08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ankara’da korku çığlık ve şiddet!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

ANKARA - Dün ne 23 Nisan’dı ne 19 Mayıs... Ne 29 Ekim’di ne de 10 Kasım...

Bayram değildi, seyran değildi... Düğün değildi, karnaval değildi...

Yurttaşlar bayraklarına, cumhuriyetlerine, Atatürk’e geçmişte nasıl sahip çıktılarsa, Silivri’de kumpasla zindanda tutulan yurtseverlerin haklarını da işte öyle sahiplendiler...

Zulme ve baskıya, işkenceye ve “adaletsizliğe dur” demek için dün Ankara’da toplanan on binlerce yurttaş, “Silivri boşalsın” diye slogan atarak “kumpas”çılara meydan okudular, Meclis’i “gerçek adalet” için göreve çağırdılar...

Ancak AKP iktidarı kitlenin direncinden korkmuş olmalıydı ki, Ankara polisi demokratik haklarını kullanan kitlenin Meclis’e yürümesini sert biçimde engelledi... Kitle hiçbir yasadışı eyleme yönelmezken; polis, gaz ve basınçlı suyla şiddet uyguladı, insanları yaraladı...

Polisin, can havliyle gazdan kaçmak isteyen insanların yolunu ve sokak başlarını keserek gazlı saldırıya devam etmesi de utanç verici bir “tuzak”tan başka bir şey değildi...

Yine de iktidarıyla, muhalefetiyle Meclis on binlerin “adalet” çığlığını duymalı, “tertip” ve “kumpas”la zindanda tutulan yurtseverlerin özgürlüğünü bir an önce geri vermelidir...

Çünkü Başbakan ve yardımcılarının “kumpas”, “tertip” ve “sahte belgeyle yargılama yaptılar” itirafları da gösteriyor ki, Ergenekon ve “Balyoz”da adaleti vuran yanlış kararlar, vicdanları artık daha fazla kanatıyor...

KUMPASTAN KURTARACAK PUSULA...

Ne hilafet döneminde, yoksulluk ve cehaletin yarattığı kumpas?..

Ne Kurtuluş Savaşı ne de İkinci Dünya Savaşı’ndaki sıkıntılar...

Ne çokpartili rejime geçiş süreci ne Menderes dönemindeki baskıcı karmaşa siyaseti...

Ne 1970’teki solcu uyanışın bastırılması ne 12 Eylül dönemindeki faşizan uygulamalar...

Bugünlerde Cumhuriyet, işte yukarıda sayılan dönemlerden daha fazla tehdit altında...

Çünkü Türkiye’nin gericileştirme, kuşatma ve parçalama süreci 12 Eylül sonrasında, siyaset kapılarının açıldığı 1983’ten itibaren başladı... Hani solu ezme ve “anarşi”yi dinci stratejilerle boğma dönemi var ya!..

Cumhuriyeti kuşatan, “ali kıran baş kesen” uygulamaların sıradan sayıldığı bugünkü sürece işte 12 Eylül’le birlikte geldik...

Yalnızca siyasal ve bürokratik aymazlığın zirve yaptığı bir dönem değildir bu... “Benim memurum işini bilir” zihniyetinin kayırmacılığı hortlattığı, torpili ve rüşveti legalleştirdiği 1980 darbesinin uzantıları, bugün hilafetçilik bayrağını zirveye dikmek için çırpınıyor...

Siz bakmayın AKP-cemaat kavgasına... Ne yazık ki cumhuriyetin bütün kurumları mürit-militanlarca işgal edilmiş... Kamu bürokrasisi tarikat ve cemaat istilasında...

Muhalefetin gafleti yüzünden, bir gecede 5 bin eğitim kurumunun İmam Hatip’e dönüştürüldüğü bu ülkede, mollacılık zihniyeti üniversiteleri işgal etmiş, baskı ve faşizan uygulamalar hem öğrenci hem de Atatürkçü eğitimcileri köşeye sıkıştırmıştır... Peki, bu çırpınış nereye kadar?..

ÇÖZÜM ‘ATATÜRK’TE BİRLEŞMEK...’

AKP de tıpkı RP, ANAP, DYP ve benzerleri gibi günü geldiğinde elbette iflas edecek... Onun da esamesi okunmayacak, belki küçük bir grup, belki de bir tabela partisi olarak mazide kalacak...

