26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Esaretin zulmü demokrasiyi vuruyor, o halde zindanlar açılsın!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Anayasa Mahkemesi'nin "Uzun tutukluluk hak ihlalidir" kararı üzerine, Mustafa Balbay sonunda tahliye edildi... Türkiye bir hukuk devleti ise Balbay'a uygulanan karar, zindanlarda hukuksuz biçimde yatırılan tüm tutsakları da kapsamalıdır... Aksine hukuktaki çifte standart, esaretteki zulmü artırır ki, bu da benzeri görülmemiş bir insan hakları ihlaline dönüşür...

Dünkü Aydınlık'ın manşeti işte bu yüzden çok önemliydi... Anayasa Mahkemesi'nin "makul tutukluluk süresi aşılmasın" kararının herkesi kapsadığına dikkat çeken önemli isimler, yargıya çağrı yapmışlardı...

Örneğin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, "Anayasa Mahkemesi kararı eksik. Makul tutukluluk süresinin aşılması sadece milletvekillerini ilgilendirmez. Milletin aslı da bu karardan yararlanmalıdır. Herkes için uygulanmalıdır. Milletvekili olsun olmasın benzeri ihlallere muhatap olanlar derhal serbest bırakılmalıdır" diyerek yargıya çok yaşamsal bir uyarı yapmıştı...

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, "Uzun tutukluluk milletvekili olunca farklı, milletvekili olmayınca farklı olmaz. Herkesin özgürlüğü aynı ölçüde değerlidir. Herkes için geçerli olması gereken bir karar" diye konuşmuştu...

YARSAV'ın eski Başkanı ve CHP Milletvekili Emine Ülker Tarhan ise bundan sonra atılması gereken adımlara dikkat çekerken şöyle demişti:

"Kararın gerekçesinde uzun tutukluluğa vurgu yapılması bu konudaki tüm ihlaller açısından mahkemeleri bağlayıcıdır. Bu nedenle Özel Yetkili Mahkemeler dahil bütün yerel mahkemeler ellerindeki dosyaları inceleyip uzun tutukluluk ihlali söz konusu olan tutukluları serbest bırakmalıdır."

Hukukçuların buluştuğu ortak nokta, Balbay'la ilgili kararın kesinlikle kişisel olamayacağı yolundaydı... O halde yargı neyi bekliyor?.. "Ergenekon", "Balyoz" ve diğer davalarda, haksız yere uzun tutukluluk zulmüne uğrayanlar niçin içeride tutuluyor?..

AKP iktidarının bu konuda vurdumduymaz olması esaret altındakileri ne yazık ki sahipsiz bırakıyor... Balbay'ın ancak 5 yıl sonra tahliye edilebilmiş olması da bu meseledeki sahipsizliği dışa vuruyor...

O halde özellikle CHP, MHP ve İşçi Partisi bu hukuk garabetini niçin mesele haline getirmiyorlar?.. Bu çifte standardın ortadan kaldırılması için muhalefet niçin ayağa kalkmıyor?.. Ve demokrasiye, insan haklarına inananlar bu hukuk gafletinin ve haksızlığın durdurulması için neden bir an önce harekete geçmiyorlar?..

Unutma Balbay unutma!..

Sevgili Mustafa Balbay sonunda özgürlüğüne kavuştu... Onu bir grup gazeteciyle birlikte cezaevinde ziyaret ettiğimizde de umudunu koruduğunu görmüştük... Umut öyle sonsuz bir güçtür ki, sonunda duvarları da yıktı...

Balbay özgür ama Türkiye, Balbay'ın beş yıl önce cezaevine girdiği Türkiye değil... CHP de beş yıl öncesinde laikliğe, cumhuriyete sahip çıkan CHP değil...

Ve ne yazık ki Balbay'ın kalem salladığı gazete de eski gazete değil... Velhasıl Atatürk'ün üç mirası da liboşizmin kuşattığı "yeni"lik gafletinde eridikçe eriyor!..

Balbay'ın işi çok zor... Asıl mücadele dışarıda çünkü... Kendisi içeri girerken "o da bu işlere karışmasaydı" diye zavallıca sitem eden, hikmeti kendinden menkul liboşların ikiyüzlülüğünü sakın unutmasın...

