26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu: Amatör denizciliğe arka çıkılmalı

Memleketin en eski denizcisi ve yelkencisiyle tanışmak üzere yola çıktık, Turgut Reis’e konduk. İç mimar, yelkenci, tasarımcı, ressam, yazar, eğitimci... Hani ‘derya deniz misali’ derler ya, öyle bir bilge Yücel Köyağasıoğlu.

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu:  Amatör denizciliğe arka çıkılmalı
A+ A-
FÜSUN İKİKARDEŞ / BODRUM

Yücel Köyağasıoğlu ile, Bodrum’da evinde buluştuk. Eşi Seçil hanımla birlikte muhteşem ev sahiplikleri, sanki ezelden beri bir arada yaşıyormuşuz rahatlığı sağladı. Saatler süren sohbetimiz su gibi aktı, verdiği bilgilere şaşırdık, heyecanlandık, böyle değerlerimiz olduğu için bin kez daha gurur duyduk. “Denizcilik ne kazandırıyor?” diye sorduk. “Kendi benliğini kazanıyorsun. Sana kendini tanıtıyor. Tabiatla haşır neşir oluyorsun, kendi özgüvenini kazanıyorsun. Yelken, denizciliğin nüvesidir. Yelken, tabiatla mücadeledir. Sadece spor olarak bakmayın” dedi.

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu:  Amatör denizciliğe arka çıkılmalı - Resim : 1

İSTANBUL’UN KOTRACILARI

- Ne zaman denizci oldunuz?

Benim büyük şansım ya da şanssızlığım var, o da dayım! Annemin abisinin Türkiye’nin geçmişteki en büyük kotracılardan Nedim Özgen olmasıdır. Ben onun yanında yetiştim. Dayım, eski tekneleri alır, temizler, tamir eder, boyar, yenilerdi. Çok iyi bir mekanik kafası vardı. İlk hatırladığım, küçük İtalyan tipi bir tekne bulmuş İstinye’de... Ben de 4 yaşlarında falandım, ilk gördüğüm, o yelkenli teknede giderkenki hatıralarımdır. Sonradan bugünlerde çok meşhur olan Dr. Süleyman Dırvana’nın Seddülbahir teknesini Fenerbahçe’de yarı batık olarak buluyor. Bebek’te Galatasaray lokali vardı kürekçiler, yelkenciler gelirdi. Biz orada bunu temizledik, tamir ettik, direklerini taktık. İki direklidir. Motoru yok. İlkokul 3 ya da 4’deydim. 1950’ye kadar biz bu tekneyi kullandık.

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu:  Amatör denizciliğe arka çıkılmalı - Resim : 2

TEKNE ADAMIN HER ŞEYİDİR

- Buradan para kazanılıyor muydu?

Hiçbiri yapayım da para kazanayım değildir. Ne araba ne ev vardır. Kotracı diye bir grup vardı. Nedir kotracı? Kirada oturuyor, araba falan da yok, ama adamın bir teknesi var. O tekne senin her şeyin! Sen o teknenin bakımını, boyasını yelkenini yapıyorsun, telini dikiyorsun, O senin bir parçan! Lodos estiği zaman gidip bakıyorsun, noldu diye. Çok meşhur kişiler vardi Kemal Niyazi Seyhun! Duydunuz mu adını hiç? İki Kemalimiz vardı. Biri İngiliz Kemal, Esat Tomruk. Kendisi boksördür. Rize Kartalı diye teknesi vardı. Kemal Niyazi Seyhun da, bir beyefendi, mutlaka fularlıdır. Bir teknesi vardı, sanki suyun üstünde bir keman, bir ud... Onunla tavaf eder gibi, Mevlana gibi teknesine biner, Moda’ya gider ve dönerdi.

- Türkiye’de yelkencilik nasıl başladı?

Malum İstanbul, payitahtın, yani Osmanlı İmparatorluğunun başşehriydi. Burada çeşitli elçilikler vardı. Genelde de Boğaziçi’nde yerleşmişlerdi. Büyük arazilerde, köşklerde, yalılarda, vs. muhteşem bir hayat sürüyorlardı. Hepsinin yabancı misyonun, Almanların, İngilizlerin, Fransızların yelkenli yatları vardı... Biz kotra diye anımsarız. İngilizcesi cutter, Fransızcası cotre... Tek direklidir. Ön tarafında iki tane flok vardır, bir de arkasında ana yelkeni olan tekneler kotra diye geçer. Zamanla İstanbul’da büyük yelkenli teknelere kotra denmeye başladı.

