26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dolar imparatorluğunun sonuna doğru! Yeni altın-para sistemi yolda

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Denizde İspanyol armadası, karada Napolyon Fransası’nı yendikten sonra, İngiliz İmparatorluğu’nun denizlerdeki hakimiyeti, 1814-15 Viyana kongresiyle tescillendi.

22 Haziran 1816’da tüm Britanya İmparatorluğu’nda “altın” tek değer birimi olarak yasalaştı.

Küresel para birimi de altına dayalı Sterling idi.

Bank of England, dünyadaki tüm altınları stoklamaya başladı.

Dolar imparatorluğunun sonuna doğru! Yeni altın-para sistemi yolda - Resim : 1

Kaliforniya, Güney Afrika ve Avustralya’daki altın madenleri Bank of England’a Londra’daki finans merkezi City’ye gidiyordu.

Dünyanın tüm denizlerine hakim olan İngiltere, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk olarak 1890’lara kadar geldi.

Bu 75 yıllık dönemde, İngiliz sermayesi güçlenip Rotschild, Barings, Hambros gibi aileleri küresel güç haline getirdi.

Ancak Adam Smith’in, “bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” şiarıyla adını koyduğu liberal ekonomi, İngiltere’yi içten içe çürüttü.

Evet, İngiliz ticaret gemileri Manchester tekstilini, İngiliz çeliği ve kömürünü dünyaya satıp, yüksek karlı getirileri Londra’ya yığıyordu ama, İngiliz üreticisi göz ardı ediliyordu.

Aynı bugün ABD’deki sanayinin ucuz işgücü yüzünden Çin’e taşınması gibi, İngiltere’de de tarım sektörü ucuz işgücü olan Hindistan, Seylan, Karayipler gibi yerlere taşındı.

İngiliz sermayesi de Amerika, Brezilya, Arjantin gibi verimli plantasyonlara taşındı.

Dolar imparatorluğunun sonuna doğru! Yeni altın-para sistemi yolda - Resim : 2

1846’da parlamentodan çıkan yasa, “Mısır Yasası” olarak bilinen tarım korumacılığı kanununu kaldırdı.

City of London tüccarlarının “ucuz al pahalı sat” düsturuna uygun serbest ticaret prensibi, tarımda da geçerli oldu.

“Mısır Yasası”nın kaldırılmasında 1843’te City’deki para babaları tarafından kurulan ünlü The Economist dergisinin yayınları da etkili olmuştu.

1840’ların sonunda İrlanda’da milyonlara kişinin açlıktan ölümüne yol açan, “patates kıtlığı” bu mısır yasasının kaldırılmasının bir sonucu oldu.

Bu serbest ticaret dönemi aynı zamanda, Hindistan-Türkiye-Çin üzerinden yapılan Afyon ticaretinin de önünü açtı.

Çin’in limanlarını “serbest ticarete” açmasını isteyen İngiltere’nin meşhur Afyon Savaşları da bu döneme rastlar.

“But the underlying purpose of the liberal elites of 19th century

British government and public life was to preserve and serve the

interests of an exclusive private power. In the last part of the

19th century, that private power was concentrated in the hands of

a tiny number of bankers and institutions of the City of London.”

Yukarıdaki İngilizce pasajı William Engdahl’in “A Century of War” (Savaş Yüzyılı) isimli kitabından aldım.

Özetle diyor ki, “Ancak, 19. Yüzyıl İngiliz liberal eliti, hükümeti ve cemiyet hayatının temel prensibi, seçkin özel sektörün çıkarlarını korumak ve kollamaktı. 1800’lerin sonunda özel sektör denen kuvvet, Londra’nın City’sinde az sayıdaki banker ve yatırımcının ellerinde toplanmıştı.”

1873 BÜYÜK BUHRANI

Serbest ticaretin “tanrı kelamı” olmasıyla, kamunun ekonomideki kontrolü sıfırlanmıştı.

İngiliz İmparatorluğu, küresel tefeci – rantiye seçkin azınlık bir elitin çıkarları ekseninde hareket ediyordu.

