Halktan itiraz: 'Mecbur muyuz?'

Cumhurbaşkanlığı seçiminde "Ekmeleddin İhsanoğlu" dayatması. Genel seçimlerde "CHP" dayatması. Karşı çıkınca hemen, "Sen Tayyip mi kazansın istiyorsun?" tepkisi. Şimdi de CHP kongresinde başka dayatmalar. Muhalefetin adayı tuhaf açıklamalarıyla gündemde. Selahattin Demirtaş övgüsü yapıyor. Liberal görüşler savunuyor. İtiraz edince de "Ne yani Kılıçdaroğlu mu kazansın?" deniyor.

AKP DE AYNI

AKP cenahında da durum aynı. Kongre yapılmadan Davutoğlu Başbakanlığa ve AKP Genel Başkanlığına atandı. Erdoğan'ı Türkiye'nin başbakanlık koltuğuna oturtanlar şimdi Davutoğlu'nu aynı koltuğa oturttu. Yani AKP'ye Davutoğlu "dayatması" gündemde!

İtiraz edenlere yanıt hazır: "Sen genel başkanımız ve yeni cumhurbaşkanımız Erdoğan'a karşı mı çıkıyorsun. Partiyi ondan daha mı fazla düşünüyorsun. Partiyi o yarattı. Elbette kararı da o verecek!"

NEREYE KADAR?

Ancak son günlerde gündeme gelen ve sıkça dile getirilen bir başka şey daha var. "Mecbur muyuz? Mahkum muyuz?" tepkisi.

Özetle, "Erdoğan'a karşı Erdoğanlaşarak, AKP'ye karşı AKP'leşerek, dinciye karşı dincileşerek, bölücülere karşı bölücüleşerek, liberale karşı liberalleşerek, Kılıçdaroğlu'na karşı Kılıçdaroğlulaşarak, ... mücadele..! Hep karşı tarafın minderinde güreş. Nereye kadar? Hiç mi gerçek tavrımızı gösteremeyeceğiz. İçimiz sine sine ne zaman oy vereceğiz. Göğsümüzü gere gere 'şuna oy verdik' diye ne zaman söyleyeceğiz. Biz neden istemediğimiz şeylere mahkum kalıyoruz. Mecbur muyuz?" itirazları gündemde.

HER YERDE YAYILIYOR

"Mecbur muyuz?" tepkisine ilk Ankara'da rastlamıştım. Özellikle de siyasi partilerin uzaklarında. Aile sohbetlerinde, esnaf kahvelerinde, mahalle bakkalında, dolmuşta, otobüste... Siyasi partilerle örgütsel bağı olmayan vatandaşlarda.

Sanki herkes, "yeni bir duruş" arayışındaydı.

Geçen hafta içinde üç gün Antalya'da, Gazipaşa ve Alanya ilçelerinde kaldım. Fırsat buldukça köylülerin oturduğu kahvelere uğradım. Eski dostlarla buluştum. Toprakla uğraşmanın ve geçim mücadelesinin izleri çoğunun yüzüne yansımış. Ama sıkıntıları onları dünyadan koparmamış. Siyasetteki ve dünyadaki gelişmelerle çok yakından ilgililer.

ONLAR DA AYNI NOKTADA

Batı'nın Rusya Federasyonu'na ambargosunu sordular. Domates, salatalık, kabak, ... gibi yaş meyve sebze ihracatının artıp artmayacağını merak ediyorlar. Aydınlık'ın haberlerini okuduklarını sorularından anladım. Rusya'ya ihracatın artma ihtimalinden mutlular...

Düşüncelerini, "mecbur muyuz?" diye ifade etmeseler de söyledikleri aslında o. İfadeler farklı olsa da anafikir aynı. Hep kandırılmaktan, dayatmalardan, istemedikleri partiye oy vermek zorunda kalmaktan şikayetçiler.

Siyasi partilerle, onlara oy veren seçmen arasındaki bağ çok zayıflamış. Bu durumun köylülerde de yaygınlaşması anlamlı. Belki de Türkiye açısından çok hayırlı..!

DAVUTOĞLU İLE OLMAZ!

Anadolu'da kahve sohbetlerinde her görüşten insan bulunur. AKP'lilere Davutoğlu'nu soruyorum. İlk söyledikleri "Biz onu yörük bilirdik, değilmiş" oldu. Çok şaşırdım. Davutoğlu'ndan beklenti düşük. AKP'liler masadaki CHP'lilere takıldılar. "Nihayet yenecek birini buldunuz. Başbakan kalsaydı zor yenerdiniz" dediler.

Hepsinin ağzında Suriye, Irak, Mısır, Rusya vardı. Bölgeden Arap tüccarların çekilmesini, Suriye yolunun kapanmasını, Davutoğlu'nun politikalarına bağlıyorlardı.

Dedim ya! Köylülerin oturduğu kahvelerde yapılan sohbetlerde seviye, Meclis'te yapılan tartışmaların çok üstünde.

Asiller, vekillerden çok daha duyarlı. Bu durum, AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi için de geçerli...