindeki belirsizlikler nedeniyle bunalır ve sipariş almakta zorlanırken, iç talep seri bir şekilde zayıfladı. Mali sektöre ve kamu kesimine ilişkin belirsizlikler de artış eğiliminde olmayı sürdürdü. Finansal piyasa cephesindeki zorlamalar bu konulardaki olumsuzluğu gereken oranda azaltamadı; oysa umulan bu eğilimlerin yönünün değişmesi ve belirsizliklerin azalması idi!

Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekse, kurumsal yapı ve siyasi irade destekli finansal piyasa cephesi abartılı bir iyimserlik gösterisi sundu; iş dünyası ise bu durumdan pek etkilenmedi ve içine düştüğü çaresizlik bataklığında çırpınmaya devam etti. Kredi mekanizmasının hala çalışmıyor ve borçların yapılanması mümkün olsa bile acil ihtiyaç haline gelen taze kredilerin verilemiyor oluşu, kesimler arasındaki ıraksamada belirleyici oldu. Bu durum nedeniyle, finansal piyasa cephesindeki iyimserliğin kalıcı olması zor görünüyor.

Acil ihtiyaçlar karşılanamadığı sürece iyimser beklentiler karın doyurmuyor, ekonominin çarkları umulan şekilde dönemiyor ve istikrarsızlık endişelerinin güçlenmesi önlenemiyor! Kısa vadede acil ihtiyaçları hesaba katmadan beklenti pazarlamaya çalışanlar, başarısız olmaktan ve itibar kaybetmekten kurtulamıyor. Zira acil ihtiyaçları karşılanamayanların tepkiselliği, gelişmelerin kontrol altına alınması ve yönlendirilebilmesini giderek zorlaştırıyor!

Bu aşamada sormak gerekiyor, hem beklentileri düzeltmenin ve hem de acil ihtiyaçları karşılamanın bir yolu yok mu? Var, gerekli ve yeterli düzeyin üzerinde kaynak girişi yaşanır ise her iki değişken açısından da sorunların ağırlaşması pahasına günün ve görünümün kurtarılması mümkün olabilir. Fakat gerek olumsuzlaşan küresel koşullar ve gerek ise bulunduğumuz coğrafyaya ilişkin jeopolitik gerginlikler, bu olasılığın gerçekleşmesine izin vermiyor. Geriye kalan seçenekler de belli: ya bugün olduğu gibi gerçekleri ve acil ihtiyaçları boş verip nafile bir şekilde beklentileri yönetmeye çalışacağız, ya da günü kurtarmaya yönelik beklenti yönetiminden uzaklaşarak sorunlarımıza ve acil gereksinimlerimize odaklanacak bir programı uygulamaya koymanın yollarını zorlayacağız!