Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu!
Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu!
NİHAİ kararlar alınmalı: Şam’la anlaşma dahil. PKK üzerinden ABD gücü kullanılıyor, PKK üzerinden Türkiye bu güçle vuruluyor. Nihai kararlar almak, nihai pozisyonlar belirlemek zorundayız. Suriye’de durduğumuz yeri yeniden tanımlamak durumundayız. Bağdat’la ilişkileri güçlendirmenin yanısıra, Şam yönetimine karşı bütün öfkemizi bastırmak, takıntılarımızdan kurtulmak zorundayız.
Suriye’nin kuzeyinde PKK üzerinden yürütülen harita terör meselesi değildir. Suriye’deki çatışmalar artık şu grup, bu grup meselesi değildir. Çok daha esaslı bir duruşla, bölgenin tamamı üzerinde bir bakışla hareket etmek gerekmektedir.
Çünkü Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidiyle yüz yüzedir. Çünkü ilk kez açıktan çokuluslu bir cephe ile karşı karşıya. Öyleyse İran ve Rusya ve Şam yönetimi dahil, daha kapsamlı, derin, kalıcı anlaşmalara varmayı zorlamak gerekiyor.
Suriye olayı bitti. Suriye halkı olaydan dışlandı. Suriye, devletlerin kapıştığı bir cephedir artık. Talan ediliyor, paylaşılıyor. Öyleyse önyargılarından, ön kabullerinden bağımsız, rasyonel bir düşünce, politika geliştirmek, Türkiye’ye yönelen büyük tehdide karşı atılacak adımlardan biridir.
Son adımlar İran’ı Irak’tan sıkıştırıyor. Bu ABD planıdır, İran’ı baskı altına alıp cepheyi İran sınırına yaklaştırma hesabıdır. İran Irak’ın güneyinden sıkıştırılırken Türkiye Suriye’nin kuzeyinden sıkıştırılıyor. Bu iki hareket üzerinden Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtler arasında belki yüz yıl sürecek düşmanlıkların temelleri atılıyor. İşte bu küresel bir akıldır, küresel bir projedir, bir Atlantikçi müdahaledir. Bu kalıcı düşmanlıkların önünü alacak bir şeyler yapmalıyız.
İran Genelkurmay Başkanı’nın, kalabalık bir general kadrosuyla başladığı Ankara ziyareti tam da böyle bir döneme denk geldi. İki ülkenin de benzer tehditler hissettiğini düşünüyorum.
Artık bir gün bile bekleme imkanı kalmadı. Türkiye’nin o koridora doğrudan, açık ve güçlü bir müdahalesinden başka seçenek kalmadı. Söz konusu vatansa, Anadolu ise, tehdit ülkemize yaklaşmışsa, savaş Türkiye’ye taşınacaksa ve bu kaçınılmaz hale gelmişse, bırakın bu savaş sınırın diğer tarafında olsun.
İbrahim KARAGÜL-YENİ ŞAFAK[1]
***
Gül 16. yaşgünü törenine neden katılmadı
SİZ[1]de merak etmiş olabilirsiniz. Kurucusu olduğu halde, kuruluş yıldönümü törenlerine bile katılmayan Gül, AK Parti ile bağları tamamen koparmış mı? Duyduğum kadarıyla hayır. İstanbul’daki Vakıf binasında sık sık AK Partililer tarafından da ziyaret ediliyor. Bildiğim kadarıyla en çok eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ziyaret ediyor kendisini. Mevcut hükümetten bazı bakanlar ve partide genel başkan yardımcılığı görevini üstlenen bazı isimler de var son ziyaretçileri arasında.
Bu arada dikkatimi çeken bir detayı paylaşayım. Gül’ün son zamanlarda görüştüğü iki bakanın görevi, son kabine güncellemesinde değişti. İkisi de icracı bakandı, ikisi de Başbakan Yardımcılığı’na getirildi. Görüşmeler baş başa gerçekleştiği için ne konuşulduğunu bilmiyoruz ama iki ihtimal var: ya Gül’ü Parti’ye koyduğu mesafeyi kaldırması için ikna etmeye çalışıyorlar. Ya da yaşadıkları bazı somut olayları anlatıp “işler iyi gitmiyor” diye Gül’e yakınıyorlar.
