08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bu ülkede asıl darbeyi kim yapıyor?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Eğitime çok tehlikeli darbeler vuruldu mu?.. Vuruldu!.. Baksanıza, muhalefetin de "gaflet ve dalalet"le içine sindirdiği "4-4-4" adlı karanlık tuzak; "Tevhid-i Tedrisat"ı yani, "öğretim birliği"ni yerle bir etti!.. Eğitimde düzen intizam kalmadı!.. Kılık kıyafetten "talim terbiye"ye kadar eğitim-öğretim sistemi molla kafalar eliyle darmadağın edildi...

Zaten tarikat ve cemaatlerin her türlü karanlık numarayı sergilediği son yıllarda; AKP'nin sinsi politikaları sayesinde öğrenciler müride, öğretmenler mollaya, okullar da medreseye dönüştürüldü!..

Bir türban eksiği vardı; AKP onu da rahatlıkla, muhalefetle karşılaşmadan tamamladı!.. Gerici ve bölücülere fazla gelen "Andımız" da elbirliğiyle kaldırılınca eğitim-öğretim sistemine Allah rahmet eylesin...

Bürokrasiyi anlatmama gerek var mı?.. Yakında göreceksiniz, Hüseyin Çelik gibi kendisini ahlak bekçisi sayanların yarattığı korku yüzünden bağnazların hışmına uğramak istemeyenler de, baskılardan dolayı türban takmaya zorlanınca devlet dairelerinin İran'daki kamu kurumlarından farkı kalmayacak!..

Yani din suistimali üzerinden bir bölücülük dayatılacak ki, göreceksiniz memlekette ne huzur kalacak ne de düzen!..

Medya satılınca!..

"Görmemişem-duymamışam-bilmiyem"i oynayarak maymuna dönüşen medyanın halleri ise herkesin malumu... "Korku imparatorluğu"nun karanlık duvarları matbuatı ne yazık ki esir kampına çevirmiş...

Hükümetin kendi medyasını oluşturması yetmemiş olacak ki, kendilerini siyasetin tetikçisi sayan kiralık soytarılar yandaş medyada, cumhuriyete ve Atatürkçülere saldırıyor!... Hem de her fırsatta, salyaları bozuk mürekkeplerine kavuşmuş halde!..

Gazeteci ve yazar kılıklı her tip yaratık, güçlünün yanında görünme uğruna satılmayı kabul ederken; kadın kıyafetine yönelik saldırılarda siyasetçinin yanında saf tutan kimi utanmaz yazarcıklar da, bir taraftan hemcinslerine saldırarak ne kadar uşaklaştıklarını gösteriyor, diğer yandan da kadınlık onurunu ayaklar altına alıyor!..

Atatürk'e sinema üzerinden saldırırken, sözde Atatürkçü gazetelerde yazar yapılan işbirlikçi dönekleri ise saymıyoruz!.. Ve o işbirlikçilere köşe verdiren hikmeti kendinden menkul soytarı kaz tüccarlarının, cemaat sofralarında pineklemesini ve cumhuriyete yönelik saldırılar karşısında ise sessiz kalmalarını iğrenerek izliyoruz...

Hedefteki İşçi Partisi...

Peki ya siyaset?.. En tehlikeli kuşatma işte orada... Kaset tezgâhıyla sarsılan MHP, AKP'nin dümen suyundan ne yazık ki kurtulamıyor... Aynı tezgâha çekilerek dizayn edilen CHP ise cemaat ve BDP'den medet umar hale getirilirken, Sarıgül ve Gürsel Tekin gibi cemaat sempatizanı, şaibeli isimlerin yarattığı kısırdöngünün içinde toparlanma umudu bile yaratamıyor...

Siyaset-medya hattında, "Atatürk'te birleştik" diyen İşçi Partisi'nin tüm birimleriyle, topyekûn hedef alınması ise derin kuşatmanın boyutlarını deşifre eden en karanlık operasyon gibi görünüyor...

Doğu Perinçek başta olmak üzere İşçi Partisi yöneticilerinin uyduruk gerekçelerle zindanda tutulması, Ulusal Kanal yöneticilerinin komik iddialarla Silivri'ye atılması, Aydınlık gazetesi çalışanlarının, basın özgürlüğü hiçe sayılarak tutsak edilmesi, cumhuriyeti savunanlara karşı yürütülen tehlikeli, pervasız, derin ve karanlık operasyonun en belirgin göstergesi...

