26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Böyle bir Türkiye’yi özlüyorum

'Köylüye “köyüne dön, sana 300 koyun verelim” diyorlar. Kim diyor?'

Böyle bir Türkiye’yi özlüyorum
A+ A-
Nilüfer DEMİRTAŞ

Köylüyü topraksız, tohumsuz, desteksiz, bilgisiz, çaresiz bırakıp yerini yurdunu terketmesine, temiz havalı köyünden Almanya’nın gettolarına gidip tuvalet temizleme işine razı olarak geçinmeye çalışanlar gibi; “iş için, ekmek için“ İstanbul’a koşmalarına sebep olanlar.

80 milyonluk milletin neredeyse dörtte birinin iş umuduyla memleketin bir şehrinde toplanmasına sebep olanlar.

Vatanın geri kalan kısmının, nüfus boşalması ile sahip çıkılmayan, işlenmeyen, gelişmeyen yerlere dönüşmesine sebep olanlar.

Devletin en önemli kurumlarını bile Başkentimizden çekip İstanbul’a (neden?) taşıyanlar.

Vatandaşın ektiğine biçtiğine kota koyan, pamuk, tütün, çay üretimini baltalayanlar.

İktisadi, ekonomik, endüstriyel kuruluşları artırmak yerine, var olanları da satarak geçim kapılarımızı kapatan, hepimizi yabancının ürettiklerini tüketmeye, zorluklarla kazandığımız her kuruşumuzu onlara vermeye mahkûm zavallı amelelere dönüştürenler.

Sizler “Gidin köyünüzde hayvan yetiştirin de biz bol ve ucuz et yiyelim” dersiniz ama, bu 300 koyun hangi ithal samanla beslenecek? Bu hayvanlara hangi yabancının veya yandaşın arazisinde bakılacak? Bakım bilgisi, veteriner parası var mı?

İşte burada yıllardır yapılmayan toprak reformunu özlüyorum.

Ve daha neler özlüyor, hayal ediyorum:

Küçülmüş değil; eskisi gibi koruyan, gözeten, üstüme gaz sıkmayan, zırhlı araçlar salmayan, vatandaşlarını üretim ve eğitimle hızla kalkındıran “Devlet Baba” olan devletim, güzel ülkemin bomboş bırakılmış geniş alanlarında bir metrekareyi bile ihmal etmeden, bütün vatan sathında, her şeyden önce yeraltı ve yerüstünde iklim, arazi, kaynak tespiti ve toprak analizi yaptırmış; çıkan sonuçlara göre, nerede yeraltı zenginliklerini (gaz, su, maden, jeotermal kaynaklar, petrol...) çıkaracak ve hammadde olarak değil, işleyecek ve satacak tesisler kurulacağına, nerede hayvancılık, nerede çiftçilik yapılacağına, lojistiğin nasıl sağlanacağına karar vermiş, planlamış...

“Verimlilik” demeyin, biz bozkırın ortasında yeşil bir başkent yaratmış, bir ağaç için ev nakletmişiz... Biz, yaparız! Verimlilik, bizim gayretimize bağlıdır. Ölçümlerin sebebi nerede ne var değil, nerede ne yapmak uygun olur sorusu...

İNSANCA YAŞAM

Değerlendirmeleri yapılan bu bölgelerde bölge analiz sonuçlarına uygun (tarım, hayvancılık, maden, enerji, bunların olmadığı yerlerde kültür, teknoloji, arge) entegre tesisler kurmuş veya kurdurmuş...

Bu tesislerde çalışacaklar için, tesislere makul uzaklıkta, servisleri, okulları, evleri, hastaneleri, kültür ve eğlence merkezleri, parkları, spor tesisleri tamamlanmış, minik ama rahat, bakımı, düzeni kolay sağlanabilen, bir bölgesi süper lüks iken bir bölgesi gecekondu olmayan, bir mezarlığı çiçek bahçesi iken bir mezarlığı virane olmayan, sakinlerinin bazılarının padişah, geri kalanlarının kul olamadığı şehircikler kurmuş... İnsanca yaşam ve iş alanları sağlayarak milletinin yüreğine coşku ve umut aşılamış, çalışma üretme azmini kamçılamış, özendirmiş...

İşte bu şehirciklerden hayvancılık merkezi olanlara gideceklere 300 koyun verin.

