Ebu Hanzala ve 'laik' sempatizanları

Kimi Atatürkçü dostlarımız ülkede gündem ne olursa olsun konuyu bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB) getirmeyi başarabiliyorlar. Kovid-19 salgını vesilesiyle hedefe bir kez daha DİB ve imamları koydular. Adeta ibadet gibi haftada bir kez sosyal medyada “Diyanet Kapatılsın” kampanyası yürütülüyor.

Çok az talep “Diyanet Kapatılsın” talebi kadar akıl dışı olabilir. Hele hele Atatürkçüler için. Çünkü Türkiye’de DİB karşıtlığının şampiyonları kendilerine İslamcı diyen ama aslında İslam’la da bir ilgileri olmayan radikal kişi ya da örgütler. Hatta terör örgütleri.

DEAŞ’A GÖRE ‘HIYANET’ İŞLERİ

Birkaç örnek verelim.

“Bu ülkede parlamento neyi ifade ediyorsa, kışla neyi ifade ediyorsa, cami de onu ifade ediyor. Diyanet yani ona ona gerçek yakışan ismiyle “’hıyanet’ de aynı şeyi ifade ediyor. Aralarında hiçbir fark yoktur. Biri insanlara Allah’ın kanunları dışında kanun yapar, öbürü silahlı olarak bu anayasayı muhafaza eder, öbürü ise kardeşlerim, bunu halkın gözünde din olarak meşrulaştırır. Üçünün arasında İslam nezdinde hiçbir fark yoktur.”

Bu cümlelerin sahibi Ebu Hanzala kod adını kullanan Halis Bayancuk. Defalarca kez DEAŞ ve El Kaide’ye üyelik ya da yardımdan yargılanmış, şu anda da DEAŞ’ın üst düzey yöneticisi olduğu iddiasıyla cezaevindedir. Müebbet istemiyle çeşitli davalardan yargılanması devam etmektedir. Bu davaların iddianamelerine bir göz atmak Bayancuk hakkında yeterli bilgi verecektir.

Yukarıdaki anlatım bize şunu gösteriyor. Bayancuk ve DEAŞ kafasına göre DİB, devletin bir kurumudur ve bu yüzden İslam dışıdır. Cumhuriyet düzenini insanlara dayatmak, dindar insanları kandırmak ve devlete bağlamak için kurulmuş bir yapıdır. Bu nedenle “hıyanet” içindedir.

DİB VE MİLLİ HÂKİMİYET

Bayancuk’un DİB hakkındaki görüşlerine devam edelim.

Diyanet’in hutbelerine şöyle bir göz attım. Diyanet’in hutbelerini topladıkları bir kitap var ‘hutbeler’ diye. Hutbe başlığı; Hâkimiyet Milletindir. (Gülüyor) Yani bugün benim size ders olarak, küfür diye anlattığım şeyi, Türkiye’de bulunan yüz binlerce camide (Yanlış. Türkiye’de 85 bin cami var, YN) minberden hocalar ellerinde kâğıt, “hâkimiyet milletindir” diye insanlara demokrasi anlatıyorlar.

Bayancuk, DİB’in hâkimiyetin millette olması prensibine dayanan demokrasiyi savunmasından rahatsızdır. DİB ona göre demokrasi isimli “küfrü” camilere sokan kâfir bir kurumdur. Devam.

DEAŞ BİZİM “LAİKLERDEN” DAHA GERÇEKÇİ

Cumhuriyet kurulduğunda yani Osmanlı kaldırıldığında, biliyorsunuz bu sistem din adına ne varsa savaş açtı. Hatta bütün insanları cahil bırakmak uğruna Osmanlı alfabesini bile değiştirdiler (…) Düşünün dini her şeye savaş açmışlar. Bir tek kurum müstesna. O da Diyanet. Yani devletin dine savaş açtığı bir zeminde, Diyanet serbest bırakılmış, Diyanet imamlarına askeriyeye ayırdığı gibi bütçe ayırmış, onlara kendi eliyle maaş veriyor ve bunlar insanlara din anlatıyorlar. İnsan zaten bu zaviyeden baktığı zaman Diyanet’in ne iş gördüğünü anlayabilir. Yani Diyanet, yeni kurulmuş olan laik sistemi, halka meşrulaştırmak ve güzelleştirmek için kurulmuş bir kurumdur.

Son cümleye bakarsanız, Bayancuk’un Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş amacını –kötü niyetli de olsa- gerçekçi bir şekilde tespit ettiğini görürsünüz.

