Kontrolünü kaybetme Türkiye!..

Nasıl bir kanlı kaostur ki bu, koca bir cumhuriyeti ve soylu bir ulusu, nefes alınan her yerde kördüğüm olmuş eski bir urgan gibi boğazlarcasına kilitleyiverdi?..
Bir zalim ve kötü çıkmaz sardı ki Türkiye’yi, derin mi derin, öfkeli mi öfkeli, korkutucu mu korkutucu!..
Hem de “Doğu”su ve “Batı”sıyla “kardeş”lik köprüsü yıkacak kadar insafsız ve insanlığından soğumuş kadar pervasız bir çember giderek daralıyor, nefesleri kesercesine!..
Bu güzelim ülkede, 1984’ten günümüze, 32 yıl yetmedi kavgayla, kanla ve ne yazık ki içimizdeki emperyalist ihanetle yaşamak!.. Ve ne yazık ki en çok da son 6 aydır diken üstünde ülke, diken üstünde insanlık...
Mezralar ve köyler, uzak diyarlar, dağlar, ovalar, mağaralar değil artık; şehirler, metropoller, bulvarlar ve devasa meydanlar diken üstünde!..
Yani pusu, şiddet, korku, kaos, panik, kaygı, terör ve ölüm uzakta değil artık!..
Kırsalda da değil, pusulara sığınmış bozkırın karanlıklarında da değil yaşamı arkadan vuran sisli zulüm!..
Peki; ölüm taşıyan trenler gibi ülkeyi upuzun karanlık tünellere sürükleyen şu kapkara bulutlara daha ne kadar mahkum kalacak bu millet?..
Uyanalım, korkmayalım ama aynı zamanda korunalım... Çünkü artık şiddet “resmi” ya da “sivil” dinlemiyor; “insan”lığın tam ortasında, ölüm saçan kanlı kefenlerle dolaşıyor...
Köşelerde, “gar”larda, parklarda, “durak”larda, sokaklarda, çarşılarda ve bilinmeyen yerlerde pervasızca tur atıyor karabasan... Yani pusuda ülke... pusuda devlet... pusularda insanlık...

İhanet hançeri!..
Belki de Kurtuluş Savaşı’nda; belki 1960 öncesindeki faşizan süreçte ve belki ülkeyi 12 Eylül’e sürükleyen çatışma döneminde bile böylesi bir cendere toplumu kollarının arasına alıp nefessiz kalacak kadar sıkıştırmamıştı...
Kuşatmada ülke, külliyen korkunun ahtapot kollarında... Kıskaçta ulus topluca ve ne yapacağının çaresiz ve kahredici şaşkınlığında!..
Velhasıl öfkesinden kan saçılan, ihanete bulanmış bir şiddet çıkmazı yeni setler çekiyor 21. yüzyılda ülkenin tam önüne...
Heyhat!.. Her yerde sarsıcı, şoke edici, “gaflet, dalalet ve hatta” ihanet sahneleri;
Barikatlar ekmeğe ve insanlığa ihanet ediyor...
Tüneller kazılıyor evden eve, ölüm taşıyan kanallar gibi...
“Sur”ların içinde pusular, tuzaklar, “hendek”ler kuyular, geçitler, yığınaklar ve de ölümler getiriyor!..
Baksanıza, aylardır ağıtlar yükseliyor şehit evlerinden gökyüzüne savrulan çığlıklar gibi...
Ve de kör bir kavga kan bulaştırıyor haftalardır, evlatlarına ağlayan anaların masum ve çaresiz gözyaşlarına!..
Acılat yetmiyor olacak; bombalı araçlar dolaşıyor şehirlerde, patlayıcılar mezarlıkları işaret ediyor yürüyen tabutların çivi tutmaz kuytularında!..
Peki; pas tutmuş bir cenderede sıkışmışçasına, yaşamı bir girdabın karanlığında sürükleyen bu kapkaranlık çıkmaz nasıl aşılacak acaba?..
Söyler misiniz, nasıl kurtulacak bu güzelim ülke zihni bulanmış terörün ihanet hançerine artık daha fazla denk gelmeden?..

Parayonak olmak!..
Evet; nasıl bir kanlı kaostur ki bu?.. Terör artık dağda değil, şehirde!.. Haber ekranlarından izlemiyor ulus şiddeti ve terörü... Evlerin duvarlarına çarpıyor artık kurşunlar, kan camlarına sıçrıyor gecekonduların!..
Ülkenin tam bağrında bombalar patlıyor, modern kentlerin ortalarında cesetler çevreye saçılıyor, masum çığlıklar yürek yakıyor haftalardır... Ve belli ki yetmiyor bu insafsız şiddet!..
Çünkü terörün yalnızca patlayan bombaları değil, ya pusu da ya da şehir efsanelerinin senaryoları içinde üretilen hayali patlayıcılar, infilak eden şiddetten daha çok teslim alıyor artık ulusu...
Telefonlar susmuyor, “mesaj”lar durmuyor, sosyal medyadan uyarı yağıyor “bomba patlayacak, çıkmayın dışarı!..”
Fısıltı gazetesi, dedikodu furyası, felaket tellalları, paranoyak figürler haklı ya da haksız, korkak ya da cesurca, doğru ya da yanlış, uyarmak ya da korkutmak için günlerdir işbaşında!..

Çırpınan coğrafya!..
Hadi yanıt verin bakalım; Türkiye, “huzur” vaat eden “açılım” tiyatrosunun sahnelerinden kanlı bir arenanın tam ortasına nasıl düşürüldü acaba?..
AKP ve cumhuriyetin hassas kurumları; devletin ve milletin, bu karanlık tuzağın kollarına düşebileceğini nasıl kestiremediler acaba?..
Bu mu “güçlü” ya da AKP’nin ağzından düşürmediği “Yeni” ve “büyük Türkiye?..
Kendi iç güvenlik sorunlarına karşı bile etkili, öngörülü, önleyici ve koruyucu planlar yapamayan bir hükümet, cumhuriyeti dış tehditlere karşı nasıl savunacak acaba?..
Evet; Türkiye ne yazık ki son 12 yılda terörü yenmek üzere olan bir ülkeden, terörün pençesinde çırpınan kanlı ve kaotik bir coğrafya haline getirildi...
Ve son aylarda, dağdaki şiddet memleketin “başkent”inin ortasında bile en az “üç kez” kanlı yüzünü gösterebildi...
Söyler misiniz; gaflet ve ihanet saldırılarıyla birlikte, panik terörü de milleti teslim almaya çalışırken, ülkenin kontrolünü tamamen kaybetmesine göz mü yumacağız, yoksa el ele verip terörü durdurmanın yollarını mı arayacağız?..
Doğu’suyla Batı’sıyla korkma, panik yapma, dik dur ve kardeşçe kenetlen Türkiye...