Fenerbahçe hangisinin oyuncağı olacak? (1)
“Geçen yönetim döneminde Fenerbahçe’nin birçok kişi ve kuruluşla arası açıldı. Biz bu durumu düzeltmek istiyoruz. Herkese zeytin dalı uzatacağız. En büyük silahımız dostluk eli olacak. Tüm kulüp başkanlarıyla yakın diyalog kuracağız. Mevcut sorunları konuşarak çözmeye çalışacağız. Kişisel hırs uğruna kulübü kullandırmayacağız. Hakemlerin ve diğer kulüp yöneticilerinin tutumları, federasyonla ilişkiler hepsi düzeltilmeli. Fenerbahçe, Türkiye’nin en büyük kulübü olduğunu, saha dışında da göstermeye başlayacak.”
Sizce bu sözler kime ait olabilir? Ali Koç diyenler yanıldı, bu sözler Aziz Yıldırım’a ait. 1998 Şubat’ında, ilk kez başkan olduktan hemen sonra gazeteci Altan Tanrıkulu’nun yaptığı röportajdan alıntıladım. Dahası da var, hakemlerin Fenerbahçe ile ilgili kararlarına ilişkin, “Ali Şen’in yaptığı açıklamalar yüzünden, Fenerbahçe camiasına hep önyargıyla baktılar. Kararlar da sağlıklı çıkmadı.” diyor.
Bir insan, daha işin başındayken, geleceğe dönük olarak kurduğu 9 cümlenin de tersini mi yapar? Pes yani!.. Ali Şen’in-beğenmediğin-yolundan gittiğine göre, bir özeleştiri yapsaydın bari. Hani derler ya, ‘dinime dahleden Müslüman olsa’, tam o hesap… Böyle böyle 20 yıldır, koskoca Fener camiasını avucunda tutuyor Fenerbahçe Başkanı, kongrenin izan problemli delegeleri sayesinde.
Muhtemelen Aziz Y. 20 yıl önce bunları söylerken samimiydi, onu yapışıp kaldığı güçlü koltuk zehirledi. Bu şakşakçı güruh, kendi halindeki bir seyyar satıcıyı bile deforme edip, tez zamanda eli kanlı diktatöre çevirebilir. Yine muhtemelen Ali Koç seçilip de koltuğa yapışırsa, onu bekleyen akıbet da farklı olmayacak. Daha doğrusu, kulübü bekleyen akıbet. Aynen ülkenin akıbeti gibi…
Örneğin, Galatasaray’a başkan olduğundaki mütevazı halinden eser yoktu, Ocak seçiminden önce, delegelere ‘laf sokan’ ego yumağına evrilmiş Dursun Özbek’te. Çünkü onu da dönüştürdü, güç ve şuursuz destek… İlkokul mezunu, bıçkın Karadenizli Hacıosman’ın güçle gelen dönüşümünü anlatmaya ise cümleler yetersiz kalır. Konu Fener’e değil Türkiye’ye özgü bir gelişmişlik sorunu özünde: Lideri yaratmak ve gözü kapalı destekleyerek, tapınarak tirana dönüştürüp, sonra da adeta kölesi olmak…
Aziz Y.’ye saydırmak en kolayı. Öyle çok malzeme var ki, bunca yılda ortaya döktüğü. Tribünde rakip takım başkanına saldırmaktan tutun elde mikrofon stattaki Fenerbahçelileri azarlamaya, her türden muhalifini her yolla baskı altına almaya… 110 yıllık kulübü babasının malı gibi yönetmekten tutun, öngörüsüzlükleriyle paralarını çöpe atmaya, sportif başarısızlıklara dek say say bitmez. 10-12 yıldır bunları tek fark edemeyen, Genel Kurul üyelerinin kendisini koltukta tutan kesimi olsa gerek...
Taraftarla kıyaslandığında sayıları bir avuç olarak nitelendirilebilecek kongre üyelerinin, en az taraftar kadar ferasetli olması gerekmez mi? On binlerce taraftar, stada bile gitmeyerek Aziz Yıldırım ve icraatlarına olan hoşnutsuzluğunu ortaya koyarken, birkaç bin Azizci delegenin üç maymunu oynaması garip değil mi? Bu destekçiler stada gitse, dolu tribünlere oynanırdı maçlar. Onu da yapmadıkları ortada.
