Soner Yalçın’a yanıt

Sayın Soner Yalçın, Sözcü’deki köşesinde benim 8 Ağustos’ta Aydınlık’ta yayımlanan “Von Sadriştaynlar” başlıklı yazımı ele aldı.

Yalçın, Çin kalkınmasını örnek veriyor, Deng Siao Ping’in ülkede uyguladığı programı övüyor. Çin kalkınmasının “Batı’ya yönelerek” oluştuğunu savunuyor.

Çin’i de tartışacağız ama önce yakına, kendimize, Türk Devrimi’ne bakacağız.

Hepimiz başarı arıyoruz. O zaman bir başarı öyküsüyle başlayalım…

YILLIK YÜZDE 17 BÜYÜME

1929 malum, Batı’da Büyük Buhran’ın başladığı yıl. Aynı yıl, Asya’da iki ülkede Türkiye ve Sovyetler Birliği’nde başka şeyler oldu. Ortak tarafımız her iki ülkenin de ardı ardına iki beş yıllık plan dönemini başlatmaları. Sovyetler’le yollar bundan sonra farklılaşıyor. Konumuz Türkiye…

Yol tamamen kendimize özgü. Batı’da örneği yok. Karma ekonomi uyguluyoruz. Açarsak, devlet önderliğinde kamu ve özel sektör birlikteliği. Tabii daha kapsamlı bir programın, Altı Ok’un parçası. O da son derece özgün, dünyada örneği yok.

Sonuç mu, dünya çok ağır bir krizin altında inlerken, Türkiye yıllık yüzde 17 büyüme hızı tutturdu. Yüzde 17! Bu da benzersiz…

BENZİYOR AMA APAYRI

Ama tabii, ekonomik programlar ayrıldığı kadar benzer de. Amerika Birleşik Devletleri de krizden Roosevelt önderliğinde nispeten kamucu bir programla çıktı. Okur biliyor, uygulanan Keynes’in sıradan üslupta “piyasa o kadar da serbest olmaz, devlet kontrolü gerekir” diye özetleyebileceğimiz programıdır. “Devlet kontrolü” bakımından benziyor mu, benziyor. Ama toplamda iki apayrı program.

Türk Devrimi’nin benzersiz uygulamalarının hepsini bu köşe almaz. Ama birkaç örnek verelim.

KİLİSE BAĞIMSIZ, ATATÜRK DİYANET’İ KURMUŞ

Batı’da kilise bağımsız bir kurumdur. Uygulama, Fransız Devrimi’nin ürünüdür. Oranın laikliği öyledir. Bizim laikliğimizse bambaşkadır. En başta tanım olarak. Fransız Devrimi “Devlet işleriyle din işlerini” ayırır. Bizim devrimimiz ise devlet, toplum, dünyevi olan ne varsa ayırır ve din kişisel vicdanın işidir der. Sonra, camiler de bağımsız değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlıdır. Bizim ihtiyacımız böyledir, Batı’nınki öyle… Geçerken hatırlatalım, “Diyanet kapatılsın” kampanyaları yürütülüyor, gerekçeler Batı’daki uygulamadan bulunuyor. Heyhat, öyle bir şey olmayacak. Camiler, Atatürk’ün ülkeyi kurarken yaptığı gibi Diyanet’e bağlı kalacak.

Köy Enstitüleri örneği var sonra. Oluşturulurken Batı’daki eğitim modellerinin incelendiğini, bunlardan yararlanıldığını biliyoruz. Ama ortaya çıkan model benzersizdir, tamamen Türkiye’ye özgüdür.

SONER, KADINLAR SEÇİLEMEZDİ

Son günlerin tartışması, kadın hakları meselesi. Bak orada da iyi ki Batı’ya yönelmemişiz. Yoksa kadın yurttaşlarımız seçme ve seçilme hakkını 1960’larda ancak alırdı maazallah.

Uzatmayalım, devrimimizin kalkınma yolu tamamen kendine özgüdür, Batı’ya öykünmenin “ö”sünü bulamazsınız. İyi ki de öyledir, başarının sırrı buradadır.