1957 Londra Banka paniği, yabancı yatırımcıların Bank of England’daki altınlarını çekmek istemesi üzerine çıktı.

Bu panik, City’deki ve sonra da tüm ülkedeki kredi sistemini felce uğrattı.

Bu krizde bir “merkez bankası” ihtiyacı ortaya çıktı.

Bank of England, her ne kadar merkez bankası konumunda olsa da aslında özel sektöre aitti.

Altın akışının İngiltere’den dışarıya dönmemesi için bir enstrümana ihtiyaç vardı: o da faiz oranlarını belirlemekti.

Bu, Bank of England’ı Paris, Moskova, New York ya da Berlin’deki rakiplerinin önüne geçirdi.

Çünkü İngiltere, dünyadaki altın rezervlerinin koruyucusu lider ülke konumundaydı.

Ancak finans elitinin çıkarlarını korumayı hedefleyen özel merkez bankacılığı sistemi, faiz oranlarını istediği kadar yükseltip, ülkeyi kredi köpüğüyle krize sokma potansiyeline de sahipti.

1857’den sonra bu yaşandı.

İngiliz sanayi ve tarımı, oynak ve yüksek faiz oranlarından fazlasıyla etkilendi.

Bu şekilde gelişen 1873 ekonomik krizi de İngiltere’den başladı ve ardından tüm dünyaya, özellikle Güney Kuzey Amerika’daki demiryolu yapımına yansıdı.

Ardından İngiltere’de endüstri çöktü, işsizlik patladı.

Yatırımlar durdu, kriz 1896’ya kadar sürdü.

Bu müddet içinde İngiliz ekonomisi yarı yarıya küçüldü.

1890’lara kadar dünyayı yöneten İngiliz İmparatorluğu artık sınırlarına doğru çekilme sürecine girmişti.

Bu tarihten sonra City bankerleri, ABD’deki Wall Street’e taşınmaya başladı.

AMERİKA’NIN ALTINLARI

Dolar imparatorluğunun sonuna doğru! Yeni altın-para sistemi yolda - Resim : 3

Amerikan doları 1. Dünya savaşında küresel bir rezerv para birimi olmaktan çok uzaktı. Birinci dünya savaşı sonunda 1918’de, ABD galip ülke olan İngiltere’den savaş borçlarını geri ödemesini istedi. İngiltere de dönüp bunu yenik ülke olan Almanya’dan savaş tazminatı olarak istedi. “Süper Emperyalizm” isimli kitabın yazarı Profesör Michael Hudson, bu durumun Almanya’nın ekonomik olarak çöküşüne yol açtığını ve borçlarını ödeyemeyen Almanya’nın vergileri artırıp, harcamaları kısması sonucu (Austerity: Kemer Sıkma Politikası) büyük bir krizin patladığını anlatıyor.

Reischbank yani Alman merkez bankasının aşırı para basması sonucu hiperenflasyon ortaya çıkıyor. Faizler yükselip, borçlar ödenemez hale geliyor. Almanya’da belediyeler de tahvil çıkarıp borçlanmaya başlıyor. Bu sarmaldan çekinen Amerikan merkez bankası faiz oranlarını düşürüp önlem almaya çalışıyor. Ama bu, Wall Street timsahlarını daha çok Alman tahvili almaya ve yatırımlarını İngiltere’de tutmaya yöneltiyor. Bu da ABD’de kemer sıkma politikalarına, düşük faiz kolay kredi sarmalına ve sosyal patlamalar sonucu 1926 büyük grevine yol açıyor. Önce bir emlak balonu oluşuyor, ardından bu borsaya sıçrıyor ve 1939’da patlak veren 2. Dünya Savaşı’na değin sürecek büyük buhran ortaya çıkıyor.

Birinci Dünya Savaşı sonunda batan Almanya, krizi ABD’ye göndermişti.

