Yapay zorlamaların yan tesirleri daha belirleyici olabilir!

Son iki ay genelinde Türk lirası hatırı sayılır oranda değer kazandı. Kısa vadeli bakış açısı ile bu durumu değerlendiren, iç ve dış koşullardaki değişimin farkında olmayanlar söz konusu eğilimi sorunların çözüm yoluna girmesi olarak algılıyor. Aşırılıkları yapay bir şekilde zorlamanın sorunları ağırlaştırabileceğini düşünemiyor. Bu kafada olanları uyarmak ve önemli sorular ile sarsmak gerekiyor.

Kur artışları hatırı sayılır oranda fiyatlara yansıdıktan ve enflasyon tehlikeli olabilecek şekilde yükseldikten sonra, yapay bir şekilde kurları eski düzeylerine yakın hale getirmek için zorlamanın yan tesiri faydasından yüksek olur. Bu olumsuzluğu görmezden gelenlerin üretim ekonomisine geçiş söylemlerinin samimiyetine inanılmaz. Gelişen ekonomiler arasında olumlu ayrıştığımız söylemi, üretim cephesinde rekabet gücünü azaltarak sorunları ağırlaştırır.

Döviz kurlarının aşırı denebilecek kadar gerilemiş olmasına rağmen, hala ciddi boyutta kaynak sıkıntısının yaşanıyor ve kredi mekanizmasının çalışmıyor olması, beklentilerin düzelmesini engeller ve kurların tekrar geldiği düzeylere sıçraması olasılığını artırır. Bilançolardaki düzelme geçici olur; ayrıca bu fiyat hareketliliğinden birilerinin spekülatif kazanç elde etmesi, diğerlerinin ödemek zorunda kalacağı bedelleri ağırlaştırır.

Bizim gibi düşünmeyenler, döviz kurundaki yüksek oranlı gerilemeye ve cari fazlaya rağmen döviz rezervlerinin neden artmadığını sorgulamalıdır. Bu gerilemede, finans dışı kesimin taşıdığı net kur riski hacminin azalması için neler yapıldığını sorgulamalı ve sonuçları talep etmelidir. Enerji ve gübre gibi temel girdi fiyatlarının, neden kurlara paralel olarak geriletilmediğinin sebepleri ve bu dengesizliklerin muhtemel sonuçlarına ilişkin olasılıklar dikkate alınmalıdır.

Türk lirası 2011 yılından bu yana ve de özellikle son beş yıldır dalgalı bir şekilde değer kaybediyor. Bu dönem boyunca yapılmış ciddi hataların hepsi fazlası ile tekrarlanıyor. Seçmenleri veya tasarrufu olanları aldatmanın ağırlaşmış sorunlara dönüştüğü, yaşamış olduğumuz deneyimler nedeniyle gayet iyi biliniyor. Bu zaafların farkında olanlar kolay para kazanıyor, üretenlerin ve sistemi oluşturan kurumsal yapının sırtındaki riskler yıkıcı olmaya başlıyor.

Kısa vadeli ve iyi niyetli yaklaşımların anlamsızlaştığı, gerçekleri dikkate alan sağlam hesapların önem kazandığı bir süreçten geçiyoruz. Ülkemize yönelik yabancı yatırımcı ilgisindeki azalmanın, bu durumdan bağımsız olmadığını bilmemiz gerekiyor. Son bir ay genelinde Türk lirasının değerinde gözlenen toparlanmaya rağmen ülkemizin risk priminin anılan dönemin en yükseğine tırmanmış olması, anlayanlara çok şeyler söylüyor!

Ağırlaşmış sorunlar ve ciddi boyutlara ulaşmış dengesizlikler nedeniyle tuhaf bir durumumuz var. Stok şeklindeki sorunları hafifletmek ve bilançoları biraz olsun düzeltmek istediğimizde, akım sorunları hareket yeteneğimizi daraltıyor. Akım sorunlarını çözmek için olanakları zorladığımızda ise, piyasalar kontrolsüz bir şekilde dalgalanmaya başlıyor ve bilançolar yıpranıyor. Bu ciddi çelişkinin kırılgan olarak anılmamız üzerindeki etkisini sorgulamak, malum kesimlerin işine gelmiyor! Olumlu ve olumsuz yönlerimizi, gerçekçi bir şekilde algılamamız sistemli olarak engelleniyor!

Giderek olumsuzlaşmakta olan küresel koşullarda Türkiye’nin büyüme yapısında radikal sayılabilecek türden değişiklikler yaşanması gerekiyor. Fakat önce enflasyon ile mücadele söyleminin arkasına saklanarak bu amaca ulaşılabilmesi ve çıkarlarımızın korunabilmesi pek mümkün görünmüyor. Döviz kurları ve faizlerdeki yapay zorlamaların sonuçlarına bakarak istikrar geri dönüyor şamatası yapanlar, kısa vadede herkesi aldatabilir; fakat orta vadede, gerçekler sahne almaya ve her şey açığa çıkmaya başladığında durum değişir!

Ülkemiz son beş yıldır net dış borç ödeyicisi olmak zorunda kalmıştır. Olumsuzlaşan küresel koşullar söz konusu durumun terse dönmesine fırsat vermeyecek gibi görünmektedir. Bu fiili durumun doğal sonucu kurların ve faizlerin yükseliş eğilimini sürdürmesi, makroekonomik görünüme ilişkin beklentilerin olumsuzlaşmasıdır. Tam aksi yöndeki zorlamalar, akıntıya kürek çekmektir ve kıtlaşan kaynakların israfı anlamındadır.