26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Asıl tehlike hangisi: Siyasal ideoloji mi dinci strateji mi?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

AKP'nin bile Fethullahçıları "çete" diye suçladığı bir dönemde, CHP'nin cemaate yanaşma gafletine artık söyleyecek söz bulunamıyor... Derler ki, "ana muhalefete ideolojik kayma yaşatanlar, tabandaki erozyonu gidermek için partiyi düşmanla bile ittifak" yapabilme tuzağına sürüklüyorsa çok yazık...

CHP'nin, Atatürk'ün kemiklerini sızlatan ittifak arayışları tabandan gerekli yanıtı elbette alacaktır ama biz asıl meseleye yani cumhuriyetin içinde çırpındığı ana tehlikeye dönelim... Söyler misiniz; bu ülkede kararsızlar ve muhafazakâr kesimler, "AKP mi, cemaat mi" şeklinde bir teslimiyet ikilemi yaşamıyor mu?.. Maalesef yaşıyorlar ve ne yazık ki bu soru iki kesimin dışındaki tarafların da aklını iyice kurcalıyor... O halde cumhuriyetin bekası için "kim daha tehlikeli", yani kim "ehveni şer" ve sıradan insanlar bu bölünmede nasıl duracaklar meselesini örnekleriyle açmakta yarar var;

Aslında laik Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının, nihai hedefleri hilafet olan iki dinci gruba mahkûm kalması yeterince acınacak bir durumdur... İki kesim, asıl hedef uğruna devlete tam hâkim olma kavgasına girişirken, bürokrasiyi, savcılardan gasilhane görevlilerine kadar paylaşmaları da bir o kadar vahimdir!..

Daha beter bir gerçek var ki, devlete sızmadaki sinsilik, siyasetçiler ve çocuklarını çaktırmadan takip etmeye kadar gelebilmişse, burada, devletin kimlere teslim olduğu konusunu da acilen sorgulamak gerekiyor... Yani aslında yargıdan emniyete kadar soruşturma hattında, bürokrasi yenilip yutulmuş da bundan ne yazık ki kimsenin haberi yoksa, vay cumhuriyetin haline, vay devletin geleneğine, vay rejimin geleceğine!..

Gelelim taraflar ve yarattıkları tehlikeye. Aslında AKP'nin öyle ahım şahım siyasal ideolojik bir geçmişi yok... Yani kitleleri saracak, kendine çekecek albenili bir ideolojik açılımı da olmadı... Ne sağcı ne solcu ne demokrat ne ilerici denilebilir AKP'ye... Yoksulluğu, seçeneksizliği ve merkezdeki boşluğu kullanan; dinci-takiyeci bir çizgi demek daha doğru bence!..

40 yıl önceki Milli Nizam Partisi'nden itibaren direnen Milli Görüş zihniyetini iktidara taşıyan AKP, Nakşi zemin üzerinde devletin temeliyle hesaplaşıp durdu... Anayasa Mahkemesi'nin, "laiklik karşıtlarının odağı" ilan etmesi bile AKP'nin Türkiye'yi nereye sürüklemek istediğini kanıtlamaya yetiyor...

Ancak bir gecede 5 bin eğitim kurumunu İmam Hatibe dönüştüren zihniyetin, cumhuriyetin geleceğiyle ilgili güzel şeyler düşündüğüne inanmak nasıl zavallılık ise AKP'nin, kendisini destekleyen gafil liboşların gazıyla "ikinci cumhuriyet" denilen yıkım planının peşinden gitmesi de işte o kadar acemilik... Buna karşın, "yeni anayasa" planının, gerici-bölücü-işbirlikçi güruhun tepinmesine rağmen gerçekleşmemesi hem cumhuriyetin temelindeki sağlamlığı hem de Atatürkçü miras sahiplerinin yılmaz iradesini gösterdi...

Tehdit, tehlikeyi tarif etti!..

Peki, bugünlerde iktidarla çatışan Fethullahçılara ne demeli?.. Karşımızda siyasi bir yapı yok; İçte ve dışta destek bulmuş, eğitimdeki küresel örgütlenmeyle devleti ele geçirmeye çalışan organize bir dinci yapı var... Tayyip Erdoğan bunlara "çete" diyor... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "devlet içinde devlet" diye tanımlıyor... Cemaatle ilgili en son tarifi ise AKP'ye yakın araştırma şirketi ANAR'ın sahibi İbrahim Uslu yapmıştı... O ise dünkü açıklamasında, "hizmet cuntası" demişti...

