Neden Asya Çağı? (1)

Gerçekçi, toplumcu sanat ve edebiyatta karşıdevrimci büyük bir kırılma ve dönüşümün gerçekleştiği 12 Eylül’den günümüze yaşanan sürecin bu alanda kapsamlı bir değerlendirmesi henüz yapılmış değil. En azından, Cumhuriyetçi, devrimci aydın ve sanatçılar açısından. Buna bağlı olarak, yeni bir yükselişin dinamiklerinin, maddi ve manevi enerjisinin ne/neler olabileceğine ilişkin kafa yormak, tartışmak, geç bile kalınmış ama önemli, anlamlı bir çaba olsa gerekir. Üstelik bu, artık ertelenemez bir görev ve sorumluluktur.

Yaşanan büyük kırılmanın, hatta çöküşün çapını ve derinliğini analiz ederek, felsefi-ideolojik düzeyde yorumlayarak yeni bir yükselişe katkı yapan,ciddi, nitelikli her çaba, bugün belirleyici bir öneme sahiptir. Böylece 21. yüzyılın başında, Türk sanat ve edebiyatında yaşanan derin kriz aşmak, onun devrimci estetik ruhunu yakalayabilmek, temel amaç ya da yönelim olmalıdır.

Aydınlık Kültür Sanat sayfasında,12-15 Eylül 2016 tarihlerinde,12 Eylül’den günümüze sanat ve edebiyatımızda yaşanan değişim ve dönüşümü konu alanbir “Soruşturma” yapıldı. 4 gün süren tartışmalı soruşturma, sorunu gündeme getirme ve bir başlangıç açısından son derece önemli ve anlamlıydı.Ancak, sınırlı sayıda yazar ve sanatçının katıldığı, bazı değinmelerle yetinilen vebir çok bakımdan yüzeysel kalan, doyurucu derinliğe ulaşamayan bir değerlendirmeydi.

Batı merkezli kapitalist uygarlığın çöküşüve Asya merkezli toplumcu bir uygarlığın yükselişi

“Ne ve nasıl yapacağız?” sorusuna yanıt arayanson bölümde tartışmanın odağını Hüseyin Haydar’ın “Biz Asya Çağı Şairleri”başlıklı Manifesto taslağı/önerisi oluşturuyordu. Anlayabildiğim kadarıyla,diğer tartışmacıların hiç birigünümüzün bu büyük gerçeğini, yani,Asya merkezli bir uygarlık çağına girdiğimiz olgusunuyeterincekavramış, bilince çıkarmışgörünmüyor.

Demek ki, Avrupa merkezli kapitalist bir uygarlıktan halkçı, kamucu ve paylaşmacı Asya merkezli bir uygarlığa geçişin sanat ve edebiyat açısından önemi pek anlaşılmamış. Bunun,bugün olmasa da yakın bir gelecekte sanat-edebiyatdahilher alanda gerçekleşmesinin kaçınılmazlığına, getireceği maddi ve manevi enerjiye, açacağı olağanüstü geniş ufuklara pek kafa yorulmamaktadır.Oysa Postmodern bir söylem olan “sanatın sonu” safsatasına son vermenin, sanatta yeni ve büyük yaratıcılıkların, büyük dehaların ortaya çıkmasının anahtarı buradadır.

Elbette, ekonomik-siyasi süreçlerle kültürel-sanatsal süreçler birebir, zamandaş değildir. Hatta birinde gerileme veya durgunluk yaşanırken diğerinde yükselme yaşanmıştır, yaşanabilir. Ama sözkonusu olan, bir uygarlığın ve bir çağın sona erişi ve yeni bir uygarlığın ve çağın yükselişi ise, ve bu yüzyılları kucaklayan bir süreçse, topluma ve insana ait her alanı nasıl olur da derinden etkilemez!Özellikle 2008’deki küresel kriz ve dünya ekonomisinin ve siyasetinin merkezinin Çin’e kaydığının dünyaca kesinleşen kabulü, bu büyük kırılmayıtartışmasız bir olgu haline getirdi.Her bakımdan, diğer bir çok tamamlayıcı gelişmeyle birlikte, yeni bir çağın başladığını gösteren bu olguyu bütün boyutlarıyla tartışmaktan kaçınan, geçiştiren bir aydın ve sanatçı tavrı kabul edilebilir mi?