Peygamber efendimiz boşuna söylemiyor: ‘Benim en korktuğum insanlar saptırıcı imamlardır’. Bugün görüyorsunuz saptırıcı imamlar insanları putperestliğe davet ederken Allah’ın kitabından ayetler okuyor, Peygamber efendimizin sünnetinden hadisler söylüyorlar. O zaman biz de vazifemizi yerine getireceğiz. Her birimiz sapkın imamlara karşı Hakkı teslim etmeyen imamlardan olacağız. İlim talebeleri için söylüyorum…

Demek ki bizim tuhaf “laiklerin” de hedef aldığı Diyanet’e bağlı imamlar, Bayancuk için “saptırıcı imamlardır”. Onlar insanlığı putperestliğe (Cumhuriyet, demokrasi, YN) davet etmektedir. Kendisine bağlı “ilim talebeleri”, işte bu DİB imamlarının karşısındadır.

Bayancuk ve müritlerinin hazırladığı 2 saatlik “Diyanet Gerçeği” isimli video da çok öğretici. İmkânı olanın Youtube’da izlemesini öneririm. Bu videoda DİB’in Cumhuriyet kurumu oluşu ve Atatürk’e olan bağlılığı bizzat son dönem Diyanet İşleri Başkanlarının sözleriyle ve DİB hutbeleriyle anlatılıyor. DİB’in her fırsatta Atatürk’ü anması onları delirtiyor. Onlara göre DİB, dini “vicdanlara hapseden” ve sosyal-siyasal yaşamın dışına atan bir devlet aracı. O kadar derin bir DİB ve cami düşmanlığına sahipler ki ellerinde olsa DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de yaptığı gibi camileri yıkmaktan çekinmeyeceklerdir.

DİB KAPATILIRSA NE OLUR?

Bayancuk ve benzerlerinin bulundukları konumdan DİB’i düşman hatta baş düşman olarak görmeleri oldukça normal. Çünkü DİB onların hayal ettiği karanlık dünyanın önünde bir engel. Tuhaf olan Atatürk’ün bir ihtiyacı tespit ederek 3 Mart 1924’te kurduğu bu Cumhuriyet kurumuna bugünün gardrop Atatürkçülerinin takındığı düşmanca tavır. Her fırsatta “Diyanet Kapatılsın” diye kampanyalar açan bu insanların bazılarının DİB hakkında derin bir bilgisizliğe sahip olduklarını düşünüyorum. Bir kısmının ise niyeti bozuk, iflah olmaz.

Hâlbuki basit bir akıl yürütmeyle DİB’in neden laik bir ülkede büyük ihtiyaç olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz. Tabii bunun için Atatürk’ün sahip olduğu gibi sorumlu bir kurmay kafasına sahip olmanız gerekiyor. Yoksa bugünün sahte Atatürkçüleri gibi “ne olursa olsun muhalefet etmeliyim” diyen sorumsuzlar bu işi kavrayamaz. Şu sorular önemli:

  • DİB kapatılırsa camiler kimin kontrolünde olacak?
  • DİB kapatılırsa hangi camide kim hangi hutbeyi okuyacak?
  • DİB kapatılırsa imamları kim belirleyecek?
  • DİB kapatılırsa imamların geçimini hangi güçler sağlayacak? O imam kimin hutbesini okuyacak?

Aslında cevaplar açık. DİB eğer olmasaydı, insanlarımızın dini ihtiyaçları devam ettiğine göre, bu ihtiyaçları birileri görecekti. Her camide başka tarikat egemen olacaktı. Şu anda merkezi olarak okunan hutbeler olmayacaktı, her camide ayrı hutbe okunacaktı. Merkezi atamayla gelen imamlar olmayacak, tarikatın atadığı ya da cemaatin kendi içinde belirlediği imamlar olacaktı. Devletin maaş verdiği ve bu yüzden devlete ve millete bağlı olan imamlar değil geçimini sağlayan tarikata, cemaate bağlı olan imamlar olacaktı.

HUTBELERİ KİM HAZIRLAMALI?

Bayancuk gibilerin DİB’in olmadığı bir Türkiye düşlemesi normal. Peki, “Atatürkçülere” ne oluyor? Onlar neden DİB’e düşman? Bizim “Atatürkçülerimizin” sadece Erdoğan’a karşı olduğu için pek bir bayıldıkları İhsan Şenocak da Bayancuk’tan farklı değil. Bakın ne diyor:

“Diyanetin sanayide, köyde, okulda aynı hutbeyi okutması idarenin doktorlara ezbere reçete yazdırmasından farksızdır. Aşksız, vecdsiz hutbelerle kumarın, zinanın artmasının, namaz kılanların azalmasının önüne geçilmez. Hutbeleri Diyanet değil, cemaatinin ihtiyacını bilen İMAM hazırlasın!

