26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Borcu kim veriyor, paralar nereye gidiyor?

Recep Erçin

Recep Erçin

Site Yazarı

A+ A-

Nereden başlayacağımı bilemedim. Ama kafamda epeydir olan bir soru, bu yazının başlığı. Ocak ayı başında İstanbul'da ekonomi basınıyla buluşan CHP'nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, eski Hazineci Aykut Erdoğdu, neoliberalizmin önerdiği "yukarıdan aşağıya damlama" modelinin dünyanın hiçbir yerinde gerçekleşmediğini kaydederek, özetle şunları söyledi: "Zenginden damlayan fakire akacak deniyordu. Zengin tasarruf eder yatırım yapar, fakire iş sağlar deniyordu. Neoliberal sistem bunu gerektiriyordu. Ama servet yüzde 1'in eline geçti. Tasarruflar vergi cennetlerine aktı. Halk borç ve geçim sıkıntısı içine düştü."

STIGLITZ HAKSIZ DEĞİL

Project Syndicate'te yayımlanan "Post-Davos Depression" başlıklı makalesinde Davos gözlemlerini aktaran ve küresel şirket CEO'larına özellikle Trump konusunda eleştirilerde bulunan Nobel Ödüllü Ekonomist Joseph Stiglitz de, "Trickle-down economics doesn’t work" diyordu. Stiglitz, aynı paragrafta şirketlerin toplumsal sorumluluklarını da kendi başlarına yerine getirmedikleri eleştirisinde bulunuyor. Yani damlama, sızma adına ne derseniz deyin bu ekonomik sistem çalışmıyordu.

Stiglitz, ABD Başkanı Donald Trump'ın yeni vergi reformundan hareketle eleştirilerini sıralamış. Hürriyet Yazarı Uğur Gürses de küresel piyasalarda çalkantı olduğu sırada şu vergi paketine ilişkin "Trump’ın bütçe trompetinden ne duyuyoruz?" diye sordu. Gürses yazısında, ABD'li dev şirketlerin yurtdışında tuttukları paraların bir miktar vergilendirme ile ülkeye getirilmesinin hedeflendiğine ve ABD'li şirketlerin yurtdışı kazançlarının da vergilendirileceğine dikkat çekti.

BORÇ ÇOK, GELİR EŞİTSİZ

Trump'ın vergi reformu sanki biraz bizim şu "Türk şirketlerinde dışarıda 100 milyar doları var. Bunları ülkeye getirelim affı" gibi değil mi? Bu konuya döneceğiz ama şu bir kaç notu ekleyelim.

Dünya çapında gelir dağılımdaki adaletsizlik işte her yıl Oxfam'ın açıkladığı araştırmada gözler önüne konur. Bu yıl başında açıklanan araştırma sonucuna göre küresel servetin yüzde 82'lik bölümü en zengin yüzde 1'lik kesimin cebine gidiyor. Ekonomist Thomas Piketty ve arkadaşlarının kaleme aldığı 21. Yüzyılda Kapital adlı çalışma da bu yüzden gündeme oturmuştu. Piyasa ekonomistleri bile artık durumun sürdürülemez olduğunu kabulleniyorlardı.

Öte yandan küresel servet ne kadar diye bakarsak; dünya gayri safi hasılası şimdilerde 74-75 trilyon dolar civarında. Küresel borç ise (geçen yılın 3. çeyreği itibarıyla) bunun üç katından fazla. IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) verilerine göre toplam 233 trilyon dolar. Ve bu tutar haliyle her geçen gün artıyor.

OFF-SHORE'A KAÇAN DOLARLAR

Trump'ın vergi reformu meselesinde benim en çok dikkatimi çeken Uğur Gürses'in de kaleme aldığı yurtdışındaki varlıklar. Şirketler kazançlarını yeniden fiili yatırıma dönüştürmek, karlarını emek sınıfı ile paylaşmak veya geniş ölçekli sosyal sorumluluk projeleriyle toplumsal refahı artıcı etki yaratmak yerine bunları off-shore hesaplarda tutumayı tercih ettiler. Örneğin Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu'nun (NBER) eski tarihli bir araştırmasına göre, 5.6 trilyon dolar off-shore hesaplarda saklanıyor. Bir başka yakın tarihli araştırmaya göre 50 büyük ABD şirketinin 1.6 trilyon doları off-shore hesaplarda. Fortune 500'deki şirketlerin offshore paraları da 2.6 trilyon dolar düzeyinde. The Bank for International Settlements (BIS) tarafından geçen Eylül ayında yapılan açıklamada off-shore'larda çeşitli yöntemlerle gizlenmiş 14 trilyon dolarlık borçtan söz edildi.

Bu paralar finansal yatırım araçlarında bekletiliyor. Yani rantiyeler kar ediyor. Karlarını vergiden kaçırıyor. Kaçırdıkları bu paralar finansal sistem üzerinden bizim gibi ülkelere kredi olarak akıyor.

ICIJ BELGELERİ HAZIRLIK MIYDI?