Peki; sinsi stratejilerin sonucu olan tüm bu olayları, eğitim, medya, siyaset, ordu ve cumhuriyete yönelik darbeleri niçin mi, sıraladık?..

Nedeni çok basit; bu ülkede 361 askerin yargılandığı "Balyoz" adlı davada 237 kişi, "hükümete karşı darbe planladıkları" iddiasıyla tutuklandı ya?.. Ve de askerler, siyasetçiler, gazeteciler "Ergenekon" adı altında darbecilik iddiasıyla esaret altında tutuluyor ya?..

O halde söyler misiniz, aslında darbe nerede yapıldı?.. Kim yaptı darbeyi?.. Kim aslında darbeci?..

Bir kez daha vurgulayalım da; ülkeyi ve ulusu hedef alan sinsi sivil darbelere rağmen başını kuma gömen muhalefet, korkudan dillerini yutan sivil toplum örgütleri ile kalemlerini satarak utanç tarihine geçen zavallılar uyanmaya çalışsın:

"Balyoz" da "Ergenekon" tertibi de; "asıl darbe" kolay planlansın, sorunsuz kurgulansın, karşı çıkacak kimse ortalıklarda gezemesin diye kurgulandı!.. Evet, "darbe" zaten yapıldı!.. Evet birileri ne yazık ki her gün "darbe" yapmaya devam ediyor!..

İyi de; "demokrasi" takiyesi yapanların, demokrasinin temeline dinamit koyduğunu görmek için ve muhalefetin de gaflet içindekilerin de uyanması için, darbeli matkabın kafalara kafalara vurması mı gerekiyor?..

İyi de ne yapacağız?..

Evet, eminim yukarıdaki saptamaları okuduktan sonra birçoğunuz her zamanki gibi aynı soruyu soracaksınız: "İyi de ne yapacağız?.. Bu kıskaçtan nasıl çıkacağız?.."

Bu soruya, bu köşede defalarca yanıt verdim... Ülkenin derdi AKP olmasına rağmen asıl sorunun, AKP ile mücadele edemeyen yeteneksiz muhalefet olduğunu defalarca yazdım... Tek bir çıkış yolu var; AKP'ye karşı acilen alternatif yaratmak...

AKP'nin yıkıcı-bölücü-gerici yasalarına karşı muhalefet etkin olamıyor; çünkü CHP ve MHP de, ne yazık ki gerici çevrelerden nemalanma peşinde!..

Oysa sessiz kalmaları onları giderek tüketirken, seçeneksiz bırakılan kitleler AKP'ye sığınmak zorunda kalıyor!.. AKP'nin bunca yıkıma karşın halen yüzde 50 bandında olmasının nedeni işte bu seçenek sıkıntısı...

Ülkede sağ-sol dengesinde oy oranları belli olduğuna göre geriye iki seçenek kalıyor... Ya CHP-MHP-İşçi Partisi ilk seçimde güçbirliği yaparak AKP'nin elinde kıl payı duran kaleleri geri alacak ya da çaresiz bırakılan ve beceriksiz muhalefetin kıskaçta tutmaya çalıştığı kitleler, "Milli Anayasa Platformu" bünyesinde; sağcıyı, solcuyu, muhafazakârı, yani "tek vatan-tek bayrak" diyen; Atatürk'e sevdalı, inançlara saygılı bir siyasal anlayışı inşa edecek...

Onlarca anket de bunu kanıtladı; muhalefetin eridiği, cumhuriyetin çökertilmek istendiği bu süreçte böylesi bir parti yüzde 25'in üzerinde oy alırsa kimse şaşırmasın...

"Ya lider mi?" diyorsunuz; merak etmeyin, bu memlekette Atatürk'ün izinden dimdik yürüyecek o kadar çok vatan evladı var ki... Her biri başlı başına lider ve lokomotifin inşası için uğraşıyorlar...

Sözün özü; millet aslında baskıcı iktidar-işbirlikçi muhalefet ikileminde çaresiz değil... Hiç kuşkunuz olmasın, sıkıntılar iyice dibe vurduğunda, kitleler öyle umutlar yaratır ki, ortada ne iktidar kalır ne de şaşkın muhalefet!.. O yüzden herkes aklını bir an önce başına alsın...