Hele partisinin içinde onu ciddi bir mücadelenin beklediğini de göz ardı etmesin!..

Ve zindanda özgürlüklerini bekleyen arkadaşlarını hiç ama hiç unutmasın, onlar için hiç durmadan mücadele etsin...

Velhasıl işin zor sevgili Balbay... Çünkü göreceksin ki, dışarısı içerisinden daha da büyük zindan!.. Kurtulması, kurtarılması, bertaraf edilmesi gereken o kadar çok zavallı ve zavallılık var ki!.. Geçmiş olsun Balbay...

AKP'li Topbaş'ın serveti gizli mi?..

HDP'den İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olan Sırrı Süreyya Önder, malvarlığını açıklarken hurdaya çıkmış bir otomobili olduğunu belirtmiş ve şöyle demişti:

"Ailemin üzerinde tek bir tapu yok, herkes kiracı. Diğer belediye başkan adaylarından da malvarlıklarını açıklamalarını bekliyorum..."

Mustafa Sarıgül'ün "1 milyar dolarlık serveti" olduğunu belirten CHP'nin Şişli Belediye Meclis üyesi Dursun Çaltı'nın şoke edici açıklamalarını dün bu köşede okudunuz... Şişli'de, Sarıgül gibi şaibeli isimlerle mücadele ederken silahlı saldırılarda öldürülmek istenen Çaltı, "bu değirmenin suyu nereden geliyor" derken Mustafa Sarıgül suskunluğa gömüldü...

Peki ya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş?.. Onun serveti gizli mi acaba?.. Onun servetiyle ilgili de geçmişte şaşırtıcı açıklamalar yapılmıştı ama AKP'li başkan suskunluğa gömülmüştü!,.

Sarıgül henüz aday değil... Aday olmasının tabanda büyük tepki çekeceğini de herkes biliyor... Ama Topbaş aday... Peki niçin Sırrı Süreyya'ya yanıt vermiyor?.. Nedir malvarlığının boyutları?.. Başkanlığı döneminde Topbaş'ın ve yakınlarının malvarlığı ne kadar arttı?.. Açıklayana kadar buradan sormaya devam edeceğiz?..

Anketçilerden pohpohçulara tokat!..

Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) Koordinatörü Pınar Trana'dan bir mektup aldım... Son günlerde "anket" adı altında ortaya saçılan masabaşı pohpohlamalarından gına geldiği için, mektubu sizlerle paylaşmakta da yarar var...

"Özellikle seçim dönemlerinin yaklaşmasıyla birlikte basın-yayın organlarında siyasi partilerin son durumunu gösterdiği iddiasını taşıyan birçok araştırma yer almakta. Bu dönemlerde aynı konuyu araştırdıkları halde sonuçları birbirinden oldukça farklılaşabilen tamamen siyasi manipülasyon ve propaganda amaçlı, sadece seçim dönemlerinde açılıp sonrasında hiçbir faaliyet göstermeyen, 'araştırma şirketi' olmadığı halde araştırma yapan birçok firma ortaya çıkmakta. Seçim dönemlerinde birtakım kuruluşların sadece siyasi propaganda aracı olarak kullanmak için yaptıkları araştırmaların, sektöre verdiği zarardan son derece üzüntü ve rahatsızlık duymaktayız. Araştırma yapmaya ehliyeti olmayan ve siyasi PR kaygısı güden bu tür girişimler medya aracılığı ile kendilerini kamuya sunmakta ne yazık ki fazla zorluk çekmemektedirler..."

Evet TÜAD haklı, zorluk çekmiyorlar; çünkü CHP gibi partiler bile araştırmasını yaptığı belediye başkanlarının reklamlarını kendi internet sitesinde yayımlayan SONAR gibi kuruluşlara iş yaptırarak şaibelerin önünü açıyorlar!..

TÜAD haklı; çünkü anketçilikte işbirlikçiliğin ve yalakalığın bayraktarlığını yapan, hırsız belediye başkanlarını televizyonlarda yıkayıp yağlayan dönekler, hem araştırma şirketlerini hem de siyaseti kirletiyorlar...