İşte kadını vuran feodal siyaset bataklığı!..

Bu ülkede her yıl, yüzlerce kadın şiddete uğruyor... Onlarcası ise “töre” ya da “namus” cinayetlerine kurban gidiyor...

TBMM’de görüşülen yeni yasada, kadını koruyacak bazı maddeler de varmış... Buna göre, 950 sulh ceza mahkemesi kapatılacakmış ve 1040 hakime de yalnızca “kadını koruma” görevi verilecekmiş...

Doğrusu kadına şiddet ve töre cinayetleriyle ilgili 4 kitap yazmış bir gazeteci olarak, devletin kadını korumaya yönelik adımlar atmasına seviniyorum.

Ancak gözden kaçan çok önemli bir sorun var; mahkemelerde kadınlar için “özel hakim”ler görevlendirilmesi şiddeti de kadın cinayetlerini de tam anlamıyla durduramaz ki!..

Bu işin “eğitim meselesi” olduğunu yazacağım ama yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, özellikle büyük kentlerde en çok okumuş erkekler şiddet uyguluyor, en çok “beyaz yakalılar” dayaktan yakınıyormuş...

Daha vahimi de Doğudaki kadını cenderede tutan sorunlar nasıl çözülecek acaba?.. “Töre” ve “namus” cinayetleriyle bu tür kanlı sonlara yol açan küçük yaşta evlilik ve “berdel” (değişim) gibi uygulamalar “özel hakimler”le nasıl engellenecek?..

Feodalitenin kendi yasalarını uyguladığı; şeyhlik ve ağalık kurumunun, aile meclislerinde infaz kararları verdiği bir coğrafyada, çağdaş hukuk, “töre” ve aşiret derebeyliği karşısında ne kadar etkili olabilecek acaba?..

Ne şaşırtıcı değil mi?.. Doğudaki aşiret yapısını her zaman oy deposu olarak gören zihniyet, kendi büyüdüğü ve büyüttüğü bataklığı kurutacağına, kadınları bekçi hukuku zihniyetiyle koruyabileceğini sanıyor!..

Velhasıl, bu ülkede gericilik, şeyhlik, ağalık sistemi ve kadını ezen, alıp-satan feodal düzen dağıtılmadıkça, ne kadının başındaki “Demoklesin kılıcı” çekilebilir ne de törenin vahşi kuralları engellenebilir...

O yüzden “kadına yönelik özel hakim”ler dayakçı kocaları bir nebze uzak tutabilirler ama “töre” vahşetlerini izlemekten başka bir iş yapamazlar!..

AKP MODELİ; HOCASIZ ÜNİVERSİTE...

Konumuz madem “eğitim”, geri kalmışlık ve bunun yol açtığı sosyal sorunlar, o halde olayın en merkezinden devam edelim;

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya veryansın etmiş; yüksek öğrenim kurumlarında tam 45 bin öğretim elamanı açığı varmış... Yani her yıl 18 bin 500 öğretim elemanı alınmalıymış...

Çetinsaya’nın bu vahim açıklaması, sayıları neredeyse 200’e ulaşan üniversitelerdeki bilim adamı donanımının skandal tablosunu gözler önüne seriyor...

Bu kadro açığı, her biri neredeyse “gecekondu üniversitesi”ne dönüşen yüksek öğrenim kurumlarındaki eğitimin kalitesini de bir kez daha sorgular hale getiriyor...

AKP Hükümeti, memleketin neredeyse her ilçesinde yalnızca tabelası olan bu okulları ünivesiteden mi sayıyor acaba?.. Bunların çoğuna olsa olsa “yüksek lise” denilebilir!..

Hükümetin; fiziksel, bilimsel ve teknolojik alt yapıdan yoksun, öğretim görevlisinden mahrum bırakılmış okulları, her biri “molla”yı andıran rektörlere emanet etmesi de unutulmasın...

Sözün özü; AKP iktidarı “sınavsız üniversite” sistemi üzerinde çalışıyormuş ya, boşuna uğraşmasın, önce “hocasız” üniversite rezaletine çözüm bulsun...