Bu pek romantik sözler, sonunda yine Bayancuk kafasına bağlanıyor: DİB hutbe hazırlamasın, imam hazırlasın. İyi de hangi imam, hangi hutbeyi hazırlayacak? Halka din adına neler söylendiğini nasıl denetleyeceksiniz? Ayrıca DİB’in hutbelerinde rahatsız edici ne var? Hutbeler haftalık olarak DİB’in internet sayfasında yayınlanıyor. Temel dini bilgilerin yanı sıra, devlet, millet, vatan, bayrak, şehit, gazi, aile, akraba, büyük, küçük, hayvan, doğa sevgisi anlatılıyor. Kul hakkı anlatılıyor. Birlik, beraberlik vazediliyor. Kişisel temizliğin önemi anlatılıyor. Kadına şiddete karşı çağrı yapılıyor. Kötülüklerden uzaklaşıp iyi insan olma çağrısı yapılıyor. Hatta Bayancuk’un da aktardığı gibi Cumhuriyet ve demokrasi anlatılıyor. Peki, Şenocak’ın imamları bunlar dışında ne anlatacak? Peki, “Atatürkçüler” Şenocak’ın bu anti-laik tivitinde ne bulurlar da coşkuyla alkışlarlar?

LAİK BİR ÜLKEDE DİB OLMAZ MI?

Çünkü “Atatürkçü”, Atatürk gibi değildir. “Atatürkçüye” göre “laik bir ülkede DİB olamaz”. Bu cümle ona ezberletilmiş. Kimisi sünni inançlı insanlardan iğrendiğinden kimisi de her duyduğunu doğru kabul etme hastalığından dolayı bu cümlenin peşinden gidiyor. “Atatürkçüye” göre “laik bir ülkede DİB olamaz”. Ama Atatürk’ün kendisi 1924’te bu kurumu oluşturuyor, yetmiyor, 1927’de 7172 kadro veriyor, 1935’te teşkilat kanununu çıkartıyor. İnanabiliyor musunuz? “Atatürkçüler”, Atatürk’ten daha laik galiba.

Şaka değil, DİB’i Atatürk’ün kurduğunu bilmeyen hatta duyunca dünyası yıkılan “Atatürkçüler” gördüm.

“Atatürkçü” “laik bir ülkede DİB olmaz” ezberinden kurtulup “asıl laik bir ülkede DİB olur” çizgisine geldiği zaman gerçekten Atatürk gibi Atatürkçü olacaktır.

DİB VE İMAM DÜŞMANLIĞINA SON

DİB çok önemli bir kuruluştur. Ve bugün neredeyse bütün tarikatların hedefi halindedir. Bunun da bir nedeni var. Özellikle 15 Temmuz sonrası DİB’in en önemli organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu’nun düzenlediği şuralarda ve hazırladığı raporlarda ana eksen, insanlarımızı dini kaynakları belirsiz tarikatların tasallutundan kurtarma yönündedir. Din İşleri Yüksek Kurulunun hazırladığı ve Kaynak Yayınları tarafından basılan Tarikatlar Raporu oldukça dikkat çekicidir. Yine Diyanet Vakfı’nın tarikat kültürüne karşı yayınladığı çok önemli kitaplar vardır.

“Atatürkçülerin” DİB ve imam düşmanlığına son vermeleri gerekiyor. Her fırsatta din görevlilerimizi hedef alan, onları rencide eden söylemlerden vazgeçmeleri gerekiyor. Bugün DİB olduğu için salgın karşısında camiler kapatılabiliyor. Bir de olmadığını düşünün! DİB’in 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünde oynadığı kritik rol unutulabilir mi? Cami hoparlörlerinden halk, sokaklara, ABD-FETÖ darbesine karşı direnişe çağırıldı. Vatansever bir tutum aldılar. Hatta onlar milleti direnişe çağırırken, bazı “Atatürkçülerin” marketlere yığıldıklarını da gördük. Bugün yine bütün camilerden halk sağlığı için 5 vakit ezan sonrası “evde kalın” anonsu yapılıyor. DİB kapatılsa ve 85 bin camide 85 bin ayrı otorite olsa, bu sağlanabilir miydi?