08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bunca zamandır nerelerdeydiniz Aziz Bey?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

18 yıl önce Ali Şen’in, Fenerbahçe Olağan Genel Kurulu’nun yapılacağı Pazar’ın öngününde düzenlenen eğlencede başkan adaylarından Vefa Küçük’ün başına rakı kadehi koyması Aziz Yıldırım’a Fenerbahçe Başkanlığı’nın kapısını açmıştı. Vefa Küçük’ün başında rakı kadehi ile televizyon ekranlarındaki görüntüsü bügün bile belleğimdeki canlılığını korumaktadır. Eğer Ali Şen o hareketi yapmasa Aziz Yıldırım bugünkü konumunda olur muydu? Çok büyük olasılıkla olmazdı. Çünkü bir oyla başkanlığı yitiren Vefa Küçük “prestij kayması” sonucunda elinden kaçırdığı başkanlığı ele geçirecek sonraki genel kurulları da kazanarak Aziz Bey’in önünü kesebilecekti. Bu kanıya varmamın nedeni ülkemizde iktidardaki istemediği sürece seçim yitirmediği gerçeğidir. Devletin ya da kulübün tüm olanaklarını seçim zamanında kendi çıkarları doğrultusunda kullananların seçim yitirmediğini biliyoruz. Vefa Küçük’e karşı başkanlığı yitirmiş bir Aziz Yıldırım mücadelesini sürdürüp birkaç dönem sonra başkan olsa bile koşullar farklı olacaktı. Ali Şen, o seçim kazandıran ya da seçim yitirilmesine neden olan hareketi bilerek mi yaptı yoksa yaptığı salt bir şaka mıydı? Bunu bizim bilmemiz olanaklı değildir. Ne var ki, bir Fin atasözüne göre bir söz insanın başına bin bela açar. Ali Bey’in bir hareketi de futbolumuzun ve Fenerbahçe’nin başına bin bela açmasa da, Aziz Yıldırım’ın başkan olması büyük kulüplerin ilişkilerinde düzensizlik yaratmıştır. Burada bu düzensizlikten uzun uzun söz edecek değilim. Ancak transfer dönemlerinde “transfer çılıgınlığı”nın bir numaralı adamı olan Aziz Yıldırım bugün gelinen noktada futbolcuların aldığı aşırı ücretleri üstü örtülü olarak eleştiriyor. Aziz Bey şöyle buyuruyor: “Bizim çocukların hiçbirinde profesyonellik anlayışı yok. Yabancı sporcuların da profesyonellik anlayışını bir yıl sonra bozuyorlar. Yabancılar da bizimkilere uyuyorlar. Bizimkiler profesyonel olmayı lüks arabaya binme, lüks evde oturma veya lüks içinde yaşama zannediyorlar. Profesyonellik bu değil”.Kusursuz bir yaklaşım. Ancak bu bizim çocukları bu hale kim getirdi? Aziz Bey’in başkan seçildiği ilk günlerde bir futbolcuya bir milyon dolar verildiğinde olay olurdu. Bir milyon doların söylemi bile insanların dudağını uçuklatırdı. Ne oldu da bin dolarlık futbol bile oynayamayan insanlara yılda 3-4 milyon Euro garanti para verilir oldu? Ne saha içinde ne de şehir yaşamında doğru davranabilen, rakibin bir dokunuşu ile yerde 10 takla atıp kendini acınası durumlara düşüren bu çakma profesyonelleri lüks içinde yaşar duruma ben mi getirdim? Ne oldu, Türkiye’de ne değişti? Türkiye 18 yıl öncesinden daha mı zengin bir ülke ki, futbolcu ücretleri akıl almaz boyutlara ulaştı. Evet, ortada bir nicel büyüme var. İçi boş abartılı söylemler, büyük şehirler içinde dev binalar, gökdelenler ama içinde insan yok! İnsan olsa bile nitel gelişme yani kalite, kültür, etik ve toplamda insani değerler hak getire. Genelde gecekondularda yetişmiş, bu sözünü ettiğimiz insani ve sporsal değerleri özümsememiş insanlara yılda 3 milyon Euro verirseniz o insanlar değer anlamında ortaya ne koyacaklar? Kitap okumak, sinama ve tiyatroya gitmek toplamda güzel sanatlarla ilgilenmek, kendi mesleğinde derinleşmek gibi insanı sadece geliştirmeyen aynı zamanda insani anlamda dönüştüren güzel sanatlara kapılarını kapatmış bu çakma futbolculara lüksün yolunu sizler açtınız Aziz Bey. Sinemaya gitmeyi kız arkadaşına sinama salonunu kapatmak sanan, o gün o yerde başka insanların bir sanat olayına katılma hakkını elinden alarak büyük bir görgüsüzlük örneği sergilediğinin farkında bile olmayan bu insanları bu hale ben getirmedim. 18 yıl sonra Azizi Yıldırım’ın, futbolcuların profesyonellik anlayışına yönelttiği eleştiri geç kalmış bir yaklaşım mıdır? Hayır! Eğer Aziz Bey ve futbolumuzu yönetenler ilk transfer sezonunda azgın sürgünleri sınır tanımayan bu çakma futbolculara dur diyebileceklerse söylenenlerin anlamı olur. Yoksa söz uçar yazıya da gazete sayfalarında balık sarılır...
Altyapı aldatmacası...Türkiye’de altyapıdan, üretimden, emekten, üretmeden tüketmenin yanlışlığından söz edildiğinde en kestirme suçlama “kominist olmak”dır. Emketen ve üretimden yana olan hocaların geneli bu suçlama ile karşı karşıya kalmıştır. 1984 yılında Fenerbahçe altyapısında çalışırken yüzüme olmasa da arkamdan bu suçlamadan ben de payıma düşeni almıştım. O gün başkan olan Fikter Arıcan beni Kalamış’taki kulüp binasına çağırıp “altyapıdan oyuncu yetiştirecğim diye kendini telef etme. Biz transfer yapmak zorundayız” demiş, bunun üzerine “Fenerbahçe altyapısı üretici bir unsura dönüşmeyecekse, yetiştirilen futbolcular profesyonel takımda yer bulamayacaksa benim burada işim olmaz” demiş ve görevimden istifa etmiştim. O günlerde yerimde ve konumumda gözü olan yüzlerce insan olduğu halde ben üretimden yana olmayan bir yapının içinde duramazdım, durmadım da...O yıldan bu yana yani 30 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de kulüp futbol altyapılarının aldatmaca olduğunu, bugünkü sistem ile günümüz futbolunun istediği değerde oyuncular yetiştirilemeyeceğini söyleyip, yazıp duruyorum. Azizi Yıldırım, üretimden ve emekten yana insanların her durumda dile getirdiği bu gerçeği başkanlığının 18. yılında anımsayabildi. Altyapı anlamında akademi kuracaklarını, 20 futbol sahası açacakları gibi söylemesi hoş ama uygulaması çok zor söylemlerde bulunuyor Aziz Bey. Yukarıda da değindiğim gibi görkemli binalar yapmak, tesisler kurmak kolaydır da içine inan koymak zordur. Hele Türkiye gibi her alanda eğitimcilerin eğitime gereksinimi olduğu bir ülkede...