Fikret Otyam ağabeye Alevilik üzerine mektup

29 Temmuz 2001
Değerli Fikret Otyam Ağabey, Bana dünyanın en zor işini verdin. Senin konuşmalarında, insanın yüreğine akan bir edâ, bir üslûp var. Taklit edilmesi de imkansız. Görüşlerini o edâyla anlatacağını biliyorum. O nedenle ben size, bir konuşma taslağı değil de, dikkate alabileceğiniz bazı görüşleri düz bir anlatımla sunuyorum. Yolladığım notlardan bazılarını vurgulamayı belki yararlı görürsünüz; bazıları ise ihmal edilebilir. Benim sıralayacağım vurgular, günümüz koşullarıyla ilgili. Şöyle düşündüm: Bugün Alevi önderleri kitlesine özellikle hangi mesajlar verilmeli. Size görüşlerimi anlatabilmek için, biraz uzunca yazıyorum. Özlü ifade, ustaların işidir; onu siz çok iyi yaparsınız.
KİMLİK SORUNU 1. Dünyanın efendileri istiyorlar ki, Aleviler bağnazlaşsınlar, Alevilik emekçi halkın bütününden kopsun, kendine dönerek içine kapansın, toplumdan soyutlansın; tıpkı bazı Sünnî tarikatları gibi kapalı cemaatlere dönüşsün, böylece Atatürk’ün Cumhuriyet yurttaşlığının yerini cemaat kimliği alsın.Bugün, emperyalizm, Yeni Dünya Düzeni stratejisini milliyet ve mezhep boğazlaşmalarına dayandırmıştır. Dünya sermayesinin teorisyenleri, devrim çağının arkada kaldığını, dünyanın yeniden din, mezhep ve milliyet savaşları çağına girdiğini öne sürüyorlar. Bunun sonuçlarını yaşıyoruz. 1980 arifesindeki Kahramanmaraş, Malatya, Erzincan, Sivas ve Çorum kırımlarından sonra, 1990’lı yıllarda Sivas’ta 37 aydınımızın yakılması ve Gaziosmanpaşa ile Ümraniye’deki tertipler, ülkemizin mezhep savaşlarına itilmek istendiğini gösteriyor. Dikkat edilirse, Türkiye’deki işbirlikçileri de, Yeni Dünya Düzeni projesine uyarak geleneksel politikalarını değiştirdiler. Alevileri sünnileştirme politikasının yerini, Sünniyi daha koyu Sünnî, Aleviyi daha koyu Alevî yapma politikası aldı. Dünyanın ve ülkemizin efendileri istiyor ki, Aleviler bağnazlaşsınlar, Alevilik emekçi halkın bütününden kopsun, kendine dönerek içine kapansın, toplumdan soyutlansın; tıpkı bazı Sünnî tarikatları gibi kapalı cemaatlere dönüşsün, böylece Atatürk’ün Cumhuriyet yurttaşlığının yerini cemaat kimliği alsın ve Türkiye halkı parçalansın.
ALEVİLER AZINLIK DEĞİL2. Aleviler bir azınlık değil, Cumhuriyetin asli sahibi olan Türkiye halkının aydınlanmış bir kesimidir. Yeni Dünya Düzeni’nin “azınlıkları koruma” maskesine kimse aldanmamalıdır. Amaçları, “azınlıkları korumak” değil, “azınlık” adını verdikleri ve cemaatleştirdikleri toplulukları kendi emperyalist amaçları için ateşe sürmektir. Mezhep ve milliyet savaşları, Türkiye’nin yobazlığa dönüşü ve Ortaçağ karanlığına yeniden yuvarlanması anlamına gelir.
ORTAK KÜLTÜR KAYNAĞIMIZ3. Alevilik, kendisini Sünnileri de kapsayan Türkiye halkınin bütününden ayırmamalı, kendisini bütün halkın ortak tarihi ve ortak kültür kaynağı olarak takdim etmeli. Alevîlik, Sünnî olsun Alevî olsun Türkiye’nin ezilen halkının ortak tarihidir, ortak kültürel birikimidir. Cumhuriyet öncesi tarihimizdeki halk kültürü, Batınî karakterdedir, Kızılbaş-Alevîdir. İşte Aleviliğe günümüzde demokratik işlev kazandıran, bu tarihsel özelliğidir. Alevîlik, kökleri Anadolu’nun ve Orta Asya’nın sınıfsız geçmişine kadar uzanan eşitlik, paylaşma, kardeşlik, elbirliği, güçbirliği, imece, dayanışma, kadına saygı gibi değerleri bugüne taşıyan ortak kültür kaynağımızdır.Günümüzün emekçi ve demokratik kültürü, Alevilikle sınırlanamaz ama o birikimden beslenir, tarihteki en büyük kuvvet kaynağı, oradadır. Örnek mi; Yunus Emre, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan, Karacaoğlan gibi Batınî akımın erenleri, bütün halkın kültür kaynaklarıdır. Bu değerler, bugün Sünni halkın da değerleridir; Cumhuriyet bu tarihsel kaynağı açmış, millete kazandırmıştır. Aslında bir Bektaşi babası olan Yunus Emre’yi ve yine bir Kızılbaş olan Karacaoğlan’ı sevmeyen, onlardan beslenmeyen bir Sünni düşünülebilir mi?