Ama koyun vermekle kalmayın; o bölgede, her bir hayvan yetiştiricisinin kullanımına, üretim yapması şartıyla, boş bırakılmış Hazine topraklarının yeterli bir miktarını tahsis edin. O bölgeye devlet görevlisi veterinerler atayın. Bunlar, her üreticiyi ziyaret etsin, bilgilendirme, aşı, tedavileri hayvan yetiştiricisinden ücret almadan, devlet görevlisi olarak yapsın. Başarısızlık varsa nedenlerini tespit etsin, durum ve çözümünü raporlasın, yapabiliyorsa yerinde çözsün, yoksa raporu ile bu çalışmaları daha verimli hale getirecek plânlamaları tetiklemiş olsun.

REFAH İÇİNDE OLALIM

Başkentte konusunda yetkin insanlardan oluşan bilim konseyi kurun. Bu konseyin her bir birimi (tarım, ziraat, finans, enerji kaynakları, deniz ve tatlı su, bilim, teknoloji...) kendi birimi ile ilgili raporları değerlendirsin, plânlamalar yapsın, sürekli gelişme, ilerleme, yenilik ve refah artışı sağlasın.

Eğitim, çocuklarımızın akıllarını, gözlem gücünü, yaratıcılığını, özgüvenini, iradesini artıracak ve serbest bırakıp üretme gücünü özgürleştirecek şekilde olsun. Bunların tümünü kapatıp kafalarını tek formatta kalıplayacak şekilde, yavrularımızı “birilerinin talimatını bekleyip akıl süzgeci kullanmadan itaat eden, aslında itaat diye sağa-sola güdülen sürüler” haline sokacak şekilde olmasın. Yavrularımıza kökümüzün milattan yüzyıllar önce imparatorluklar kuran, herkes klanlar halinde yaşarken, devlet geleneğine sahip olan, imparator olanın böbürlenmek, büyüklenmek yerine kendini halkının esenliğine nasıl adadığını anlatan yazıtlar hazırlatan ve devlet yönetimi ilkelerini bu yazıtlarda geleceğe aktaran derin bir kültürle beslendiğini, padişahlarımızın iyi bir savaşçı olmak için hazırlanırken aynı zamanda bilimle ve sanatla nasıl harmanlandıklarını, halen hangi bilim insanlarımızın, sanatçılarımızın, çalışanlarımızın hangi başarıları gösterdiğini gururla öğreterek özgüvenlerini pekiştirsin, başarıya özendirsin....

AŞIMIZI İLACIMIZI BİZ YAPALIM

Kendi öz Türk kültürümüzde (örneğin, oba yönetimleri) var olan, sonraları çeşitli karışmalarla bozulan akıl-mertlik-yetkinlik-çalışkanlık-saygı-sevgi gözeten genç-yaşlı bir arada istişare ve ekip çalışması tarzı, yavrularımıza tekrar benimsetilsin.

Sağlık, yabancı ilaç firmalarını beslemek adına bütün vatandaşlarımızı hasta yapan aracı sistem olmaktan çıksın. Hasta olmayı önlemeyi hedef alan “koruyucu hekimlik” esas odak olsun. Aşımızı, ilacımızı ülkemizin zengin florasından ve binlerce yılın sınama-yanılması ile halkın biriktirdiği otacılıktan faydalanarak, bunları bilimsel hale getirerek biz üretelim.

İyi, bakımlı, organik yetişen gıdalarımızı yabancıya; GDO’lu gıdaları vatandaşlarımıza yedirmeyelim.

Kendi ürettiğimizi yiyelim, kendi yaptığımızı kullanalım. Emeğimizin karşılığı olan zenginliğimizi, her şeyimizi sattığımız ve her tükettiğimiz için onlara ödeme yaptığımız yabancı “efendiler”e vermek zorunda kalmayalım, onları zenginleştirmek yerine birbirimizi, vatanımızı kalkındıralım.

İşte böyle, bunları yapan, bunları gerçekleştiren, vatandaşını seven, vatandaşının refahını, esenliğini, emniyetini, mutluluğunu, gelişmesini, bekasını gözeten, vatan kaynaklarını vatandaşı için kullanan, vatandaşına kurban olmak için avucuna kına yakan “Devlet”i özlüyorum.

Son Dakika Haberleri