Oysa yine yakın zamanda açıklanan bir araştırmaya göre dünyanın 2040'a kadar 94 trilyon dolarlık altyapı yatırımına ihtiyacı var. Altyapı yatırımı demek; kalkınmayı ve toplumsal refahı artırmak demek. Ancak öyle görülüyor ki altyapı yatırımlarına gerekli paranın önemli bir kısmı belli ülkelerde, oralarda da belli zümrelerde birikmiş durumda. Üstelik bunların yine önemli bir kısmı off-shore hesaplarda kamunun inisiyatifinden kaçırılıyor. Trump'ın vergi reformuna buradan baktığımda, 2013 yılında ICIJ tarafından açıklanan Offshore Leaks ve 2016'da açıklanmaya başlanan Panama Papers belgeleri sürecini bağlantılı buluyorum.

Hocaların hocası Marksist İktisatçı Korkut Boratav geçen Cuma yayınlanan ve piyasalardaki yüzde 10'luk düzeltmeyi konu alan yazısında şunları söylüyordu: "Finansallaşmış bir sistemde mülkiyeti temsil eden kâğıttan varlıkların artışı, üretimdeki büyümeyi fazlasıyla aşabilir mi? Örneğin toplam finansal servet ile millî gelir arasındaki bağlantının zayıflamasından söz ediyorum. Stoklar (servet), akımları (gelirleri) aşar; ama, ne kadar? Kapitalizmin yapısal olgunlaşması bu tür bir dönüşümü de içerir. Tarımda, ticarette, zanaatte şirketleşme geliştikçe 'finansal' varlık türleri oluşur; yaygınlaşır. Batı kapitalizmi bu aşamayı geride bırakmıştır. Dolayısıyla, finansal servetler ile üretim tabanlı gelir akımları arasında istikrarlı bir bağlantının oluşması beklenir. Ne var ki, son elli yıl boyunca, finansal sistem adeta kendi başına şişmekte; bazen balonlaşmaktadır. Neden? Geleneksel kurumsal bankacılığı tasfiye eden ve tüm alacakları (varlıkları) ve borçları alınıp-satılan metalara dönüştüren ölçüsüz bir finansallaşma yüzünden…"

BİR KEHANETTE BULUNAYIM

Geniş bir alıntı oldu ancak başlıktaki sorumun yanıtına varma noktasında bir kapı açtığını düşünüyorum. Şimdi buradan tekrar Stiglitz'in makalesine döneceğim. "Without effective regulations and a real price to pay for polluting, there is no reason whatsoever to believe that they will behave differently than they have" çıkışıyla Stiglitz, sistem içerisinde kıyısından köşesinden bir çözüm sunuyor. Kamunun denetim ve kontrol gücünün yeni dönemde daha da artacağını göreceğiz. Ancak nedenini iktisadi olarak henüz ortaya koyamamakla birlikte önümüzdeki birkaç yılda işleyen finansal mimarinin çökeceği ve sistemin kendini resetleyip yeniden inşa etmeye girişeceği hissiyatındayım. Son Bitcoin vd. kripto para çılgınlığında da gördüğümüz üzere geniş kitleler tam olarak ne olduğu bile bilmedikleri ancak fahiş getiri sağlayan metalara "yatırım yaparak" dev bir rulet masası kurdular.

ALİ KOÇ HANGİ SORUMU PAS GEÇTİ?

Son olarak farklı bir noktayla bitireyim. Geçen hafta gazetelerin ekonomi müdürleri ve yazarlarla İspanya'nın Barselona şehrindeydik. Koç Holding bünyesinde yer alan beyaz eşya markası Beko'nun davetlisi olarak gittiğimiz şehirde tarihi bir imzaya tanıklık ettik. Beko ile FC Barcelona arasında imzalanan sponsorluk anlaşmasını ve sonrasında Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Y. Koç yaptığımız sohbetin detaylarını Aydınlık sayfalarında okudunuz. Toplantıda Ali Koç'a, damlama ekonomisi modelinden hareketle şirketlerin sosyal sorumluluğa harcadıkları tutarın toplumsal refahın artmasını sağlayacak düzeyde yeterli olup olmadığını sordum. Ali Bey, toplantının muhteviyatının ötesinde bir konu gündeme gelmesin diye olacak sorum üzerine pası Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı Fatih Kemal Ebiçlioğlu'na attı. Ebiçlioğlu da bunun şirketler özelinde değiştiğine vurgu yaparak, grup bünyesindeki faaliyetleri anlattı. Elbette sorum Koç özelinde değildi. Dünya genelinde şirketlerin bu alandaki harcamalarının yeterli olup olmadığına yönelikti. Örneğin Statista verilerine göre 2017'de küresel sponsorluk harcamaları 62.7 milyar dolar olmuş. Bu yıl 65 milyarı aşması bekleniyor. Sosyal sorumluluk ve bağışlar ne düzeydedir. Onlara ilişkin sağlıklı veriler bulamadım. Şirketlerin sürdürülebilirlik yönünde attıkları adımları da azımsamamak gerekiyor. Ancak geldiğimiz noktada vaziyet Stiglitz'in de belirttiği üzere CEO'ların iyi kalpliliğine bırakılamaz. Ali Y. Koç ile yapılan söyleşide teknolojinin istihdam üzerindeki etkisi de gündeme geldi. Mesele özelinde dikkatimi çeken görüşleri olduğu için Karar Yazarı İbrahim Kahveci konuyu önümüzdeki günlerde ele alacaktır diye düşünüyorum. Biz de bu köşede konuya değineceğiz. Yazı epey uzun oldu farkındayım. Bir hafta ara veriyorum. Açığı kapatayım istedim.