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu:  Amatör denizciliğe arka çıkılmalı - Resim : 3

DÜNYA ÇAPINDAKİ TÜRK TEKNELERİ

- Ya bizim kayıkçılar? Balıkçılar?

Kayıklar var tabii. Boğaz kayıkları, taşıyıcı ya da balıkçı kayıkları var.

- TDİ vapurları? Türkiye Denizcilik İşletmeleri?

Gayet tabi, varpurlar da var. Motor yat dahi var. Özellikle Karadeniz’de çektirmeler ve guletler yapılmaya başlamıştı. Atahan Utku’nun Karadeniz çektirmeleri ve guletler konulu bir araştırması vardır. Daha 1910’larda, 1914’lerde, devasa, 150 tonluk çektirmeler yapılıyordu. Muhteşem eserlerdir bunlar! Zaten dünya tekne tarihine bakarsanız, Türklere ait üç tekne vardır... Guletler de bir çektirmedir, bir tanesi mahunadır-burnu düz, bir de takalardır. Bunun dışında Türklere ait bir tekne yapımı yoktur.

- Karadeniz tekneleri ünlü, Kurtuluş Savaşı’nda kahramanlık hikayelerini biliyoruz...

Karadeniz’de sarp dağlarda, devasa meşe, kestane ormanlarında kesersiniz, öküzlerle aşağı sahile indirirsiniz, elle kesilir! Elektrik yok! 100-150 tonluk tekne orada imal edilir, denize atarsınız. Bir daha çekemezsiniz. Yer yok, elektrik yok, hiçbir şey yok!

Bilge yelkenci Yücel Köyağasıoğlu:  Amatör denizciliğe arka çıkılmalı - Resim : 4

- Karadeniz’in dalgalarına da dayanmalı değil mi?

Ne diyorsunuz! Tabii. O çok özgün bir formdur. Akdeniz’deki karak tipi teknelere çok benzer. Mesela kristof Kolomb’un Santa Maria’sı bir karak’tır. Aynı gövdedir aşağı yukarı. Düşünün bir çektirmenin meşeden yapılmış kaplama kalınlığı 8 santimdir. Elde yapılıyor. 60’lı yıllara kadar bütün ticaretini bu çektirmeler yapardı.

ODUN FİYATINA SATILDILAR

- Sonra ne oldu bu güzelim tekneler?

Karadeniz’de saç tekneler, kosterler yayılmaya başlanınca bunların hepsi yavaş yavaş elden çıkartıldı, bir tarafa itildi. Bunlar bir zamanlar yelkenliydi. Yelkenle hareket ederlerdi. Motorları, zayıftı, tek silindirli makineler vardı. Örneğin Yalova’dan İstanbul’a, hale sadece yelkenli tekneler meyve sebze taşırdı. Sonra ne oldu? Bunların armalarını, direklerinin bir kısmını söküp, ön taraflarına birer kepçe koydular. Yüzlercesi Moda burnuyla karşı sahil, yani Yenikapı tarafında kum çıkarmaya başladılar. O meşhur 1950’lerdeki furyada çıkan deniz kumudur. O iş de bitince düzinelercesi İstinye-Haliç’e bırakıldı ve çeki (odun) fiyatına satıldı. Hamamcılar ve fırıncılar satın aldılar. Bir tanesini dahi koruyalım, müzeye alalım diye çok uğraştım ama maalesef olmadı. Şimdi bir tane Koç Müzesi’nde var.

YELKENCİLİĞİN ELİTLERDEN HALKA İNİŞİ

- Sonra? Denizcilik, yelkenli yapımı hiç teşvik edilmedi mi?

60’larda, Celal Bayar devrilmeden önce, Haliç’te havuzlarda pirat ve dragon tipi tekneler yapılmaya başlandı. İstanbul Yelken Kulübü daha yeni kurulmuştu. Ufacık, dam altında kulübemsi bir yerdi. Bu piratların yüzlercesi, şatların üstüne konmuş halde, Haliç’ten Fenerbahçe’ye geldi.
Bunları kamyonlara yükledik. Türkiye’nin her yerine sahil kasabalarına gönderildi bu tekneler. Böylelikle bir denizcilik hevesi başladı.

- Hep elitlerin uğraşı olarak mı kaldı?

