Ankara'nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca köyü, tarih kaynaklarında ve halk arasında “Anadolu” isminin ilk verildiği yer olarak biliniyor. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği köyde, Kırmızı Ebe ile oğlu Oruç Gazi'nin türbeleri, Ayran Taşı ile Gelin Kaya'sı gibi ziyaretçilerden yoğun ilgi gören efsanelere mazhar olmuş mekanlar bulunuyor.
Birçok efsaneye konu olan köyün en önemli özelliklerinden biri de her kaya ve taşın asırları aşan bir hikayesinin var olması. “Anadolu” isminin ise bu köydeki Ayran Taşı'ndan geldiğine inanan köy halkı, köye gelen ziyaretçilere bu hikayeyi anlatıyor.
Ayran Taşı hikayesi
Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, Başköy Rum Kalesini fethetmek ister ve burayı fethetmek üzere yola çıkar. Yolda ise, günümüzde Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğrar. Köyde, buraya yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ile oğlu Oruç yaşar. Bu köye gelen Türk askerler, Kırmızı Ebe tarafından karşılanır ve Kırmızı Ebe askerlere ayran ikram etmek ister. İşte tam da burada keramet başlar. Kırmızı Ebe hazırladığı ayranı askerlere ikram etmek üzere orada bulunan taş oluğa döker. Askerler de bu ayrandan içmek ve kaplarını doldurmak için sıraya girer. Bütün askerler hem ayranını içer hem de kaplarını doldurur. Buna rağmen taş oluktaki ayran bitmez. Bu olay ise, Kırmızı Ebe’nin evliyadan olduğu ve üzerinde bir keramet bulunduğunun göstergesi olarak yorumlanır. Ayran içip kaplarını dolduran askerler ile Kırmızı Ebe arasında “Doldurun gazilerim, doldur ana, doldurun yavrularım, ana, dolu” diyaloğu yaşanır. İşte herkesin dilindeki "Anadolu" ismi bu diyalogdan gelir.
Askerlerin ayran içtiği Ayran Taşı ise köyün üst başındaki bir mezarlık içinde korunmaya başlanır. 2001'de türbelerin restoresi sırasında bu Ayran Taşı kafes içine alınarak yanına da Anadolu isminin nasıl ortaya çıktığını anlatan bir kitabe dikilir. Köye ziyarete gelenler, Kırmızı Ebe Türbesi, Oruç Gazi Türbesi ve Gelin Kayası ile beraber Ayran Taşını görmeden köyden ayrılmaz.
Kırmızı Ebe Türbesi
Taşlıca köyünün kurucularından olduğu söylenen Kırmızı Ebe, rivayete göre yanaklarının ve başına bağladığı örtünün kırmızı olmasından dolayı “Kırmızı Ebe” diye adlandırılmış. Herkese yardım ettiği ve çok bilge bir kişi olduğu anlatılan Kırmızı Ebe'nin, ilk Türk mutasavvıflarından Hoca Ahmet Yesevi'nin müritlerinden olduğu yönünde bilgiler de mevcut. Kırmızı Ebe'ye Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından bu köyün yurtluk olarak verildiği tarih kayıtlarında yer alıyor.
“Ana dolu mu’, ‘dolu yavrum. ‘Ana dolu mu’, ‘doldurun yiğitlerim’ diye hitap eder”
“Anadolu” isminin çıkış hikayesini anlatan Ankara’nın Kızılcahamam ilçesi Taşlıca köyü Muhtarı Kadir Özdemir, askerler ile Kırmızı Ebe’nin arasındaki diyalogdan “Anadolu” isminin var olduğuna işaret ederek, “Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın ordusunun buradan geçeceğini duyunca bir herke ayran ile ordunun önüne geçer. Yalak taşına boşaltır, bütün ordu içer, matarasını doldurur ama hiç noksanlaşmaz. Bu Allah’ın bir takdiridir. ‘Ana dolu mu’, ‘dolu yavrum. ‘Ana dolu mu’, ‘doldurun yiğitlerim’ diye hitap eder. Bu da Keykubat’ın yaverinin dikkatini çeker. Der ki ‘bunda bir hikmet var. Bütün ordu içti, matarasını doldurdu ama bu ayran hiç noksanlaşmadı’ derken taş nazardan yarılır” dedi.
“Cumhuriyet kurulana kadar köyümüzden vergi alınmıyordu”
Anadolu isminin doğduğu olaydan sonra Keykubat’ın Kırmızı Ebe’den ‘benden bir şey iste’ dediğini, Kırmızı Ebe’nin ise Taşlıca köyünden vergi alınmamasını istediğini anlatan Özdemir, “Keykubat, Kırmızı Ebe’yi yanına çağırır ve ‘dile benden ne dilersen hatun’ diyor. ‘Padişahım sağlığını dilerim, ne dilerim. Bir yetim çocuğum var, babası şehit oldu. Sağlığınızı dilerim’ diyen Kırmızı Ebe’ye, Alaeddin Keykubat benden bir dilekte bulun diyor. Ebe de ‘benim köyüme nallı atlı girmesin’. Yani manası o devirde vergi alınmasın demek. Cumhuriyet kurulana kadar köyümüzden vergi alınmıyordu. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat ‘burayı Oruç’a yurt olarak bağışlıyorum’ diye turayı basıyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Özdemir, türbenin ne zamandan beri Taşlıca köyünde olduğunun bilinmediğini, türbe yenilendikten sonra koruma altından kalktığını kaydetti.