Önümüzde ne var?

ABD ile Türkiye arasında adı konulmamış savaşın nihai aşaması içindeyiz. Aynı zamanda, ekonomik ve siyasal sistem tıkanmış durumda. Sistem seçenek üretemiyor. “Kötünün iyisini seçmeye” zorlanıyoruz.

Hem ulusal hem de uluslararası gelişmeler düzleminde olağandışı bir dünya atmosferinde her zamankinden daha zor karar verilen bir seçim süreci yaşadık, yaşıyoruz.

Yeni Hükümet kurulmadı ama dünya dönmeye devam ediyor. Önemli değişimlerin yaşandığı bir dünya atmosferinde Avrasya’nın kilidi konumunda Türkiye’yi kim, nasıl yönetecek?

Dünya bir alt üst oluş döneminde. İdeolojisi, geçmişi, kökeni farklı, aralarında geçmişte ABD’nin kulu olarak görülenlerin bile olduğu, milli devlet yönetimlerinin Atlantik hegemonyacılığına karşı baş kaldırdığı bir süreçteyiz. Tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş, büyük sarsıntılarla gerçekleşiyor. Daha büyük çatışmaların, savaşların, sıradışı gelişmelerin olacağını öngörebiliriz.

TÜRKİYE ÜZERİNDE YOĞUNLAŞAN MÜCADELE

1946’da Atlantik kampına katılan Türkiye’nin konumu bu dünya tablosunda belki de her zamankinden daha fazla önem kazanmış durumda. Türkiye’nin kararı, gelişmelerin yönünü ve hızını belirleyecek nitelikte. Evet nesnel zorunluklardan dolayı Türkiye, Asya’ya yönelmiştir. Ancak halen bir ayağı Batı bataklığının içindedir. Bu durum, Atlantik güçlerine Türkiye’yi denetim altında tutma imkanı vermektedir. Son seçimlerde ortaya çıkan tablo bunun apaçık kanıtıdır. Türkiye üzerinde sopa olarak kullanılan “Kürt meselesi” silahına teslim olanlar ve o sopayı tutan elin örgütleyip bir araya getirdikleri de kazanamamıştır. Ancak bu sonuç, bir yanıyla ABD’nin lehine bir durum yaratmıştır. PKK’nın yasal uzantısı HDP 61 milletvekilliği kazandı. ABD ile Türkiye arasındaki mücadele sonucunda AK Parti’den tasfiye edilen güçler de CHP listesinden TBMM’ye sokularak yeniden etkinlik kazanmış oldu.

ABD, Türkiye’de iktidarı belirleyecek gücü kaybetmiştir ama halen siyasal sistemi etkileyebilmektedir. Böylece, Türkiye’nin Atlantik’ten kopuş yönünde kararlı adımlar atmasını engelleyerek, dünyadaki hegemonya mücadelesinde zaman kazanmaktadır.

TIKANAN SİSTEM VE ÇIKMAZDAN KURTULMAK

Fakat şu gerçeği dikkate almak zorundayız. Türkiye’nin 1946’dan beri içine girdiği, hem siyaseti hem toplumu hem de devleti kurumlarıyla birlikte çürüten Atlantik  sistemi çıkmazdadır. Sistemin iki seçenek olarak önümüze koyduğu iki İttifak da aralarında göreceli farklıklar olmasına rağmen aynı siyasal sistemin içinde bir programa sahiptir. Dış politikada Atlantik tehditleri karşısında bocalama, ekonomide üretimden kopuş ve finansal piyasalara bağımlılık, devlet yönetiminde kamusal ve halkçı anlayışın yokluğu, siyasal düzlemde niteliksizliğin yükselişi ve  toplumda kutuplaşmanın sertleşmesi, sürdürülebilir olmayan bir durum yaratmıştır.

Türkiye bu çıkmazdan kurtulmanın arayışı içindedir ve bunun sancılarını yaşamaktadır. Önümüzdeki asıl gündem budur.