Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi, kuruluş yıllarının resmi belgelerinde iki farklı biçimde karşımıza çıkıyor: “Kemal” ve “Kamâl”. Selanik’te başlayan “Kemal” serüveni, Türk Dil Devrimi’nin ivmesiyle 1935 seçim döneminde “Kamâl” formuna evrildi. 1937 itibarıyla ise yeniden yaygın şekilde “Kemal” kullanıldı. Bu çift isimli süreç, hem dil siyaseti hem de modern Türkiye’nin kimlik inşası açısından dikkat çekici ayrıntılar barındırıyor.
Atatürk’e “Kemal” adını, Selanik Askeri Rüştiyesi’ndeki matematik öğretmeni verdi. Arapça kökenli kelime “olgunluk, mükemmeliyet” anlamına geliyordu.
1930’ların dil politikasında Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yerine Türkçe karşılıklar teşvik edildi. Bu çerçevede “Kemal”, Türkçede “ordu, kale” anlamlarına gelen “Kamal” biçimine dönüştürüldü.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1935 seçim belgeleri ve kurultay tutanaklarında Atatürk’ün adı “Kamal” olarak kaydedildi. “Kamalizm prensipleri” ifadesi resmi metinlere girdi.
Aynı yıl Anadolu Ajansı, “Kamâl” yazımının bilinçli bir tercih olduğunu vurgulayan açıklama yayımladı; kelimenin Türkçede “ordu ve kale” anlamına dikkat çekti, Arapça “Kemal”le karıştırılmaması gerektiğini belirtti.
Atatürk’ün 1934 tarihli nüfus cüzdanında “Kemal”, 1935 tarihli nüfus cüzdanında ise “Kamal” ismi yer aldı. Bu fark, resmi ad değişikliğinin en somut kanıtı olarak kabul ediliyor.
1937’den itibaren resmî yazışmalarda ve Atatürk’ün şahsi imzalarında “Kemal” formu yeniden baskın hale geldi. Her iki isim de tarihe kayıt düşülmüş olsa da kamuoyunda “Kemal” ismi benimsendi.