26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Beşiktaş ve Mustafa Denizli

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Beşiktaş’ın son iki sezonu Slaven Bilic ile geçti. Ondan öncede Samet Aybaba görev yaptı. Bu üç yılın ortak özelliği ekonomik olarak neredeyse dibe vurmuş bir takımın sınırlı olanaklar ve genç oyuncularla yola devam edilmesiydi. Transfer yapılsa bile bonservisi elinde olan, başka takımlar tarafından istenmeyen futbolcuların takıma alınmasıydı. Bir de Beşiktaş’ın bütün maçlarını başka sahalarda oynadığını düşünürseniz Bilic’in son yılının ne denli ağır geçtiğinin hesabı yapılabilir. Buna karşın Bilic oyuncu seçimlerinde önemli kusurlar işleyerek görevini tamamlamıştır. 

Ekonomik nedenlerle UEFA tarafından kadrosu sınırlandırılan Beşiktaş’ın adının şu günlerde Mustafa Denizli ile anılması bana oldukça komik gelmektedir. Siyah-beyazlı takımı ekonomik sıkıntı içine düşüren, salt Ferrari’ye 50 milyon Lira ödenmesine neden olan Mustafa Hoca ile Beşiktaş’ın yollarının kesişmesi olanaklı mıdır?  

Olanaklı değil diyeceğim, ama eminim ki siz de, “burası Türkiye” diyerek karşı çıkacaksınız. Yine de Beşiktaş ve Denizli birlikteliğinin olmayacağını, hocanın medyadaki sevgili dostlarının her transfer döneminde onunla ilgili haberler yapmasını artık kanıksadık. Denizli, Beşiktaş’a hoca olmaz. Çünkü Denizli pahalı biridir. Pahalılığı onun kendi değerinden değil, takıma yapacağı transferlerden kaynaklanıyor. Üstelik başlangıçta da söylediğim gibi UEFA’ının bütçe açığı nedeniyle koyduğu transfer ve bütçe sınırlaması var.  

Bu demektir ki, Beşiktaş üç aşağı beş yukarı bugünkü iskelet kadrosunu koruyacak hatta Gökhan Töre ile Demba Ba’da alıcı bulunabilirse satılacak. Böyle bir takıma Mustafa Denizli gelmez. Gelmesi de zaten doğru olmaz. Çalıştığı hiçbir takımı geliştirmeyen, ileriye taşıyamayan bir anlayışın sahibi olan Mustafa Hoca ile Beşiktaş’ın kanı uyuşmaz. 

Kaldı ki, teknik hatalarına karşın Bilic gibi tutarlı bir insandan sonra Mutafa Denizli hiç olmaz. Bana gelen elektronik postalardan ve konuştuğum Beşiktaşlıların tepkilerinden anladığım kadarıyla Mustafa Denizli yandaşlarca da istenmiyor. Ayrıca rahatına çok düşkün olan Mustafa Hoca, LİG TV’de saltanat sürerken niye elini taşın altına soksun ki... 

BİR ZAMANLAR DERBİ DOSTLUĞU... 

Fotoğraf 70’li yılların sonlarında çekilmiş. İnönü Stadı’nda bir Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi. Hakem Erkan Göksel. Stadyumda yaklaşık 40 bin izleyici var. Yarısı Beşiktaş diğer yarısı da Fenerbahçe yandaşları... Aralarında onlarca sıra dizilmiş emniyet görevlileri, ya da taraftarlar birbirine girmesin diye boşaltılmış tribün de yok. O günlerde de rekabet, çekişme vardı. O günlerde de bu derbiler büyük heyecan yaratırdı. Hatta insanlar bir bilet almak için günlerce önceden stadın gişesinin önüne konuşlanır, gece orada yatarak bir bilet için eziyet çekerdi. 

Ama o günün insanları yüce gönüllüydüler. Bu yücelik izleyenlerden daha çok oynayanlardan kaynaklanırdı. Oynayanların saha içindeki dostluğu tribünlere yansırdı. Onların içinde bir Melo ya da bir Emre Belözoğlu yoktu. Fotoğraftaki Beşiktaş kalecisi Rasim Kara ile Fenerbahçeli Engin Verel’in görüntüsü ile bugünkü futbolcuları gözünüzün önüne getirin. Rasim Kara sakatlanan arkadaşı Engin Verel’i kucaklayıp saha kenarına, doktorun yanına götürüyor. Yanlış anlaşılmasın! Burada bir zaman geçirme söz konusu değil. Sakatlanan oyuncuya daha çabuk sağlık yardımı yapılsın diye çaba göstermektedir Rasim Kara. 

Rasim Kara’nın yaptığı davranış o günlerin genel anlayışıydı. Hemen hemen herkes aynı şeyi yapardı. Bugün öyle bir farklı konuma geldik ki, normal bir davranış “insanlık” olarak değerlendiriliyor. Ve insanlık fotoğraflarına baktığımız zaman duygulanıyoruz, “bir zamanlar Türk futbolu” demekten kendimizi alamıyoruz... 

VANLILARDAN OY İSTİYORUM... 

Yaşamım boyunca hiç kimsenin oyuyla işim olmadı. Eşimin ve çocuklarımın bile kime oy verdiğiyle pek ilgilenmem, onlar söylemezse bilmem de. Bülent Ecevit’in dağlara taşlara “Karaoğlan” diye yazdırdığı 1973 seçimlerinde ilk kez oy kullandım. O zamandan bugüne oyumu kullanıyorum. Ekmeleddin Bey’e aklım yatmadığı için sadece son Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmadım.  

Ama bu kez “oy” ile ciddi şekilde ilgileniyor Vanlılardan oy istiyorum. Kendim için değil, arkadaşım, yoldaşım Halil Halit Toker için. Halit Toker Vatan Partisi’nin Van Milletvekili adayıdır. Kendisi Vanlıdır. Ayrıca Vanlıların da eniştesidir. Ben Halit’i 1975-76 öğretim döneminde Spor Akademisi giriş sınavlarında tanıdım. 100 metreyi, 1500 metreyi yan yana koştuk. İkisinde de beni geçti. Okulu kazandık, aynı sınıfta okuduk. Üniversite takımında birlikte oynadık. Profesyonel hayatta ben teknik direktörken o futbolcuydu. Benim takımıma goller attı. Erzincan’da 59. Topçu Tugayı’nda askerliğimizi birlikte yaptık. O Uçaksavar Taburu’nda ben ise Orta Ağır’daydım. Futbol maçları sonunda iki tabur finale kalmıştı. Orda da benim tabura iki gol attı.  

Sonuçta, 40 yıldır Halit ile aynı nehrin yatağında yüzeriz. Bugünkü yaşam koşulları bazen ikimizi de sudan çıkmış balığa döndürse de hayata tutunmanın bir yolunu buluruz. Şimdi, yaşamın bu aşamasında Halit Toker Vatan Partisi’nin dalına tutundu. Ülkemizin aydınlık geleceği için Vatan Partisi aracılığıyla halkımızın yoluna ışık tutmak gibi büyük bir sorumluluk üstlendi. Bu yolculuğa 40 yıldır yaşadığı İstanbul’dan değil de Van’dan başlıyor. Vanlılar öz çocukları Halit Toker’i bağrına basacaktır...