2.Dünya Savaşı sonrası, galipler arasında başta gelen ABD, kıtasında hiç yıkım görmemiş bir dev ülke olarak liderliği ele aldı. Amerikalılar, birinci dünya savaşında düştükleri hatayı tekrarlamadılar. Kimseden savaş tazminatı istemediler. Onun yerine küresel finans sistemini kendi tekellerine alacak şekilde oluşturdular. Öyle ya, borç alacak ilişkisi yerine dolar basmak çok daha kazançlıydı.

Bretton Woods sistemi olarak da bilinen bu yeni düzende, doların altın karşılığı olması ve tüm küresel bankacılık sisteminin ABD merkezli olması tasarlandı. IMF ve Dünya Bankası da bunun için kuruldu. Hatta BM de.

Dünyanın geri kalanı, “hmm ne de olsa dolar altın karşılığı. Yani istediği gibi basıp harcayamaz” dedi ve biraz gönülsüz de olsa bu düzene boyun eğdi.

Bir ons altın 35 dolar olarak sabitlenmişti.

1940’ların sonunda dünyadaki merkez bankaları altınlarının yüzde 75’i ABD topraklarına gönderilmişti bile.

Dolar imparatorluğunun sonuna doğru! Yeni altın-para sistemi yolda - Resim : 4

Wall Street’e yürüyüş mesafesinde Manhattan’ın deniz seviyesinden 10 metre altındaki Amerikan Federal Rezerv Bankası’nda 1924 yılında yabancılara ait 26 milyon dolarlık külçe altın vardı.

1936 ve 39’daki savaş korkusuyla gelen altınlarla, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde 1945 yılında kasada 4 milyar dolarlık altın birikti.

Ancak, İngilizler gibi Amerikalıların da kapitalizmin yeni “Kabesi” olmasıyla, karın en yüce değer olması Amerikan imparatorluğunun da mezarını kazmaya başlıyordu.

“Süper Emperyalizm” kitabı yazarı Prof.Michael Hudson, Kore Savaşı’nın askeri harcamalarda büyük bir yük yarattığını ve ABD’nin kamu bütçe ve ödemeler dengesinin (ancak özel sektörün değil) 1950’lerden itibaren bozulmaya başladığını belirtiyor.

Altın karşılığı dolar sistemini sürdürmek zor geliyordu.

1951-1971 arası Kore ve Vietnam savaşlarıyla birlikte ABD altın-dolar karşılığını yürütemez hale geldi ve 1971’de Nixon doları altın karşılığı olmaktan çıkaran kanunu imzaladı ve dolar bundan sonra devlet tahvili karşılığı basılmaya başlandı.

Bazıları bunu bir yenilgi gibi gördü ama aslında olan şey, ABD’nin bu işten büyük kazanç sağlamaya başlamasıydı.

Amerikan hükümeti doların rezerv para olmayı sürdürmesi ve altına karşılık gelmemesi sayesinde istediği kadar tahvil ve dolar basıp, tüm diğer merkez bankalarına bunları satmaya başladı.

Bretton Woods sistemini NATO emrine veren ABD, bunu sadece İran ve Küba’ya değil, Rusya ve Çin’e karşı da bir silah olarak kullanmaya çalıştı.

90 sonrası başlayan çılgın ve acımasız neoliberal dönemin sonunda, ‘Batılı özel şirketlerin. yasa ve yönetmelik değişiklikleri yüzünden uğradıkları zararın muhatap ülke hükümetlerinden tazmininin talep edilmesi’ küstahlığını dahi IMF ve BM yasalarının içine sokabildiler.

Ancak burada büyük bir hata yaptılar.

Küresel enflasyonu patlattılar.

ABD’nin 2008 krizini 5 yıl önce gören analist William Engdahl, 2003 yılındaki “Dolar Sisteminin Krizi” başlıklı yazısında, doların altın karşılığı olduğu 1945-65 arasındaki 20 yılda dolar enflasyonu (arzı) yüzde 55 oranında artarken, 1970 – 2001 arasında bu oran yüzde 2000’e vurmuş.

Doları dünya rezerv para kabul ettiği sürece sorun yoktu.