Yoksa tüm bu vahim eğitim tablosundan geriye şu kalıyor; bina yok, hoca da yok... O halde bir çul, bir kürsü, al sana medrese!..

Vah “geleceğimiz” olan gençlerin haline va***h!..

FEYZİOĞLU’NA SALDIRI VAKTİ!..

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Danıştay töreninde, Erdoğan’ın meydan okumasına boyun eğmedi ya, yalnızca Faruk Loğoğlu gibi CHP’li şaşkınların değil, dinci basının da çok zoruna gitmiş...

Dinci matbuat her zamanki gibi dedektifliğe ve tetikçiliğe soyunmuş... Acaba “Feyzioğlu kimlerin avukatlığını yaptı” diye deşmeye başlamışlar...

Yok efendim, “Feyzioğlu, Karamehmet’in avukatlığını yapmış”, yok “Garipoğlu ailesini savunmuş” vs.

Feyzioğlu’nun Münevver Karabulut’u öldüren Cem Garipoğlu’nun değil, aynı davada yargılanan baba Nida Garipoğlu’nun avukatı olduğu biliniyor...

O halde başta Akit adlı tetikçi-şeriatçı gazete olmak üzere AKP yandaşı medyaya bir önerimiz var; “baş kesme” cinayetlerinden ders çıkartmaya çalışacağınıza, bir araştırın bakalım AKP; Sivas katliamına karışan kaç katilin avukatını vekil yapmış acaba?..

Şu Sivas’ta adam yakan, kelle kopartan barbarların arkasında duran vekilleri sıralayın da millet, avukat-katil ilişkisinin perde gerisindeki siyaset kardeşliğini de görüversin!..

ZERZAVAT GUGUKÇULARINI BİLİR MİSİNİZ?..

Memlekette medyacılar dışında başka takiyeciler de var... Mesela şu liboşlar, AKP-cemaat kavgası üzerinden bir kez daha ikiyüzlülüklerini deşifre ettiler...

Hani başbakan cemaate yönelik “cadı avı başlatılacağını” söyledi ya?.. Cemaatin gazetesi Zaman buna çok öfkelenmiş ve “ikinci cumhuriyetçiler”le bazı liboş döneklerin görüşlerine sığınmış...

Örneğin Cengiz Çandar ve Deniz Ülke Arıboğan gibi isimler “cadı avı” söylemine karşı çıkarak, Erdoğan’a “hukuk”u anımsatmışlar...

Üstelik Zaman, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak’ın “devlet cadı kazanı kaynatmaz, hukuk mekanizmasını çalıştırır” şeklindeki sözlerini de manşet yaparak, liboşların avukatlığına güç katmaya çalışmış!..

Doğrusu çok can yakmış olsalar da, bazı “kumpas”çılar kişi özgürlüğünün erdemini bilmese de onlara yönelik “av” yaklaşımı demokrasiye, insan haklarına ve hukuka uymaz... Suçlular hukuk içinde bulunmalı, yargılanmalı...

Ancak şu liboş, dönek, “kinci cumhuriyet” zerzevatçılarına bir sorumuz var; cemaat-AKP işbirliğiyle bu ülkenin askerlerine polislerine, siyasetçilerine, bilim insanlarına, gazeteci ve yazarlarına karşı “cadı avı” başlatılırken, acımasızca yargısız infaz yapılırken neredeydiniz acaba?..

Siz değil misiniz “Ergenekon” ve “Balyoz” adlı derin “kumpas”ı hükümet ve cemaat medyasında amansızca destekleyen, körükleyen ve hatta AKP ve yandaşlarına alkış tutan?..

Şu ağzınızdan düşürmediğiniz “hukuk”u o zaman niçin anımsamadınız ve yargı cinayetlerine niçin karşı durmadınız?..

“Cadı avı” üzerinden sergilenen şu ikiyüzlülük bir kez daha kanıtladı; Türkiye’de egemen siyasete boyun eğmeyi alışkanlık haline getiren dönek-liboş ve “kinci” cumhuriyetçi zırtabozların derdi “hukuk” falan değil; düpedüz gukuk!..

O yüzden işlerine geldiği zaman, vakitli vakitsiz ötsünler ötebildikleri kadar!..