ÇİN’DE TAKLİTÇİLİĞİN ACI SONU

Gelelim Çin’e. Yalçın’ın bahsettiği belgesel çok tartışmalı. Burada girmeyeceğiz. Ama Çin Halk Cumhuriyeti’nin Batı’ya yönelerek kalkındığı iddiasını tartışalım.

Çin Devrimi’nde gerçekten de öykünmeci bir dönem var. Mao’nun Başkanlığı öncesinde ÇKP önderliği dört sıralı dönem boyunca, Batı’yı değil ama Sovyetler Birliği’nin yolunu taklit etmeye çalıştı. Şehirleri ve işçi sınıfını esas alan bir çizgi uygulandı. Sonuç çok trajiktir. Milyonlarca ÇKP üyesi, iktidardaki Guomindang tarafından katledildi.

YİNE KÖYLÜLÜK

Nihayet Mao başa geçti. “Şehirleri kırlardan kuşatma” stratejisini uyguladı, köylülüğü esas aldı. Sonuç, hem Japon işgali defedildi, hem de 1949’da Devrim’in zaferi ilan edildi.

Çin Devrimi, oraya buraya “yönelerek” iş yapmaya tam tersten örnektir aslında.

Köylülük deyince, yine Atatürk Devrimi’ne ve Türk kalkınma modeline döneceğiz: Köylü milletin efendisidir… Çin Devrimi’ni Batı’ya yönelmiş görmek en az Mao’nun “Köylülük” programını bizden kopya ettiğini söylemek kadar anlamsız olur. Söylenecek tek şey, Türkiye ve Çin’in sosyo-ekonomik düzey yakınlığı olabilir. Dolayısıyla ihtiyaçlar ve çözümler de o ölçüde benzer.

Allasen değerli Soner, Batı’dan bir tane böyle bir devrim ve kalkınma modeli gösterebilir misin? O tarafla sosyo-ekonomik gerçekliğimiz bambaşka.

ÇARE ÜRETİM DEVRİMİ

Soner Yalçın’a bir şeyi daha hatırlatmalıyız. Üretim ilişkileri evrenseldir. Kabile toplumu, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, sınıfsız toplum diye beş temel üretim ilişkisi vardır. Dünya tarihini böyle özetliyoruz. Bugün kapitalizm çağındayız. Üretim ve ticaretin evrenselliğini birbirimize anlatarak kazanacağımız fazla bir şey yok. Bireysel girişim ve kâr dürtüsünün önemini en az onun kadar biliyoruz. Yalçın’dan fazlası ise, bizim karma ekonomi programımız, bugünkü kriz için ürettiğimiz çözümler ve nihayet en kapsamlı adıyla Üretim Devrimi programımız.

Bunların hepsi özgündür. Batı’dan almadık.

Ama galiba yavaş yavaş onların bizden alacağı bir döneme girdik. Sadece Türkiye’den değil elbette. Asya’nın kamuculuğundan, ortak yaşam birikiminden…

Yalçın da farkında mıdır bilmem ama, bunun propagandasını yapmış!

Son birkaç cümle de Soner Yalçın’ın, bürokratların ideoloji işlerine girmemesi tavsiyesi için. İbrahim Kalın’ın attığı tweet ve sonra CNNTürk’te katıldığı program için söylüyor.

Ben de diyorum ki sayın Kalın iyi ki ideolojik tartışmaya girmiş. Gerek tweet’i, gerekse TV’deki konuşmasının büyük bölümü altına imza atılacak görüşler. İdeolojik tavrı olmayan insan yoktur, bürokrat da yoktur. Olsa olsa bunu söylemeyeni ya da gizleyeni olur. Bir bürokratın tavrını bu yetkinlikte dile getirmesi ise olsa olsa alkışlanacak bir durumdur.

Dip not: Soner Yalçın benden “Maocu dostum” diye bahsetmiş. Dostuz elbette ama “Maoculuk” onun eklemesi. 1970’lerde partimiz üyelerine böyle bir yakıştırma yapılırdı. O zaman da kendimizi öyle adlandırmadık. Mao’nun dünyadaki büyük devrimci önderlerden olduğu bir yana, biz kendimize Bilimsel Sosyalist diyoruz. Temel şiarımız da “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir”…