İsrail'den 21. yüzyıl raporu: En büyük engel Türkiye

“Devletlerin sürekli dostlukları ve düşmanlıkları yoktur, çıkarları vardır” ilkesi üzerinden Tel Aviv yönetimiyle normalleşmenin savunulduğu bugünlerde, Jerusalem Institue for Strategy&Security (JISS) düşünce kuruluşu tarafından 16 Eylül’de yayınlanan “21. yüzyılda İsrail (ve komşuları) için en büyük engel Türkiye” başlıklı raporu ele almakta yarar var.

Raporun detaylarına geçmeden evvel yayıncı kuruluş JISS’in, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından “İsrail Devleti’nin kuvvetlendirilmesinde önemli bir bileşen” olarak tanımlandığını not edelim.

Raporu kaleme alan üç kişilik ekip ise önemli isimlerden oluşuyor:

  • Prof.Efraim Inbar: Bar Ilan Üniversitesi’ndeki görevinin yanı sıra İsrail ordusuna danışmanlık yapıyor. Chatham House üyelerinden,
  • (E) Albay Erman Lerman: İsrail Milli Güvenlik Konseyi (E) Başkan Yardımcısı,
  • Dr.Eitan Cohen: Moshe Dayan Center for Middle Eastern and African Studies adlı düşünce kuruluşunda Kürt uzmanı.

Raporun amacı Türkiye’nin iç ve dış siyasetindeki yönelimlerini incelemek.

Bu yazıda, raporda yer alan Türkiye’nin iç ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere dış siyasetine yönelik çıkarımları ve İsrail’in Türkiye’ye karşı atması gereken adımların önerildiği, “İsrail politikası için tavsiyeler” ve “İsrail politikası için genel anlamda tavsiyeler” başlıklı bölümleri inceleyeceğiz.

'TÜRKİYE’DEKİ DEĞİŞİM ERDOĞAN’DAN SONRA DA DEVAM EDECEK'

Öncelikle raporun başlığının “21. yüzılda İsrail (ve komşuları) için en büyük tehdit Türkiye” olduğunun altını kalın çizgilerle çizelim.

Rapor, “Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye, bölgenin ve İsrail’in istikrarını tehdit ediyor” ifadeleriyle başlıyor.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi sonrası Türkiye’nin dış politikada daha geniş bir hareket alanı bulduğunu ifade eden İsrailli uzmanlar, ABD’nin son dönemde izlediği izolasyonist siyasetlerin de bu noktada Ankara’ya fırsatlar sunduğu tespitinde bulunuyorlar.

Raporda Türkiye’nin, Irak, Suriye, Katar ve Somali’de kurduğu askeri üsler ve Balkanlardaki faaliyetleri bölgesel istikrara bir tehdit olarak değerlendirilirken Türkiye ve Libya arasında imzalanan MEB anlaşması ise Yunanistan’a meydan okumanın yanı sıra İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs’ın Akdeniz gazını Avrupa’ya taşıma planlarına da bir engel olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’deki siyasi değişim ve dış politikasındaki yeni yönelimin “Erdoğan dönemi sona erdiğinde bile ortadan kalkmayacak uzun vadeli eğilimleri” yansıttığı ifadeleri ise raporun ana fikrini oluşturuyor.

'ILIMLI GÜLEN'

Raporun giriş bölümünde en dikkat çekici tespit, Türkiye’nin NATO içinde yer almasına rağmen Batı’dan uzaklaştığı değerlendirmesi.

Raporda 2003 Irak tezkere krizi, Türk-Rus yakınlaşması başta olmak üzere çeşitli örnekler verilerek Türkiye’nin Atlantik ittifakından uzaklaşması detaylı bir biçimde değerlendiriliyor.

İç siyasetle ilgili bölümlerde, AKP ve Kemalist çevreler arasındaki çelişkilere yoğunlaşan rapor, AKP’yi Müslüman Kardeşler’in Türkiye versiyonu olarak tanımlıyor. AKP’nin Hamas’la olan ilişkisi de bu bağlamda değerlendiriliyor.