Tam öyle değil... Teknesinde yaşayan dar gelirliler de vardı. Hiç bugünkü gibi milyon dolarlık motor yatlar diye bir şey yoktu. Herkes kendi teknesinin kaptanıydı. İstanbul Yelken Kulübü, kuruluşunda, İstanbul’daki bütün liselere yazı yazıldı. Gelin burada tekne kullanın, size öğreteceğiz, tekne vereceğiz, denildi. Daha sonra dragonlar geldi, yarışlara başladı ve 1961 yılıydı, ilk kez Donanma Kupası yapıldı. Biz kazandık. Fenerbahçe’den başladık, Gölcük’e gittik. Amerikalılarla İş Bankası ortaklaşa finanse etti.

AKADEMİ SINAVINA  YELKEN MAKETİYLE GİRDİ

- Meslek olarak nasıl seçtiniz?

Akademiye girerken gemi modeli yaparak girdim. Herkes tablo, reprodüksiyon yapar, ben maket getirdim. Dalga geçtiler benimle, “a çocuğa bak, gemi getirmiş” diye. Jüriden biri de tekne meraklısıymış, çok beğendi. Bir de suluboya yelkenli resmim vardı. Bunları gösterince bizi aldılar. 60’larda girdim, ama 44’lerden beri tekne işiyle uğraşıyorum. O zaman yaptığım modellere şaşırırlardı. Büyükler “dersine çalış, bunlarla uğraşma” derler, malzeme falan almazlardı... Babamın kalın pal jileti vardı, onlarla tahta oyardım, ellerim yara olurdu.

- İç mimar oldunuz, sonra?

Askerlikten sonra İsveç’te çalıştım,

- Tekne mobilyası mı yaptınız?

Stokholm başmimarı oldum. Ama içimizde hep Fenerbahçe’de yelken yatıyordu. Orada herkes denizci! O zaman 7 milyon nüfusu olan İsveç’te 1 milyon tekne vardı. Her ailenin bir teknesi vardır. Denizci ülke!

- Yelkencilik ne zaman?

Döndükten sonra kendi mobilya atölyemi açtım, Önce Bodrum merkez, sonra Turgut Reis. O gün bugündür tekne yapıyorum. İki kitap yazdım, kitaplardaki çizimleri de bana ait.

AMATÖR DENİZCİNİN ZORLUKLARI

-Denizcilik neden bizde gelişmedi?

Sandaldan başlar dedik. Daha büyük bir tekne alır, denize açılır. Peki, tekne aldı, nereye koyacak? Artık marinalar yeni hastaneler gibi tamamen ticari gelir kapısı. Ya hastane yaparsın ya marina yaparsın. Ne onun doktorlukla ne bunun denizcilikle alakası var. Türkiye’de denizciyim derseniz, amatör denizciliğe arka çıkmanız lazım. Ben kaç yıllık denizciyim, teknemi balıkçı barınağında tutuyorum, marinaya girmeme olanak yok. Benim gibi binlerce kişi var.

- Marina ücreti ne kadar?

Aşağı yukarı tekne fiyatı! Balıkçı barınağına da çok cüzi bir şey veriyorduk, artık veremeyeceğiz. Emekli kişileriz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Teknenizi koyacak barınacak yeriniz yok. Emniyetin yok, yandaki tekne çarpar. Denizde hiç saygı yok, sevgi yok. Denizcinin bütün bunların altından kalkması gerek.

AÇIK DENİZDE HİÇ ZAFER KAZANMADIK

- Neden biz denize uzağız?

Biz hiçbir zaman açık denizde bir savaşa katılmadık, kazanmadık. Preveze deniz savaşı da belirsiz. Gece oluyor Andre Dorya bir tarafa, bizimkiler bir tarafa, ama somut ‘şu donanmayı yok ettik’ diye bir şey yok. Çok utanç verici bir konu da Mahmudiye Kalyonudur. 104 toplu çok büyük bir kalyondur. Sivastopol’ü bombardıman ediyor, halkın sevgilisi oluyor. İstanbul halkının göz bebeği, medarı iftiharı. Ama bahriye o kadar güç durumda ki, maaşları ödeyemiyor. Mahmudiye’yi söküyorlar, parça parça satıyorlar, onun parasıyla subayların maaşını ödüyorlar.

İSTİKLAL SAVAŞI’NIN KAHRAMAN GEMİLERİ

- Nereye kadar?

1. Dünya savaşına kadar! Bizim denizdeki en büyük başarımız oradadır. Bakın iki gemimiz vardı, bu hiç unutulmasın. Hamidiye kruvazörü Rauf Orbay olağanüstüdür. Yunan ve İngiliz donanmasına kök söktürmüştür. Gayet de mütevazı bir gemiydi, hurdaya giderken gördüm. Maalesef römorkörle çekildi, Beykoz’da söküldü o güzelim tekne.

- Diğeri?