PROGRAM VE MÜCADELE SORUNU4. Alevî ve Sünnî halk, bağımsızlık ve aydınlanma bayrağı altında birleşir.Emperyalizmin dayattığı küreselleşme, bir insanlık programı değildir; bir cemaatleşme programıdır. ABD ve Avrupa; ırk, renk, din, mezhep ve tarikat ayrımının ortadan kalktığı bir dünya kurmuyor; milli demokratik devrimlerle oluşturulan ulusları, ırklara, milliyetlere, aşiretlere, cemaatlere, tarikatlara bölüyor. Küresel sermaye, Ezilen Dünya’da, hatta emperyalizmin merkezlerinde bile, büyücülük, falcılık tarikatlaşma gibi Ortaçağ kurumlarını, inançlarını ve örgütlenmelerini hortlatıyor. Emperyalizmin yıktığı ulus devletlerin altından ırk, şeriat, mezhep ve hatta tarikat emirlikleri çıkıyor. Halkımızın içinde Sünnî de var, Alevî de! Aleviyi Sünnî, Sünnîyi ise Alevî yapamazsınız. Türkiye’nin Sünnî ve Alevî halkı, inanan veya inanmayan bütün insanları, Sünnilik veya Alevilik temelinde birleştirilemez, ancak laiklik temelinde birlikte yaşayabilir. Aleviliğin özlemleri olan aydınlanma, eşitlik, hoşgörü ve özgürlük, Türkiye halkının bütününün talebidir. Alevî kitlesi, tarihten gelen devrimci özellikleriyle bu mücadelede özel bir yere sahiptir. Mafya ve tarikat rejimi, iktidarını, yalnız zora dayanarak değil, aynı zamanda emekçi halkı bölerek sürdürüyor. Aleviler, bir cemaat faaliyetinden çok, Türkiye’nin bağımsızlık ve birliğini savunma, Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlama, aydınlanmış ve laik bir toplum kurma mücadelesi vermeliler. Böylece halkı birleştirmenin eksenini yaratırlar ve Alevi kültürünü de bu mücadelenin tarih pınarı olarak değerlendirirler.
ÖRGÜTLENME SORUNU5. Gün Partileşme günüdür.Türkiye, 1918’lerden sonraki en derin krize girdi. “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız” diyenlerin kurdukları düzen dağılmaktadır. Bu koşullarda, partileşmemiş, kurmaydan yoksun bir halk, tertiplerin hedefi olur, ezilir ve perişan olur. Kriz dönemlerinde, örgütsüz halk ayak altında kalır; örgütlü bir halk ise, iktidarı alır, hükümet olur. O nedenle bir kurmay örgütüne sahip olmak, günün zorunluluğudur. Nasıl Kurtuluş Savaşımız, Müdafaai Hukuk Cemiyetleri’nin ve Kuvvayı Milliye’nin örgütlenmesi ve birleştirilmesiyle başladıysa, bugün de İşçi Partisi’nde örgütlenmek ve iktidara yürümek, biricik çözümdür. Bu işi yapabilecek İşçi Partisi’nden başka bir örgüt ve oluşum gözükmüyor.Alevilik temelindeki örgülenmeler, bugün ABD/Avrupa emperyalizminden gelen tehdide direnmek durumundaki bütün milleti, Batı destekli irticadan kurtulmak isteyen bütün Cumhuriyet yurttaşlarını, yoksulluktan kurtulmak isteyen bütün emekçileri birleştiremez ve halk iktidarı hedefine yöneltemez. Çünkü Alevilik temelinde örgütlenme, Sünnî emekçileri dışlar ve Alevileri de yalnızlaştırır. Alevîler, İşçi Partisi saflarında Sünnî kardeşleriyle birlikte örgütlenerek, kendilerini ezen sistemden kurtaracak büyük kuvvetin yaratılmasına önemli katkıda bulunurlar.
