26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Devrimin ürettiği Apaydınlık

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Apaydınlığımızı kaybettik. Acımız büyük. Ülkemizin namus kaynaklarından Talip Apaydın’ı 10 Haziran 2012 tarihinde aşağıdaki satırlarla anlatmıştık:

Her insanın başından geçenlerde, toplumsal sürecin ayak izlerini bulabilirsiniz. Ancak öyle insanlar vardır ki, onların hayatı, yaşanan tarihin bütün dönüşüm ve dalgalanmalarını bire bir yansıtır.

YOKSULDAKİ CEVHERİ İŞLEYEN DEVRİM

Kemalist Devrim, Talip Apaydın’ı Beypazarı’nın Kapulu köyünde öksüz ve yoksul bir çocuk olarak bulur. O, üvey annesinden ve yoksulluktan kurtulmak isteyen çocuğu, yalnız ve yalnız bir devrim, Talip Apaydın’a dönüştürebilirdi.

İŞTE DEVRİM BUDUR!

Feyziye Özberk’in “Ortakçının Oğlu Talip Apaydın” başlıklı kitabını okurken, Atatürk Devrimi’nin büyük yaratıcılığına tanık oluyorsunuz.

Ağalar ve beyler, yoksullarda yalnız yoksulluğu görür. Ama devrim, yoksulluktaki büyük yaratıcı gücü ortaya çıkarır. O nedenle devrim, en çok yoksullara lâzımdır. Kerpiç duvarların arasındaki o kimsesizler, devrime katılarak eski toplumun karanlıklarından ve çaresizliklerinden kendi eylemleriyle kurtulmuş ve Türkiye’nin emek, namus ve aydın birikimini oluşturmuşlardır. Devrim, yoksulluğun bağrında saklı olan çalışkanlığı hayatın ortasına çekmiştir.

KENDİNİ KURTARMAKTAN TOPLUMU KURTARMAYA

1938 yılı 10 Kasım günü Köy Öğretmen Okulu’nun kapısından kendini kurtarmak için giren Talip, oradan toplumu kurtarma bilinciyle çıkmıştır. Devrimler, erdemleri ve erdemlileri üretir.

1940 yılında Köy Enstitüleri’ne dönüştürülen o irfan ocağında önce Rauf İnan’dan üşümemeyi, korkmamayı ve zorlukların üzerine üzerine yürümeyi öğrenmiştir. O günden beri Türkiye’nin başı dik, namuslu, aydınlatan ve üreten aydınıdır.

Talip Apaydın olarak girdiği ocaktan Türkiye’nin Talip Apaydın’ı olarak çıkmıştır. Devrimin büyük kudretidir bu.

DEVRİMİN ERDEMLİLER OCAĞI

Köy çocuklarından Cumhuriyetin erdemli öğretmenlerini yetiştirme hazırlığı, daha Atatürk zamanında başlar. 17 Nisan 1940’ta artık o büyük atılımın adı, Köy Enstitüleri’dir.

İşi sevmek, çetin mücadele ruhu, üreterek ve topluma hizmet ederek mutlu olmak, kendi toplumun özgürleşmesine ve aydınlanmasına adamak gibi erdemler, o büyük ocakta, Tonguçlardan ders alarak, çalışarak, didinerek kazanılır.

Kemalist Devrimin savaş koşullarındaki son atılımı, 17 bin 251 Köy Enstitülü öğretmen yetiştirmiştir.

Talip Apaydın’lar, Fakir Baykurt’lar, Osman Akol’lar, Dursun Akçam’lar, Halise Apaydın’lar, Mehmet Başaran’lar, Hasan Arabacı’lar, daha sonraki kuşaktan Osman Şahin’ler, Muharrem Tekin’ler ve nicelerini tanıdım. Onların içinde eğri bir insana rastlayamazsınız. Biz, 1960 kuşakları sözünde durmayı, halka hizmet ruhunu, namuslu olmayı, başı dik durmayı, erdemlerin peşinden koşmayı, onlardan öğrendik.

Bu, devrimin erdemliler üretme gücüdür.

DEVRİMİNİ SÜRDÜREMEZSEN...

Ve sen, devrimini sürdüremezsen, sana karşıdevrim yaparlar; devrimini ezerler ve namusu da ezerler. Devrimin, yoksullara ve kimsesizlere açtığı o büyük kapıyı toplumun yüzüne kapatırlar.