Ben Aziz Y.’yi, Tayyip E.’ye benzetirim, kişilik özellikleri ve yönetim anlayışı itibarıyla. Yerlerini değiştirseniz, asla sırıtmazlar yeni koltuklarında. Gerçekten de pek benzerler birbirlerine… Aynı, asık suratlar… Aynı, üst perdeden, ayar veren konuşmalar… Aynı, tepeden bakmalar… Aynı, tek adam zihniyeti… Aynı, otokratik yönetim anlayışı… Aynı, muhaliflerini ‘hainlikle’ suçlayan koltuk sevdası… Aynı kindarlık… Aynı, ajitatif darağacı/kefen edebiyatı… Aynı, geren ve bundan beslenen yapı… Aynı, karşıtlarına kısa yoldan operasyon çeken anti demokratik zihinler… Aynı, tevazudan nasiplenmemişlik… Aynı, ‘çimentoya dayalı kalkınma’ modeli… Aynı, demokrasiyi, sandığın deliğinden düşen kâğıtlardan ibaret sayan kafa… Aynı, rakiplerini düşmanlaştıran tavır… Aynı, tabanını konsolide etmek(pekiştirmek) uğruna, ortalığı viran eden zihniyet… Aynı, yıllardır iktidar değilmişçesine vaat yağdıran pişkinlik…
Böyle bakınca, 3 Temmuz da 15 Temmuz’a benzer. Bir defa failleri müşterektir. Keza, yöntemleri de… Devamı da benzer aslında, her iki girişim de geri tepmekle kalmamış, hedefindeki kişilerin kâr hanesine yazılacak gelişmelere yol açmıştır. Hedeftekiler, mağduriyetlerinden ‘propaganda alanı’ yaratmış, süreçlerinden ellerini güçlendirerek, desteklerini artırarak çıkmışlardır. Şöyle ki…
Objektif bir gözle son 7-8 yıllık sürecin tamamına, özellikle de sonuçlarına bakıldığında; yürek çarpıntısıyla birkaç gün geçiren birisi, OHAL sopasıyla, murat edip de yapamadıklarını tereyağından kıl çekercesine gerçekleştirirken; yaşamının 1 yılı cezaevinde alçakça çalınan diğeri de, Fetullah karşıtı sistematiğiyle kendisini Atatürkçü bir odağa dönüştürmüş, yarattığı algı gerçeği üçe-beşe katlamıştır.
Tam da burada değinmezsek olmaz. FB TV’de birkaç hafta önce, ‘3 Temmuz Fetullahçı Şike Kumpası’nın başlangıcından yaklaşık 7 yıl sonra haftalık bir program başlatıldı. Adı, Son Kale. Kumpas sürecinin tanıklıklarına, yorumlarına dayalı, Sözcü gazetesinin basın emekçisi Aytunç Erkin’in sunduğu stüdyo programı.
“Peki, neden 7 yıl bekledikten sonra, şimdi? 2 olasılık geliyor akla: Yargıtay süreci ve Fenerbahçe Kongresi… Yargıtay tahminini geçelim; 26 bin üyesinin kongre katılım hakkına sahip olduğu bir kulüpse söz konusu olan, hiç de adil bir zamanlama değil bence. Mevcut yönetimin örtülü propaganda aracı… Cumhurbaşkanlığı helikopteriyle, AKP Genel Başkanı’nı mitinge taşımak fütursuzluğu gibi bir şey. Kontrol bende, kim ne diyebilir saygısızlığı!
Laf televizyondan açılmışken, yeni albümü çıkmış şarkıcılar gibi her gün başka bir tv kanalında boy gösteriyor Fenerbahçe Başkanı. Sabahın köründen, gecenin körüne… Ancak anlatacakları sınırlı ki, hep aynı şeyleri söylüyor… Demek bu kez Tarzan zorda!.. Oysa dediğine göre, “Seçim rahat geçer”miş kendi açısından, yani ‘kalbi Ali-dili Muaviye’ diyor.
Yukarıda vurguladım, başkan için-yerseniz-3 Temmuz Kumpası her başarısızlığını kılıflayan bir can simidi. Zaten de saklamıyor niyetini Aziz Bey, “Ali Koç, her şey 3 Temmuz sürecine bağlanmasın diyor. Her şey 3 Temmuz sürecine bağlanacaktır, bağlanmalıdır.” diyor ve akla ziyan sürdürüyor, “4 şampiyonluğumuz elimizden alındı. 2006'da 16 dakika maç uzatıldı. Normal şartlarda 30 dakika uzardı. Borazanlar öttürdüler. Şampiyoluğu kaybettirdiler. FETÖ operasyonları orada başladı.” Bu saptama dünya futbol literatürüne geçer: ‘Borazanla kaybedilen şampiyonluk’…
111 yıllık Fenerbahçe tarihinden anlamsız bir zaman dilimi seçip, o dönemle kendi döneminin sportif performansını karşılaştıran saçma sapan kıyaslamalar yapmayı da ihmal etmiyor Başkan… Yine, başarısızlığı kamufle çabası… Delegelerin akıl çapının bu olduğunu düşünüyorsa, kimi siyasi partilerin seçmeniyle karıştırmış olabilir ancak…
(Yarın devam edecek)