Bunun adı zoraki kur soygunu

Döviz fiyatlarındaki yükselişle birlikte alım satım arasındaki makas dönem dönem açılıyor. Özellikle aralıktaki son kur rallisinden bu yana uçurum oluşmaya başladı. Sadece alım satım makası değil piyasa kuru ile bankaların alım ve satımlarda uyguladıkları fiili kurlar arasında da ciddi fark var. Bu bir nevi süpermarkette rafta yazan fiyatla elinize fişi verdiklerinde farklı fiyat görmeniz gibi bir durum. Böyle olunca dış ticaretle iştigal eden iş insanlarının epey canı sıkkın. Geçen günlerde bir arkadaş bu durumdan şikayetini dile getiren bir mesaj attı. İş insanları, kredi darboğazının yaşandığı ortamda yüksek sesle bu rahatsızlığı dile getirip bankaların da hedefi olmak da istemiyorlar.

SATARKEN DE KAYIP

Tablo ortada. Bazı günler alım satım makası 20-25 kuruşa kadar çıkıyor. Malum ihracat gelirlerinin yüzde 40'ının TL'ye çevrilme zorunluluğu var. Ham maddeyi ve ara malı dövizle alan veya içerden temin ettiği malı dövizle ödeyenler için bu alım satım farkları ciddi maliyetler çıkmasına neden oluyor. Ayda bir milyon dolar ihracat yapan bir firmanın sadece yüzde 40'ını sattığını ve kur riski yememek için yeniden döviz aldığını düşünelim. 400 bin doları piyasa kuru olan 17.50 TL'den bozdursa 7 milyon lira yapıyor. Fakat banka 17.37'den bozuyor. Ve ele geçen 52 bin lira daha az oluyor.

ALIRKEN DE KAYIP

Diyelim ki aynı iş insanı veya şirket ham madde alacak. 250 bin dolar almak istedi. O günkü gösterge dolar kuru diyelim ki 17.54 TL. Bunun karşılığında cebinden 4 milyon 385 bin lira çıkacak. Oysa banka satarken 17.62'den veriyor ve cepten 4 milyon 4 milyon 405 bin lira çıkıyor. Yani 20 bin lira daha fazla. Toplamda al sata bakınca 150 bin dolar nette bozdurulmuş oldu ve 70 bin lira komisyon ihracatçının cebinden çıkıp bankaların kasasına girdi. İş insanları, "Bunun adı resmen zoraki soygun. İhracatçı nasıl olsa döviz bozduracak." diyorlar.

MERKEZ SAYESİNDE DENGELENİYOR

Elbette burada kaybı azaltan bir unsur var. O da Merkez Bankası. Yüzde 40 satma zorunluluğundan ötürü Merkez Bankası, satım tarafında bir kur seviyesi ilan ediyor. Böylece işletmeler bankaların insafına kalmamış oluyorlar. Yani dövizlerini satarken piyasadaki fiyata yakın bir fiyat belirlendiğinden kayda değer bir kayıp oluşmuyor. Ancak şunu da belirtelim. Döviz fiyatları sürekli ve dalgalı bir şekilde yukarı gittiğinden alım tarafında yine bir kaybınız oluşuyor. Daha bu hafta itibarıyla bankaların verdiği fiyatla piyasa yani Bloomberg ekranındaki fiyat arasında 14 kuruş fark vardı. Bu da 100 bin dolarda 14 bin lira kayıp demek. Tutarlar büyüdükçe zarar da büyüyor.

DÖVİZ KITLIĞI VAR

İhracatçıya, “Sen zaten döviz kazanıyorsun iç piyasadan niye alıyorsun?” denilebilir. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ara mal, hizmet, ham madde ve lojistik maliyetleri döviz üzerinden olduğundan işletmeler ticaretin devamlılığı için ellerinden döviz tutmayı yeğliyorlar. Piyasadaki döviz kıtlığı da göz önüne alındığında ihtiyati olarak tutulan miktar da artmış olabilir.

Ziyaret ettiğimiz ihracata çalışan tesislerde duyduğumuz bir şikayet de yüzde 40'lık döviz satım işlemlerinde birçok evrak işinin olması yüzünden işin bir sonraki güne sarkması. Bu da işletmelere hem ilave angarya çıkarıyor hem de dövizin bu kadar oynak olduğu ortamda mali işlem müdürlerine ilave hesap çıkartıyor.

DÖVİZ PAZARI SIKIŞIK

Diğer yandan dikkatimi çeken bir başka gelişme döviz talebi tarafında oldu. Merkez Bankası verilerine göre 1-14 Temmuz dönemini kapsayan iki haftalık süreçte pariteden arındırılmış döviz mevduatı artışı 3.6 milyar dolar oldu. Yabancı para mevduatların payı yüzde 54.6 olarak hesaplandı. Kapalıçarşı'da altın ve döviz işiyle uğraşanlara sorduğumuzda da bayram tatili dönemi ve hemen ardından dövize yönelik bir talebin oluştuğuna dikkat çektiler. Yaz ortasında döviz pazarını hareketlendiren ne oldu acaba?