İsrailli uzmanların, Türkiye’nin iç siyasetini kapsamlı bir biçimde ele alırken kullandıkları şu ifadelerin altını çizmekte özellikle yarar var:

  • “Hükümet, rakip olarak gördüğü Fetullah Gülen ılımlı hareketine zulmetti.”
  • “Erdoğan ve AKP’nin Aşil Topuğu ekonomi…”
  • “Rejim giderek daha otoriter hale geliyor.”
  • Yerel seçim yenilgisi ve AKP’den kopuşlar hakkında; “Bu gelişmeler AKP hegemonyasının değiştirilebileceğini gösteriyor.”
  • “Türk seçmeninin önceliği ekonomi olacak.”

Raporun devam bölümlerinde de FETÖ’den ılımlı bir hareket ve İsrail için potansiyel müttefik olarak bahsedildiğini belirtelim.

'İNCİRLİK ÜSSÜ’NDEKİ NÜKLEER SİLAHLAR TAŞINACAK'

Raporun Türk dış politikasını ele alan bölümünde, 2003 yılında Irak tezkeresinin reddiyle beraber Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmaya başladığı tespitine yer veriliyor.

Raporda, bu kopuşun hızlanarak devam ettiği belirtilirken, İncirlik Üssü varlığını sürdürse de üste bulunan termonükleer silahların, yakın zamanda “bakım için” taşınacağı iddiasına yer veriliyor.

İncirlik Üssü’nde yer alan termonükleer silahların taşınacağı iddiasının ABD-Türkiye ilişkilerinde derin bir kırılmayı işaret ettiğini belirtelim.

ABD’nin hem Irak’ta hem de Suriye’de müttefikinin Türkiye değil PYD olduğu değerlendirmesine yer verilen raporda, ABD’nin Türkiye’ye güvenmediği net bir biçimde belirtiliyor.

Raporda, Türkiye’nin dış politikadaki odak noktasının Doğu Akdeniz olduğu tespitine yer verilirken, Türkiye’nin Libya’yla vardığı MEB anlaşmasının İsrail’in çıkarlarına karşı olduğu değerlendirmesi yapılıyor. Bu anlaşma nedeniyle İsrail gazının Avrupa’ya transferinin zorlaşacağı belirtiliyor.

Rapordaki bir diğer ilginç tespit ise ABD’de Türkiye’ye yönelik iki farklı çizgi olduğu yönündeki şu ifadeler: “Bürokraside yer alan Türkiye yanlıları ve Kongre (Türkiye karşıtlığı yükseliyor)’nin yanı sıra Trump’ın çevresinde yer alan İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yakın isimler arasında çelişkiler mevcut.”

İsrailli uzmanlar, Doğu Akdeniz konusunda ABD’nin Türkiye karşıtı daha sert bir çizgiye çekilmesi gerektiğini belirtirken, bölgede savaş riskinin gittikçe yükseldiği değerlendirmesinde bulunuyorlar.

İSRAİL NE YAPMALI?

İsrail’e tavsiyeler bölümünde, bugüne değin Türkiye’nin İsrail’e karşı pragmatik bir yaklaşım sergilediği ifade edilirken, İsrail hükümetine de aynı oranda pragmatik davranması ve “Türkiye’yi aktif bir düşman haline getirmeyecek” siyasetler izlemesi öneriliyor.

Bunu yaparken de “Türkiye’nin mevcut lideri ve Türk toplumu arasında ayrımı” keskinleştiren söylemler kullanılması işleniyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron da, söz konusu raporda yer alan ifadelere benzer bir biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kötülerken, Türk milletine olumlu mesajlar vermeye çabalamıştı.

Rapordaki bir diğer ilginç değerlendirme ise Türkiye’deki laik çevreler ve FETÖ’cülerin İsrail’le iyi ilişkileri savunduğu konusundaki tespitler.

FETÖ konusu anlaşılabilir fakat burada “laik çevrelerden” hangi grup veya şahısların kastedildiği bir muamma olarak kalıyor.

Rapor, Doğu Akdeniz’de ise Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İsrail arasındaki anlaşmaların “eğer lideri işbirliği yaparsa, Türkiye’yi dışlamadığı” yönündeki İsrail propagandasının sürdürülmesini öneriyor.