Bu olayı da Talip Apaydın ağabeyin hayatından yana yana izliyoruz. 1945’ten sonra Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanmasıyla, ülke gericiliği dünya ölçeğindeki Büyük Gericinin himayesine kavuşur. Köy Enstitüleri’nin boğulması CHP iktidarı zamanında başlar.

Yarın 11 Haziran, TBMM’nin 1945 yılında Toprak Kanunu’nu kabul etmesinin 67. yılı. O kanunun yolunu haramiler kesti. Artık Devrimin ürettiği Talip Apaydın için devrimi tasfiye etmek isteyen yönetimlerle savaş görevi vardır. Devrimin eseri olan Talip Apaydın’ı devrim karşıtları Yedek Subay Okulu’ndan çavuş çıkartırlar. Ama o zaten bu dünyaya rütbesiz olarak gelmiştir. Her zaman cephede, süngü hücumuna kalkanların en önünde olmak, onun 16 yıl askerlik yapan babasından kalan mirastır. Vurulması gereken varsa, o vurulacaktır. Erdemlilerin yasasıdır bu!

ÜLKENİN NAMUS KAYNAĞI

27 Mayıs Devrimi, Talip Apaydınların o namus birikimini bir kez daha ateşler.

Son 23 Mayıs 2012 memur grevinde bütün sendikalarda öğretmenlerin en önde olması, anlamlıydı. Bunun kökünde Fakir Baykurt’ların, Talip Apaydın’ların 15-18 Aralık 1969 tarihindeki o üç günlük Öğretmen Boykotu vardır. TÖS’ün İLK-SEN’le birlikte örgütlediği o büyük greve sağ-sol demeden o zaman 110 bin öğretmenimizin tamamına yakını katılmıştır. Yıldırım Koç arkadaşımız da dikkatimizi çekmişti. 12 Mart darbesinden sonra işçi sendikalarına yönelik tutuklama yapılmamış, fakat Fakir Baykurt ve arkadaşları içeri atılmıştır.

Talip Apaydın’ı daha çok severken devrimi daha çok seviyorsunuz

Feyziye Özberk arkadaşımı yürekten kutluyorum. Talip Ağabey ile yaptığı nehir söyleşisiyle, Türkiye’nin namus birikimini bugünlere getirmiş.

Her sayfayı çevirirken, Talip Apaydın’ı yüreğinize basıyor, ellerinden öpüyorsunuz. Talip Ağabey’i daha çok severken, devrimi daha çok seviyorsunuz.

Talip Apaydın’lar, Türkiye’nin elseverleridir. Onları severken, toplumu seversiniz.

ALINYAZIMIZI ÖZGÜRLEŞTİREN SİVASLI KARINCA

Onlar, Fazıl Hüsnü’nün Sivaslı Karınca’sı gibi “zamanlar kadar telaşsız ve köpüksüz” yürüyorlar bilincimizde. Yüreklerimizde çarpan, onların “adımlarının sesi”dir. “Bir açlığın ayaklarınca aziz, yürüyorlar yeryüzünden.” Yürüyorlar, “Kara toprağın alnı üstünde, kara.” Yürüyorlar, “Alın yazısından daha hür.”

Evet Talip Ağabey, sizler, bizim alınyazımızın zincirlerini kıran o büyük devrimin erdemlerini ve güzelliklerini bizim kuşaklara kutsal bir emanet gibi koynunuzda saklayarak getirdiniz. Size borçluyuz en derinden!

UMUTLARIMIZ APAYDINLIK

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün hep vurguladığı bir olayı yaşıyoruz: Her yere camiler yapılıyor, minareler dikiliyor, ama Türkiye namussuzluğa hiçbir zaman bu kadar batmamıştı. Gözü dönmüş bir çıkarcılık, bencillik, çürüme, yobazlıktan güç alarak toplumun her katına işliyor.

Karamsarlık veren bu manzara, aslında toplumumuzun yeniden büyük bir devrimle arınma, yeniden insanı sevme, aydınlığa yönelme ihtiyacını gündeme getiriyor. Yeniden Talip Apaydınların namus birikimine başvuracağımız günlere gidiyoruz.

Umutlu ve güvenliyiz. Çünkü bu milletin Talip Apaydınlar’ı var. Onların bugünlere getirdikleri değerler, toplumumuzun en büyük yerüstü zenginliğidir.

Devrimin Bozkıra

getirdiği Apaydınlık

Halise ve Talip Apaydın 1950