IMF, DTÖ, Dünya Bankası ve Soros, 45 yıl boyunca bunu başardı.

Ancak 2008 yapısal krizi ve ardından Çin ve Rusya’nın tek kutuplu dünya düzenine alenen başkaldırısı doların giderek daha çok sorgulanmaya başlamasını da beraberinde getirdi.

Soğuk Savaş döneminin aksine bu kez işbirliği yapan Çin ve Rusya tarihin en büyük Anti-Emperyalist kamplaşmalarından birini başlattı. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ile tüm “güneyi”, ŞİÖ ile tüm “doğuyu” ABD’nin tekelci tavırlarına karşı örgütledi. Bunun son aşaması da Çin’in devasa “Yol ve Kuşak” girişimi oldu.

TRUMP’IN UMUTSUZ SAVAŞI

ABD’nin 2008 krizi sonrası sürekli artan toplam borcu 21 trilyon dolara ulaştı.

Bu borcun karşılığının olmadığını herkes biliyor ama söyleyemiyor.

Çünkü pek çok ülke mecburen elinde ABD Doları rezervi tutmak zorunda.

Trump’ın tüm dünyayı hiçe sayan çılgın yaptırım süreci ABD’nin hassas karnı doları fena vuruyor.

Bunu nereden mi çıkarıyorum?

ABD Hazine kayıtlarına göre Rusya, Mart ayında 47 milyar dolarlık Amerikan tahvilini elinden çıkarttı.

Zaten elinde 96 milyar dolarlık tahvil vardı, yarısını bir ay içinde satmış oldu.

Trump’ın ticaret savaşı başlattığı Çin ise Mart ayında 7 milyar dolarlık tahvil sattı.

Japonya, 12 milyar dolar, İrlanda ise 17 milyar dolarlık ABD tahvilini elden çıkarttı.

Çin ayrıca 50 milyar dolarlık Amerikan ithalatına vergi getirdi.

Rusya Merkez Bankası elindeki altın rezervine 20 ton ekleme yaparak 1857 tona çıkarttı.

Bu, Rusya tarihinin en yüksek rakamı olarak kayda geçti.

Rusya, bu rakamla Çin’in altın rezervini de geçmiş oldu.

Çin’in de yakında altın rezervlerini artırması bekleniyor.

İran da Amerikan kaynaklı yaptırımlara en iyi çareyi altın rezervlerini artırmakta buldu. Altın karşılığı petrol ticaretini günden güne yükseltiyor.

Çin’in Petro-Yuan hamlesi zaten tüm bu yaptırım sürecinin çekirdeğini oluşturuyor.

Rusya’nın 2017’de petrolü karşılığı Yuan kabul etme kararı, Petro dolar için sonun başlangıcı oldu.

Bu alışverişin önemli şartı da Yuan’ın altın karşılığı değerlenmesi.

Londra City’de bu işlemler başladı bile.

Bu arada City’nin 1800’lerde İngiliz İmparatorluğu’na attığı kazığın bir benzerine şimdi Wall Street hazırlanıyor.

2008’deki “kağıda karşı kağıt” kökenli Amerikan krizinden beri, Wall Street bankerleri, petrol, kıymetli madenler ve gıda gibi emtiaya yatırım yapıyor.

Trump’ın Avrupa ile de olan restleşmesi bu sürecin hızlanmasına, doların yerini altının, daha doğrusu altın karşılığı olan Yuan’ın almasını hızlandıracak.

Dünyada artık ABD sisteminin, yani doların üstünlüğü, hatta geçerliliği tartışma konusu.

Şimdi temel soru şu: Amerika’nın ülkemizi düşman sınıfına koyan tehdit ve yaptırımları arifesinde köhne IMF’ye gidip sıcak para bulmak için yeni anlaşma mı yapacağız?

Yoksa yükselen Asya’nın Kuşak ve Yol gibi üretime ve yatırıma dayalı kurumsal seçeneklerine mi yöneleceğiz?

Bu seçimde konuşulmayan, tartışılmayan ama önümüzde bizi bekleyen en önemli soru budur.