Deniz ZEYREK-HÜRRİYET
***
Amerika’nın ‘kaos planı’ ve CHP-HDP ittifakı...
TÜRKİYE’nin geliştirdiği diplomasi, doğal olarak ABD’yi dışlıyor, onun YPG-PKK unsurlarıyla Suriye-Irak hattında bir “koridor örme” stratejisini engelliyor. YPG-PKK ile ilişkilerinin “taktik” olduğunu söylemişlerdi, “stratejik” olduğu ve uzun vadeli hedeflere yürüdüğü anlaşıldı, şimdi, yeni atakların peşindeler. PKK’ya silah bıraktırabilir...
Neo-con/siyonist lobi, Türkiye’ye karşı iki silahını farklı doğrultularda çekmiş görünüyor, suikastler ile destekli kaos ortamını oluşturmaya belli ki FETÖ’yü memur etmiş, “iç siyasetin yeniden yapılandırılması” ise CHP-HDP ittifakı üzerinden şekillendiriliyor. HDP’lilerin Kılıçdaroğlu’nun o yürüyüşüne katılmaları ilk işarettir, 15 Yaşındaki Eren’in şehit edilmesine karşı iki partinin benzer dil kullanarak (ama PKK’yı işin içinden özellikle uzak tutarak) kınaması yemeğin pişirilmekte olduğunu gösteriyor.
ABD’nin bu noktada yapacağı hamle, kuşkusuz, PKK’ya, “Türkiye’ye karşı eylemsizlik ve hatta silah bıraktırma” açıklaması yaptırması olacaktır, zaten, heyetlerin “2019’a kadar hareketsiz kalın” mesajlarıyla Kandil’e gidip-geldiğini izliyoruz. Yeni hamlenin nedenleri...
Ardan ZENTÜRK-STAR[1]
***
Barzani haddini bilmeli
TÜRKİYEise bu konuda akıl almaz yanlışlar içindedir. Özal’ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde Barzani’nin hükmettiği coğrafyanın haberleşme, alt yapı ve üst yapı yatırımları Türkiye tarafından yapılmıştır. Şu anda bile Türkiye’nin ekonomik sıkıntı içinde olan Barzani’nin memur maaşlarını ödeyerek pek çok konuda yardımcı olduğu biliniyor. Türkmen şehri Kerkük resmi olarak Bağdat Yönetimi’ne bağlı bir kenttir. 2014 yılında peşmerge IŞİD’le mücadele bahanesiyle burada yönetime fiilen el koydu. Şehre giren silahlı Kürt grupları nüfus ve tapu dairelerine saldırarak yaktılar, yıktılar, yağmaladılar. Gayeleri kentin tarihini, hafızasını yok etmekti. Daha sonra Kerkük’e 700 bin Kürt getirdiler. Bu göçler Kürt partileri ve Kürtleri dışarıdan destekleyen güçlerin teşvik etmesiyle oldu. Gelen Kürtler Türkmenlere ve devlete ait arsalara ev yaptılar, yerleştiler. Gayeleri Kerkük’ün demografik yapısını hızla değiştirmek ve sözüm ona Kerkük’ün Türk kimliğini silmekti. Böylece Kerkük de Kürt bölgesine dahil edilecekti.
Agâh Oktay GÜNER-YENİÇAĞ
***
AKP’deki metal yorgunluğu
AKP16. yaşını kutlarken partinin lideri Tayyip Erdoğan örgüte hakim olan metal yorgunluğundan söz ediyor. Bazı yorumculara göre ise sorunların başında... AKP’nin, bir süredir toplumsal tabanın hızla değişen taleplerini karşılayacak siyaseti üretememesi geliyor.
Acaba başka sebepler de var mı?
Mesela Yeni Türkiye adı altında yürütülen projelerin eski Türkiye’yi de aratması...
Cumhuriyeti eritme projesinin yerine yeni bir proje koyamaması...
Dış dünyadan gelen desteğin bitmesi...Dünya çapında itibarsızlaşma ve yalnızlaşma...
Meydan okumaya dönük dış politikanın turizm ve diğer ekonomik alanlarda kayıplara yol açması...
Orta ve alt sınıfların hayatında olumlu değişiklik olmaması... Gibi...
Melih AŞIK-MİLLİYET[1]