Türkiye’de çalıştırıcılar ne iş yapar?

Futbolda yoğun çabalara karşın oyunun teknik ve yaratıcılık isteyen özelliğinin gelişmesinde herkesin zorlandığı bilinmektedir. Hatta futbolun ulusal bir spor dalı olarak kabul edildiği ülkelerde bile günümüz gençlik çalışma izlenceleri genç oyuncuların kişisel becerilerinden daha çok fiziksel yeterlilik ve taktik düşüncenin ön plana çıkartılmasına dayandırılmıştır. Bu bütünüyle yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü bir ülkenin futbol kalitesinin yükseltilmesinin olmazsa olmaz ölçüsü 5-6 yaşlarından başlamak üzere uygulanması zorunlu olan çok yönlü, gerçek ve geniş bir gençlik izlencesine bağlı olduğu son 30 yılın bilimsel gerçeğidir. Avrupa’nın önde gelen takımlarının tüm yatırımları bu izlencenin kusursuz bir şeklide işlemesi üzerinedir.

Onun içindir ki, Arsenal’ın alana çıkan başlangıçtaki 11’inin sekizi yedek takımın oyuncuları olmasına karşın Galatasaray’a top göstermediler, kulübede oturanların yaş ortalaması ise 18’di. Galatasaray karşısında 2. yarıda 17 yaşında bir genci alana sürdü Arsene Wenger. Biz de ise 17 yaşındaki bir genci U 18 takımlarında bile oynatmıyorlar. Çünkü bunu göze alacak cesarette çok az teknik adam var ülkemizde. Bugünkü siyasal ve sosyo-ekonomik yapıda teknik adamlar üretim yapmanın değil hangi siyasetçi ya da hangi belediye başkanıyla ilişki kurularak iş olanağı bulmanın peşindeler. Böyle bir yapıdaki teknik adamların özgürlükleri elinden alınıp yöneticilere bağımlı olduklarından ülkenin futboldaki üretici güçlerini devreye sokmaları neredeyse olanaksızdır.

Bugün dünyanın bütün iyi futbol takımlarına baktığınızda tümünün büyüklüğü gerçekte oyunun fiziksel ve taktik görüntüsünde bir sisteme bağımlı olmaktan daha çok onların üstün vücut ve top tekniği olan futbolcularının varlığıdır. Böyle oyuncular gençliği futbola özendirir halkı ise futbol izleme hoşluğunun içine çeker. Bir zamanlar bizim üç büyüklerde böyle yaratıcı oyuncular yetiştirilirdi, büyük takımların büyük olmalarının bir nedeni de sözünü etmeye çalıştığım kalitede büyük oyunculara sahip olmalarıdır. Bir gün büyük takımların büyüklüğü sorgulanmaya başlanırsa nedeni büyük oyuncular yetiştiremedikleri olacaktır.

Gençlerin eğitimi çok uzun zaman ister. 5-6 yaşlarında futbol eğitimine başlayan gençler 10 yıl sonunda bile atakta ustalaşamazlar, hatta göze bile çarpmayabilirler. Arsenal yedek kadroya alıp maçı kopardıktan sonra 17 yaşındaki bir gence şampiyonlar Ligi’nde görev veriyorsa demek ki onun doğuştan getirdiği üstün yetenekleri saptanmış ama genetik şifrelerinin çözülmesi için biraz daha zamana gereksinim var. O zaman çabuk geçer ve önümüzdeki yıl o genci asıl kadroda görürüz.

Peki, Türkiye’de çocuk mu yok? Bu çocukların arasından üstün yetenekli olanları kim seçecek, geleceğe kim hazırlayacak? Bu görevi üstlenecek birinci unsur teknik adamlardır. Yetenekleri bilimsel ölçümlerle saptayacak bilim emekçileri ile işbirliği yapılıp yaratıcı oyuncular bulunabilir. Ancak bizim teknik adamlarımızın büyük çoğunluğu Tayyip Bey’in vereceği iletilere kulak kabartıyorlar. Bunların yetenek bulmak gibi bir kaygıları yok. Şenol Güneş gibi gerçekçi, siyasete bulaşmamış birkaç teknik adamda olayların ayırdında ama kendileri söyleyip kendileri dinliyor. Aynı benim kendim yazıp, kendim okumam gibi...

BİR AMATÖR OYUNCUNUN YOLCULUĞU...

İstanbul’un boğaz temsilcisi Yeniköy Spor Kulübü’nün yöneticilerinden Cemal Bey amatör maçları izlemeye meraklıdır. Haftanın maç izlencesine bakar, kendince bir karşılaşma seçip izlemeye gider. Bu kez izlemek istediği takım İstanbul’un köklü amatör takımlarından Dikilitaş’tır. Dikilitaş’ın maçını izlerken bir futbolcu dikkatini çeker. “Belki yanılmışımdır, bir maç daha izlemek gerekir” diye düşünür. İkinci maçta oyuncuyu daha da beğenir.

Karşılaşma sonrasında Dikilitaş Başkanı ile görüşen Cemal Bey bu oyuncuyu Yeniköy’e ister. Başkan’ın yanıtı ise şöyle olur:” Birçok kulüp peşine koşuyor. Biz dost kulüpleriz, gelin ilişiksiz belgesini vereyim.” Böylece genç oyuncu Yeniköy’ün yolunu tutar. Cemal Bey gerekli tüm evrakları hazırlar, genç oyuncuya imzaları attırıp, kimliğini de alır. Artık yapılacak iş lisans için gerekli evrakların İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne teslim edilmesidir.

Bütün bu işlemler yapılırken genç oyuncu Cemal Bey’e “Ağabey benim sizden önce bir başka kulübe sözüm var. Olacağından değilim ama onlarla bir görüşme yapmama izin verir misin” der. Cemal Bey de tüm imzaları atmış olan genç futbolcunun açık yürekliliği ve içtenliğini görerek izin verir. Görüşeceği kulüp 3. Lig’den Beylerbeyi’dir. Babasıyla birlikte gittiği İstanbul Boğazı’nın bir başka kulübüyle anlaşmaya varır. Cemal Bey ile konuşur, durumu yine bütün içtenliği ile anlatır. Cemal Bey tüm evrakları iptal edip, kimliğini kendisine verdikten sonra bir de yemek ısmarlayarak genç oyuncuyu uğurlar.

Beylerbeyi’nde oynadıktan sonra Eskişehirspor’a gider, oradan da Galatasaray’a gelir. Veysel Sarı’nın futboldaki yolculuğu Galatasaray’da sürüyor. Arsenal karşılaşmasının ikinci yarısında oyuna girip kusursuz futbol oynayan Veysel Sarı’yı izlerken onun bu yolculuğu aklıma geldi. Eskiden başta üç büyükler olmak üzere profesyonel futbolun altyapısını oluşturan İstanbul Amatör Kümesi’nde nice Veyseller var ama ne yazık ki profesyonel futbolun içinde dirençli, kararlı, cesaretli teknik adamlar yok artık...