ORADAKİ ORTAMDA İŞİNİZE YARAYABİLECEK BAZI NOTLAR
MİSYONERLERİN “ALEVİ RÖNESANSI” KIŞKIRTMASI ÜZERİNEABD ve Avrupa medyası, Sünnî-Alevî çatışması öngören tahliller yayınlamaya başladı! Buna bağlı olarak “Alevî rönesansı”, yani “Alevîliğin Yeniden Doğuşu” hareketine istim verildi. Günümüzdeki Misyonerliğin Alevileri avlamak için kullandığı tema budur.ABD’nin güdümündeki sözde “hükümetdışı” kuruluşlar (NGO’lar), emperyalizmin yeni “insan hakları” tanımına göre tamyol harekete geçirildiler. Misyoner faaliyeti, “milliyetlere ve mezheplere özgürlük” bayraklarını açtı. ABD istihbarat ve analiz kurumları, Türkiye’de Türk-Kürt ve Sünnî-Alevî çatışması öngören tahliller yayınlamaya başladı! Buna bağlı olarak “Alevî rönesansı”, yani “Alevîliğin Yeniden Doğuşu” hareketine istim verildi. Günümüzdeki Misyonerliğin Alevileri avlamak için kullandığı tema budur.“Alevî rönesansı”, ABD’nin “Ilımlı İslam” projesinin diğer yüzüdür. Alevi’yi Sünnî yapamayacaklarına göre, onlar da kendi cemaatlerini yeniden doğursunlar! Bunun da adı, “Aleviliğin yeniden doğuşu” oluyor.Kahramanmaraş, Çorum, Erzincan, Malatya katliamlarından Sivas yangınına uzanan çizgi, Anadolu ve Trakya’yı milliyet ve mezhep boğazlaşmaları yoluyla Yeni Dünya Düzeni’ne götürür. İşte “Alevî rönesansı” denen olay, bu meş’um ve karanlık rotada işlev kazanabilir. İnsan hakları mücadelesini Batılı emperyalistlerin güdümüne sokanlar, onların körüklediği ateşe odun taşırlar. Misyonları böyle belirlenmiştir.
ALMANCA ALEVİLİK DERSİ ÜZERİNEEmevi sultanlarının Kerbelâsı tarihe karışırken, başımıza Alman Reich’ının Kerbelâsı geldi.Almanya’nın Berlin yönetimi, 2000 yılında, okullara Almanca Alevilik dersi koyma kararı aldı. Alman devleti, önce denetimi altındaki Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) yöneticilerine bu yönde kampanya açtırdı. Şimdi eyaletlerden birbiri peşi sıra Almanca Alevilik kararları geliyor. Alevi ailelerin çocuklarına, Almanca Alevilik dersi verilecek imiş. Alman devletinin programa göre, Sünni çocuklara da Almanca ve Arapça Sünnilik dersi öngörülüyor. Sünnî bağnazlığı olunca, Aleviciliğin olması da kaçınılmazdı. Ancak diğer bir kaçınılmazlık da, o Sünniciliğin, o Aleviciliğin Almanlaştırılmasıdır. Ulus devleti yıkmak, büyük devletlerin programıdır. Dincileştirme ve cemaatleştirme, bir Amerikan ve Avrupa yapımıdır. Bu yöndeki eğitimin Almancalaşması da, olayın doğasının gereğidir. Alman devleti, Türkiyeli olarak eritemeyeceği gurbetçiyi, önce cemaatlere parçalayacak, sonra lokma lokma çiğneyecek ve sistemi içinde eritecektir. Alman devletinin Türklere vermek istediği kültür, laiklik değil, 72 cemaate 72 çeşit, ama hepsi de Almanca cemaat kültürüdür. Bu kültürün içinde, tarihsel olgular arasındaki iç bağlantıları araştıran toplumbilimi değil, dinsel menkıbeler ve hurafeler vardır.Küreselleşme sürecinde, Alman devleti Muaviyeleşir ve Yezidleşirken; Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyinleri de Almanlaştırmaya kalkışıyor.Bir gün Almanya’nın Offenburg şehrinde, bir Alevi genci, bana “Cumhuriyet Devrimi bana ne verdi ki” diye öfkeyle sormuştu. Dede soyundanmış. Kendisine “Cumhuriyet, seni dede olmaktan kurtardı, daha ne istiyorsun” diye cevap vermiştim. Cumhuriyeti, emperyalizmle savaşarak kurmuştuk.Ve emperyalizm, Cumhuriyetle savaşarak bizi kullaştırmak istiyor. Emevi sultanlarının Kerbelâsı tarihe karışırken, başımıza Alman Reich’ının Kerbelâsı geldi.Fikret Ağabey, babamın adı Hıdır, elimden gelen budur. Bu notlar işine yararsa, ne mutlu bana. Yaramazsa, gelecek sefere dersime daha iyi çalışırım, sen benden umudunu kesme.İşçi Partisi, köylük alanlarda konuşulan tek parti durumunda. Olağanüstü bir yöneliş var. Kentler de uyanıyor elbette. Kriz dönemlerindeki bilinç patlaması gerçekleşiyor. Şimdi bütün meselemiz, Partimize yönelen bu büyük uyanışı kucaklayabilmek, Partimizi bu işin üstesinden gelecek yeteneğe kavuşturmak, örgütleme ve eğitme kabiliyetimizi hızla geliştirmek, halkı partileştirmek ve milli hükümet hedefine yöneltmek. Bu çabada bize hep ışık verdin, cesaret verdin.