Aslında üç tanımlama da devletin içine iyice sızan sistemli bir organizasyonu tarif ediyor... Bu organizasyonun özellikle "Ergenekon" ve "Balyoz" sürecinde aktif rol alması, takip ve dinlemelerle tertip içinde olmakla suçlanması ve daha önemlisi de, toplumda büyük tepki çeken "kaset" işlerinin faili olarak gösterilmesi vahameti anlatmaya yetiyor...

Cemaatin, milyarlarca dolarlık ekonomik varlığıyla eğitimden medyaya kadar bir dizi sektörün içinde olması, bürokrasi ve siyasette etkinleşmesi, din unsurunu her fırsatta kullanması, siyasal ideolojileri bile dize getirecek bir dinci stratejiyi karşımıza getiriyor... Asıl soru da işte burada ortaya çıkıyor; AKP mi tehlikeli, cemaat mi?..

Bence bu soruya "ikisi de tehlikeli" demek haklı olsa da, çok kolaycı bir yaklaşım!.. Hele de bu iddiayı "Bak, Ergenekon ve Balyoz tertibini de birlikte yaptılar... Kumpası birlikte kurdular... Bunlar suç ortağı "gibi doğru bir yaklaşımla desteklemek bile kolaycılığı kapatmıyor... Çünkü tüm bu yaklaşımlar "siyasal ideoloji mi dinci strateji mi tehlikelidir" sorusunu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor...

Tehdit belli, ya aymazlar?..

Daha fazla meraklanmayın, hemen yanıt vereyim; El Kaide, kendisini Afganistan'da Ruslara karşı var eden Amerikan siyasetini 11 Eylül 2001'deki İkiz Kuleler saldırısıyla yerle bir etmedi mi?..

ABD, Irak'ta on yıldan fazla bir süredir El Kaide ile mücadele etmiyor mu?.. Aynı El Kaide; Suriye'de Selefi gruplarla birlikte Esad'ın karşısına çıkartılmadı mı?.. Dinci stratejiler Türkiye ile emperyalist işgalcilerin bile başına bela olmadı mı?.. Bu kısa örnekler bile dinci stratejilerin, siyasal ideolojiler karşısındaki üstünlüğü ve yaratabildiği tehlikeyi göstermeye yetiyor...

Peki ya Türkiye'dekiler?.. 30 yıl boyunca Güneydoğu'da kan kusturan Hizbullah'ın dinci stratejisine ne demeli?.. Cemaati de 40 yılı aşkın örgütlenmesiyle geldiği zirve noktası açısından irdeleyin ve şu sorulara yanıt verin:

Cemaate destek veren bir zamanların en büyük siyasal partisi ANAP nerede?.. Özal yok... Mesut Yılmaz kayıp... Cemaatle kucaklaşan DYP ve Tansu Çiller nereye kayboldu peki?.. Onlar yok ama baksanıza cemaat şimdilerde daha da güçlü!..

Cemaate son 12 yılda en büyük desteği veren AKP işte büyütülen devin, yani dinci stratejinin kendisini de kullandığını ve yutacağını fark etti!.. Yani AKP, cemaatin kendisinden sonra da var olacağını ve belki de "tek" olacağının bilincine vardı...

Tüm saptamalar şu gerçeği öne çıkartıyor: siz siyasal ideolojileri (ANAP, DYP vs. olduğu gibi) bir şekilde sandıkta yıkabilirsiniz ama dinciliği iktidar stratejisine çevirenlerin, kullandıkları siyasetler tarihe karışsa bile, daha da güçlenerek ayakta durduklarını unutmayın... AKP ile cemaat çatışmasında gelinen nokta, bunun son örneğini sergiliyor...

Gelelim sözün özüne; ben AKP'yi de cemaati de oldum olası tehdit görüyorum... İkisi de cumhuriyet için tehlikeli... Bugünlerde birbirlerine düşmelerinde de, gafil siyasiler gibi taraf olmadım; çünkü laik cumhuriyetten yanayım...

Ama şunu sormadan geçmemek lazım; dünün müttefiki, cumhuriyete karşı kumpasın içinde olanlar bile birbirini "çete" ve "hırsız" diye suçlarken, tehditlerin üzerine yürüyerek cumhuriyeti militanca savunması gereken muhalefetin aymazlığı nereye kadar gidecek?..