26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bu kadarını da beklemiyorduk...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Geçen Cuma günkü köşemde İzlanda'ya ilişkin 26 yıl önce yaşadığımız bir yolculuğu özetlemiş ve sonunda da rakibin tehlikeli olduğunu belirtmiştim. Oysa bizim Ulusal takımın havası hiç de tehlikeli bir oyuna gidişimizi yansıtmıyordu. Zaten, henüz karşılaşma eşleşmeleri yapıldığı gün İzlanda'nın kolay lokma olduğunu belleklerimize yerleştirdik. Hep böyle olur zaten! Sonra da futbol alanında karşımıza dikilen zorluğun üstesinden gelmek için çırpınır dururuz, çırpındıkça da özünde olmayan planlı, programlı oyundan tamamen koparız.

Kişisel olarak İzlanda'nın zorlu bir ekip olduğunu biliyordum, ama balıkçıların karşısında bu denli çaresiz kalacağımızı ben de düşünmüyordum. Bir farkla yenilgi ya da yengi her zaman normaldir. Hatta üç fark da olur futbolda. Benim anlatmaya çalıştığım futbol olarak sıfır çekmemizdir. Bu futbolu oynamak için Amerikalarda palavra kamplara gerek yoktu. Her ikili mücadelede ayakta kalan, her kanat atağında hızlı bir şekilde kalemize inip kusursuz ortalar yapan adalılar İngiliz futbolunun çağdaş bir yorumunu yaparken Ulusal takım mahalle ekibi ötesine geçemedi. İkinci yarının ortalarına doğru yaptığımız üst üste dört tek pastan sonra, Burak Yılmaz'ın garip bir vuruşla topu dışarı atması bana Saygın Hocamız Özkan Sümer'in bir betimlemesini anımsattı: "Mükemmel ile rezalet bir arada"...

Bir ülke Ersun Yanal'ı kaldıramayıp Fatih Terim'e teslim oluyorsa İzlanda balıkçıları karşısında düşülen durumu kabullenmek zorundasınız. Fatih Terim göreve başladığı zaman Ulusal takımın bir yere varamayacağını Ulusal Kanal'da söylemiş, konuştuğum platformdaki masanın üzerine bir çapraz koymuş "buraya çiziyor, altını imzalıyorum" demiştim. Şimdi bu kez de yazıyorum, tarihe yazılı belge bırakıyorum: "Bu iş Fatih Terim ile olmaz".

Bu kanıya varırken Fatih Terim'e haksızlık ettiğimi sanmayın. Ulusal takım sadece Fatih Terim'in değil tüm ülkenin, hepimizin, ülke futbolunun sorunudur. Ülke futbolu kalkınmadan Fatih Terim ne yapabilir ki? Artık Piontek gibi biri de yok, takımı yapıp eline versin. Fatih Terim asla bir sistem kuran teknik adam olamadı, bu konuda yeteneği de bilgisi de sınırlıdır.

Bilgisi ve yetenekleri sınırlı olan bir insanı ülkenin futbol direktörü yaparsanız doğal olarak beklentiler yükselir. Eski başbakanın emriyle federasyon tarafından Ulusal takımın başına getirilen Terim, bu turnuvayı zor bitirir. Büyük bir futbol rastlantısı olmazsa federasyonu ile birlikte gider. Türkiye, gönlünü dolarlara değil bilime bağlamış insanlara futbolunu, özellikle de futbolun alt yapılarını teslim etmedikçe gelen Fatih Terim'i de aratır... Bu yazdıklarımın tam tersi olabilir, Türkiye gruptan çıkabilir. Futbolda bu tür olasılıklar her zaman vardır. Ancak sonuç değişmez. Arkasından üç büyük turnuva yine evde kalırız...