Nusret mayın gemisi. Dünya tarihinde böyle bir şey yok. Kendinden bilmem kaç bin misli geminin batmasını sağlayan başka bir gemi yok! Ne oldu? Üç kuruş için hurdaya satıldı. Onun yerine yapılmış benzer modeli var, ama alakası yok. Başka bir ülkede olsa, altın, gümüş kaplar, saklar.
Daha sonra Savanora’ya ne oldu? Yakıldı. İçindekiler talan edildi, hurdaya çıktı.

DENİZCİLİĞİN ÖZÜNDE YELKEN VAR

“Yat deyince motor yat da içine giriyor. Oysa motor yatla yelkenli arasında çok büyük fark var. Denizciliğin nüvesinde yelkenli tekneler var. Bugün yelkenli okul gemileri yarışları oluyor. Biz de dahiliz, kaç kez gittim. Motor yatta otomatik pilota bağlıyorsun, gidiyorsun. Yelkenlide tabiatla haşır neşir oluyorsun. Yıllar evvel ‘Kendine güvenen ve kendine güvenilen denizci armada yetişir’ lafı söylenmiş. 40-50 metre yükseklikte direk! Fırtına çıktığı zaman ‘yelken topla’ diye emir geliyor. Siz taa oraya çıkıp, fırtınada o yelkeni topluyorsunuz. Altınız deniz!”

TÜRK YAPIMI AHŞAP TEKNENİN İTİBARI

Yücel Köyağasıoğlu, Türkiye’nin ilk yelkenli okul gemisinin nasıl yapıldığını ve başarılarını anlattı:
“2000 yılında ilk yelkenli okul gemisini yaptık. Okul gemisi BOSAV Vakfı’na ait. Bodrum Kültür ve Sanat Vakfı. Sıfır bütçeyle, cepte beş kuruş para yokken imal ettik. Bodrum Belediyesi, masraflarını karşılıyor, amme hizmeti yapıyor. Uluslararası yarışlara girebilmesi için belli normlarda olması lazım. Bütün hepsi yerine getirildi. Örneğin lumbozlara kör kapaklar yapıldı, makine yukardan stop ettirme, kumanda sistemi vs. hallettik. Biz Malta üzerinden başlayacak yarışa girdik. Sonra, iki kere Karadeniz’de, Akdeniz’de pek çok yarışa katıldık. İnanılmayacak bir ilgi gördük. Hiçbir kuruluş, Türkiye’yi bu kadar iyi temsil edemez. İnsanlar, gemiyi görebilmek için sıraya girdiler. En büyük ilgileri de ahşap olması. Çünkü ahşap tekne kalmadı, okul gemileri hep ahşap.”

DENİZ KÜLTÜRÜ DERSLERİ

Yücel Köyağasıoğlu, Bodrum’da Anadolu Meslek Lisesi Yat Kaptanlığı bölümünde fahri olarak ders veriyor. Yine Bodrum Yalıkavak’da Otelcilik Okulu’nda da böyle bir bölüm açıldığında gönüllü olarak ders vermiş. Üçüncü olarak da Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde yatçılık (Yat kaptanlığı) bölümünde hocalık yapıyor. ‘Neden bizde denizcilik gelişmiyor?’ sorusuna “Gençler pırıl pırıl, iftihar ediyorum, ama okullarda uygulamalı eğitim alacakları hiçbir obje yok” diyor:
“Denizcilik amatör denizcilikten başlar. Önce bir sandal alırsın, ona bir tane yelken takarsın, ya da arkana bir motor koyarsın, balığa merak salarsın. Biraz daha biraz daha... Sonra çocuğun kürek çeker, böyle böyle denizcilik büyür. Yoksa koskoca yat motor alıp, ben denizciyim, bu geminin kaptanıyım diyerek olmaz. Bir de nereye bağlayacaksın, nasıl koruyacaksın, sorusu var.”

KABOTAJ BAYRAMI

“1 Temmuz yarışları, 40’ların sonundan 60’lara kadar çok büyük bir etkinliktir. Burada, Moda ile Fenerbahçe arasına yolcu gemileri, muhripler, içleri yolcu dolu çeşitli Boğaz vapurları, binlerce kişi ve küçük büyük binlerce sandal oraya gelir ve 1 Temmuz’u bekler. İstanbul nüfusu 1 milyon! Tüm şehir boşalır ve yarışlara gelir... Böyle bir ruh vardı. Bütün yelkenliler, balıkçı alabamaları, birbirleriyle yarış ederler. Bütün yıl o yarış için hazırlanırlar. Hiçbiri kalmadı.”

Son Dakika Haberleri