Söz konusu söylemle Türk kamuoyunda, İsrail’in Türkiye’ye karşı bir düşmanlığı yok algısı yaratılmaya çalışıldığı aşikar.

'ERDOĞAN’IN AŞİL TOPUĞU EKONOMİ'

Raporda İsrail’in hangi araçları kullanarak Türkiye’yi “sınırlandırabileceği” konusu da işleniyor.

Bu araçların başında ekonomi geliyor.

İsrailli uzmanlar ekonomiyi, “Erdoğan’ın Aşil Topuğu” olarak nitelendiriyor. Ve özellikle Kovid sonrası Türk ekonomisindeki verilerin negatife döndüğünü detaylı bir biçimde işliyorlar.

Raporun yazarları, ABD’de lobi faaliyetleri suretiyle Trump hükümetinin Türkiye’ye karşı daha sert adımlar atmaya yönlendirilebileceğini ifade ediyor ve bu yönde çağrı yapıyorlar.

EastMed başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de İsrail’in takındığı tavır, rapordaki tavsiyelerin uzun zaman önce uygulamaya geçtiğini işaret ediyor.

İsrail’in Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan ve Fransa’yla beraber Türkiye’ye karşı hareket edebileceği diğer yandan Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Kosova’nın da Balkanlardaki Türk etkisini kırma yönünde kullanılabileceği fikri raporda işleniyor.

Raporda Rusya’nın, Türkiye’nin Rus topraklarında yaşayan Müslüman azınlıkla ilgili faaliyetlerinden rahatsız olduğu iddia ediliyor. Bu rahatsızlık üzerinden Moskova’nın Türkiye karşıtı bir kampa çekilebileceği belirtiliyor.

İsrail hükümetine, ülkenin istihbarat ve askeri yapısının Türkiye’ye karşı şekillendirme çağrısı yapılan raporda, Türk donanmasına karşı önlemler alınması gerektiğinin de altı çiziliyor.

'TÜRKİYE’DEKİ DEĞİŞİM KALICI'

İsrail’de devlet çevrelerine yakın isimlerce kaleme alınmış raporu bir bütün halinde değerlendirdiğimizde, raporun başlığının da ele verdiği üzere İsrail’in Türkiye’yi bölgedeki çıkarları açısından bir engel olarak gördüğünü net bir biçimde saptıyoruz.

Bu doğrultuda raporda belirtilen siyasi, askeri ve ekonomik araçların, gerekli olduğu zaman sadece hükümeti değil Türkiye’yi bir bütün olarak hedef almak için kullanılacağı aşikar.

Rapordaki ana fikir ise Türkiye’nin hükümet değişse dahi Batı’dan uzaklaşma ivmesinin devam edeceği tespitidir.

Yarın bu raporla ilgili detaylar yayınlandığında, “sadece bir düşünce kuruluşu raporu, İsrail hükümetinin siyasetlerini yansıtmaz” diyenler olacaktır.

Onlara Suriye’nin kuzeyinden Libya’ya kadar İsrail’in attığı adımları incelemelerini ve diğer yandan MOSSAD Başkanı Yossi Cohen’in “İsrail için Türkiye, İran’dan daha büyük tehdit” ifadelerini hafızalarına kazımalarını öneriyorum.

Söz konusu rapor, öz itibariyle İsrail’in bugüne değin Türkiye’ye karşı uyguladığı siyasetlerin derli toplu bir özetidir.

Yeni olan ise Türkiye’nin Batı karşıtı yöneliminin Erdoğan ve AKP’nin seçimlerinden değil Türkiye’nin dinamiklerinden kaynaklandığının, Türkiye dışında da tespit edilir hale gelmesidir.

Umarım, Türkiye’de gerek hükümet gerekse de muhalefet çevrelerinden Türkiye’yi hedef alan bu tip rapor ve faaliyetlere karşı gereken tepki gelir.

Bir kez daha not edelim, İsrail’le yakınlaşma NATO’nun kafesine yeniden girmek anlamına gelmektedir.