Ama nasıl?.. Evet, AKP yalpalıyor... AKP gibi diğer partileri kullanarak devlete iyice sızan cemaat de bizzat AKP’nin hedefinde sarsılıyor...

Peki, kuşatmayı tamamen yarmak ve aydınlığa çıkmak için panzehir nedir?.. Merkez sağın eridiği bir ülkede sol niçin büyümüyor?..

Hata nerede biliyor musunuz?.. ANAP kendi dört başlı ideolojisiyle üst üste iktidara geldi... DYP kendi siyasal duruşuyla hükümet oldu...

Daha 20 yıl önce yüzde 3’lerde sürünen Milli Görüş bile Erbakan’ın ısrarlı politikasıyla iktidar oldu...

AKP, Milli Görüş gömleğini çıkartmasına rağmen “muhafazakâr-demokrat” diyerek 3 dönemdir iktidarda...

Yani partiler, farklı kitlelere açılsalar da, kendi ayakları üzerinde “kendi siyasal rotalarında” büyüdüler, geliştiler, iktidar oldular...

Cumhuriyetten yana her etnik ve inanç yapısına evet ama söyler misiniz; Atatürkçüler, ulusalcılar, cumhuriyetçiler, solcular, sosyalistler; gericiye-bölücüye, tarikatçıya-cemaatçiye taviz vererek büyüyemeyeceklerini niçin anlamıyorlar?..

Tam da bu sarsılma ve kuşatma sırasında panzehir “Atatürk’te birleşmek”tir... Bu stratejiye sarılmadan; gericiden-bölücüden nemalanarak iktidara gelmek isteyenler kaygan zeminde kesinlikle yol alamazlar... Bu böyle biline!..

BU KADAR SÖMÜRÜ OLMAZ!..

Hurafecilik, falcılık, üfürükçülük, hocalık, gaipten haber vermecilik, aniden ortada beliren kerameti kendinden menkul insanlar...

Bunlar da yetmedi, cemaatin televizyonu utanmadan Hz. Muhammed’i bir televizyon dizisinde ışıklarla tasvir etti...

STV’deki bir dizide, Peygamber’in yaralı askerin rüyasına girdiği sahne din sömürücülüğünde bu kadar da olmaz dedirtti...

Eminim, bir tarikat-cemaat televizyonu değil de sıradan bir yayıncı böyle bir gaflete imza atsaydı, televizyon binası taşlanırdı...

Merak ediyorum, AKP’yi eleştiren Ulusal Kanal ve Halk TV’ye acımayan, “sigara gösterildi” diye ceza yağdıran RTÜK ne yapıyor acaba?.. Hadi diyelim yandaşlık gözlerini kör etmiş, peki Hz. Muhammed’e saygıları yok mu?..

Ya her konuda fetva veren Diyanet İşleri Başkanlığı peygamberi bile reytingciliğe alet edenlerin bu rezaletine ses çıkarmayacak mı?.

AYDINLIK’A SAHİP ÇIKIN...

Biliyoruz hepiniz şikâyet ediyorsunuz; medyanın yandaş olmasına, devlet bankasından medya holdingi kurulmasına, başbakanın, televizyonların altyazılarına ve canlı yayınlarına müdahale etmesine kızıyorsunuz...

Haklısınız, demokrasilerde medya dediğin, sansürsüz ve zincirsiz yayın yapmalı, toplumun haber alma özgürlüğü olabildiğince korunmalıdır...

Ama bakın olmuyor işte... Medyanın neredeyse yüzde 80’i AKP iktidarının denetiminde, dümen suyunda gidiyor...

Birkaç gazete ile televizyon ise halkın sesi olmak, gerçekleri göstermek için çırpınırken reklam ambargosuyla boğulmak isteniyor...

İnternetten gazete okuma kolaycılığının tehlikeli bir duyarsızlığa dönüştüğü bir dönemde, bağımsız muhalif gazetelere yönelik reklam ambargosunun sizin sesinizi de kıstığını sakın unutmayın...

Medyanın kirlenmesi, susturulması ve yandaşlaşmasına tepki gösterirken, size gerçeği gösteren Aydınlık gazetesini daha fazla sahiplenin... Hem de bugünlerde bunu alışkanlık haline getirmeniz karanlığa karşı yurttaşlık görevinizdir...