Yakıştırma mutasyonu
Birileri sonsuz kopyalama çağında, paylaşma adına yanlışları “sosyal” ortamlarda virüs misali salgınlarla yayıp çoğaltmayı çok seviyor; hele üstüne katkı olarak yakıştırmalar da iliştirmişlerse, keyiflerine diyecek yok: Mutasyona uğrattıkları düşüncenin karşısına hiçbir farklı yönelim çıkamıyor... Hele hele ünlü ve saygın kişilerin düşüncelerine ilişkin yanılsamaları büyütüyor ve yankılanıyorlarsa, tartışmaya kurumları ve sözcülerini çağırarak tarih düşürmeyi başarının doruğu görüyorlar. Sanki ülkede yaygınlaşan her türlü toplumsal yanlışın sorumlusuymuş gibi bir süredir erken kalkan tacizcinin Cemal Süreya’ya saldırıp postmodernizmin güçlü değerlere bulaş sızdırma, onları kirletip zayıflatma ve gitgide tüketme niyetini hayata geçirip tılsımlı etkisini silmek üzere süper taşıyıcı işlevini hakkıyla yerine getiriyor: Şairi okuyup öğrenerek şiirini ve şiir dünyasını anlamak ve yeni yorumlar getirip şiirin her türlü çilesine de katlanarak özgün katkılarla geleneğe halkalanmak yerine, istediği başarıyı bir türlü sağlayamayışın verdiği sızılarla, “sosyal” ortamların en kolay tepkisine girerek bir “beğen” zahmetiyle öç alan konakçıları dürtüklemek nasıl da “tarifsiz” hazlara gark ediyorsa... Oysa Cemal Süreya’nın şiiri ve şiir düşüncesi, kötü ve yavan şiire karşı bağışıklığını pekiştirmek üzere böylesi salgınları şiirin mikro kozmosundan makro kozmosuna kendisi kışkırtır. Bunu onun söylemindeki hinliğe yorabileceğiniz kadar, karşıtlıklar içinde düşünme alışkanlığına da verebilirsiniz.
YENİ ARAYIŞLARIN İVMESİ
Cemal Süreya, ölümünden hemen önce, yanıt olarak (Broy, Ocak 1990, S: 51) Veysel Çolak’a yazdığı mektubunda, “Latin Amerika şiiri sadece fena halde değil, aynı zamanda fena biçimde çemberine almış bizim şiiri.” diyerek önemli bir saptama getirirken, başta Ülkü Tamer, Hilmi Yavuz ve Sait Maden olmak üzere, birçok şair ve çevirmeni de inceden zan altında bırakıyordu. Oysa 20 yıl önce (1970’lerde), “Kalın Abdal” dediği Nâzım’ın şiir üzerinde hızla yayılan gücünün bir gölgeye dönüşecek olmasından tedirgin olduğu dönemde, Nâzım’ın koyu gölgesinin dağılarak daha bir belirsizleşmesini hazırlama niyetiyle, “Şiirimize Neruda’nın bir kan dolaşımı getireceği” umudunu yansıtır. Başka deyişle, şiirimizde yeni girişimlerin ortak kalıplar oluşturmaya ve bunu saplantıya dönüştürüp yaygınlaştırarak zararlı ölçülerde genişlemeye yönelmesi karşısında şairleri tazelik için daha sağlıklı hizalara çekme ve oradan yeni arayışlara ivme kazanma çabasını da ihmal etmiyordu.
YEREL VE EVRENSEL BÜTÜN ÖĞELER
Latin Amerika şiiri ve Neruda konusunda 20 yıl arayla şiirimiz için iki karşıt yönelişi kışkırtan Süreya’nın şiirimizde aynı çemberle oluşan arakesitleri ima eden değerlendirmesi de son derece çarpıcıdır:
“Latin Amerikalı yazar bugün bu [Avrupalı] kültür ve edebiyatı yerel değerlerle kaynaştırma aşaması içindedir. ... Kıtanın toplumsal yapısında yaşayakalmış feodal değerlerle Batı değerleri yan yana, iç içedir. ... Sanırım, bugüne dek yazılmış siyasal şiirin en yüce örneğidir Evrensel Şarkı. Mayakovski de, Eluard da, Aragon da, Nâzım Hikmet de siyasal şiir üstüne önemli yapıtlar verdiler. Ama bütün [yerel ve evrensel] öğeleri sürekli kullanarak siyasal şiirin bir çeşit sistematiğini ilk kez Neruda kurdu.”
Neruda üzerine belirlemesindeki (yerel ve evrensel) “bütün öğeler” vurgusu son derece önemlidir.
FOLKLOR ŞİİRE DÜŞMAN MI
Şiirindeki kimi tematik öğelerin, içerik ve biçim açılımlarının dönemlere göre yer yer öne çıkışı ya da geri çekilişi, Cemal Süreya açısından hiçbir zaman mutlak kesinlik taşımaz. Şiiri, sözcüklerin kalıplaştığı anlam ve biçim değerlerinden yeni anlam ve biçimlere taşımayı şairin asıl işi olarak gören Süreya, ironiyi de günlük konuşmanın olanca kıvraklığına yeni ilmekler atarak lirik anlatımlarla dizelerinin örgüsüne vazgeçilmez tatlarla işlemekten kaçınmaz. Şiiri var olan tekdüzelikten çoksesli bir anlam ve biçim diyalektiğiyle yeniliğe açan bir şairin daha pek çok unsurla birlikte folkloru da düşman görmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur. Konuyu gelecek yazıda, yakıştırma mutasyonunun ötesine geçerek, “yerellik ve evrensellik” bağlamında Cemal Süreya’nın Türk şiirine neler taşıdığı düzleminde ele almak meselenin daha bir anlaşılır kılınmasını sağlayacaktır.