Hüseyin Haydar’ın “Asya Çağı Şairleri” tanımlamasında somutlaşan, sanat ve edebiyatın geleceğine Asya merkezli yeni bir çağındamgasını vuracağı öngörüsüne,Ekrem Kahraman’ın“biz burada sanattan, edebiyattan ve kültürden söz ediyoruz; tarihsel, siyasal bir çağdan değil ki. Asya ya da Avrasya sanatından, edebiyatından, kültüründen de sözedilebilir. Bunun dışında bir tutumun zorlama, gereksiz bir tanımlama olduğu” itirazının,küçük yaklaşım farklarıyla, diğer tartışmacılarca da paylaşılması, bu saptamamızı ve kaygımızı doğrulamaktadır.

Asya Çağı’nınayırdedici özelliği coğrafi değil, daha ileri bir uygarlığın kurucu dinamiklerini içermesidir

Yukarıdaki alıntıladığımız fikirlerden, modern çağ Avrupa ile başlar Avrupa ile biter diyen bir anlam çıkmaktadır. Çünkü itiraz konusu olan “Asya Çağı” önerisi, Avrupa merkezli bir çağın bittiğine ve Aydınlanmanın/modernitenin niteliklerini ve ideallerini çok daha ileri düzeylerde sürdüren, yetkinleştiren, Asya merkezli yeni bir çağın başladığına vurgu yapıyor.

“Asya Çağı şairleri” ve sanatçıları, sadece Asyalı şair ve sanatçı anlamına gelmiyor kuşkusuz. Nasıl Avrupa merkezli modern çağın şairi, sanatçısı denince, Avrupalı, Asyalı, Afrikalı olduğu farketmeksizin, bu çağın, Aydınlanmacı-modern, ama birey merkezli,sanat ve kültürünü temsil edenler anlaşılıyorsa, aynı şekilde, Asya Çağı şairi/sanatçısından da, hangi coğrafyadan olduğu farketmeksizin, sözkonusu çağın aydınlanmacı-modern, ama toplumcu, paylaşmacıniteliklerini temsil ediyor olduğu anlaşılmalıdır.

Demek ki, Asya Çağı’nın kültürü ve sanatı demek, liberal-bireyci-kapitalist Batı uygarlığının antitezini içinde taşıyan, toplumcu/halkçı, paylaşmacı bir uygarlığın kültür ve sanatı demektir.Olay, uygarlığın, aynı niteliklerini koruyarak –örneğin kapitalist emperyalizmin merkezinin Avrupa’dan ABD’ye kayması gibi- bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya kayması değildir. Başka bir deyişle, kapitalizmin insanı ezen,kendine ve doğaya yabancılaştıran, dolayısıyla insanın özgürleşme dinamiklerini körelten asalak, tüketici ve çürüyen niteliğine karşı daha ileri bir toplum modelidir sözkonusu olan. Bütün eşitsizliklere son vermenin koşullarının oluştuğu, böylece sanatçının yaratıcı potansiyelini tam olarak geliştirip kullanabileceği bir çağ... Ve onun niteliklerinin en çok, en verimli ve zengin gelişip serpilebileceği bir coğrafya ve tarihsel birikim…

Coğrafya ve tarihsel-kültürel birikim arasında kuşkusuz önemli bağlar vardır. Tarihsel birikim açısından Asya’nın muazzam derinliği ve zenginliği yanında Avrupa’nın çok yoksul ve sığ kalacağı da bir gerçektir. Asıl önemlisi, coğrafi farklardan çok, tarihsel ve kültürel mirasla da bağlantılı farklardır. Biri; bireyci, aşırı kar hırsıyla şekillenmiş, kuruluş köklerinden gelen korsan, mafyatik bir kültürün temsilcisidir; bugün mafyatikbir kapitalizme ve Yeni bir Ortaçağ’a dönüşmüştür. Diğeri; kamucu, halkçı ve paylaşmacı bir kültürü ve uygarlığı yükseltiyor. Nasıl ki Avrupa merkezli modern çağın sınıfsal-ideolojik bir özü varsa, o da kapitalist-bireyci bir uygarlık ve kültürse; “Asya Çağı” derken de, devam eden modern çağın içinde, modern çağın değerlerini niteliksel olarak daha üst düzeyde içeren, emperyalist kapitalizme, sömürgeciliğe karşı ulusal ve emekçi sınıflara dayanan bir ideoloji ve kültürün egemen olduğu çağı anlarız.

Kasım 2016