Türk Edebiyatının usta kalemi, Hababam Sınıfı, Karartma Geceleri, Yıldız Karayel, Halime Kaptan gibi eserleriyle tanınan Rıfat Ilgaz, 32 sene önce aramızdan ayrıldı. Batı Karadeniz’in kıyıcığında Cide’de doğan Ilgaz, “Ya ezenden yana olacaksın ya ezilenden, bu işin az şekerlisi çok şekerlisi olmaz” diyerek tavrını ortaya koydu.
Eserlerinde köylüleri, emekçileri konu edinirken, sistemin bozukluğunu da mizahi diliyle ortaya koydu. İnsan hikâyelerine odaklanan Ilgaz, Kurtuluş Savaşı’nın gizli kahramanlarından Rahime Kaptan’ın Karadeniz’de verdiği silah kaçırma mücadelesini de özgün diliyle anlattı.
RAHİME KAPTAN’IN HİKÂYESİ
Ilgaz, Rahime Kaptan’ın hikâyesini yazmayı 12 yaşında tasarlamaya başladı. Halime Kaptan adıyla 1972 yılında yayımlanan eser, Cideli Rahime Kaptan’ın Karadeniz’den Anadolu’ya silah kaçırırken verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Peki Karadeniz’in kahraman kadını Rahime Kaptan gerçekte kim? Komşusu Ali Bey, Rahime Kaptan’ın öyküsünü anlattı.
Şöyle anlatıyor Ali Bey:
“Rahime Kaptan’ın doğum yılı nüfusta 1882 olarak gözüküyor. Rahime Kaptan Cide’nin Malyas köyünden Kedioğullarının kızıdır. Buraya genç yaşta gelin gelir. Kocası İzzet, manda besleyerek, büyük çapta olmamak kaydıyla kasaplık yaparak evin geçimini sağlar. Rahime Kaptan’ın kocası genç yaşta öldükten sonra, köy yerinde hayvancılığı kadın başına yapması pek kolay olmaz.
Balkan Savaşı sonlarına doğru, bütün erkekler askere alınmışken ve ardından Çanakkale Savaşı’nın en kızgın zamanlarında burada piyade dediğimiz bazı yerlerde barka diye söylenen iki başlı büyük kayıklar vardır. Bunlar iki buçuk 3 tonluktur. Daha önceden yaşlı denizciler ticareti Cide’den Rusya’ya yapardı. Çünkü İstanbul Rusya’dan daha uzaktır. Ve uygun rüzgârla buradan yelkenle gidilir. Doğaldır ki buradan kürekle 90 mili geçmek kolay değildir. Sabaha karşı esen kıyı meltemine yelken basıldığında yedi sekiz saat gidildikten sonra orta suyun öbür tarafına geçilir. Arap yelkeni denilen aktarmalı yelkenlerle sancak iskele aktarılarak o istikamet bulunur.
Yaşlı denizciler Sivastopol’u, Kırım’ı bilmektedirler. Yukarıdaki Nazlımehmetoğullarıyla Rahime Kaptan yan yana otururlar. Nazlımehmetoğulları gemi yapımcısıdır ve Kırım kökenlidir. Ve onlar da zaten bu yolu bilmektedirler.
Buradaki en büyük sıkıntı tuz sıkıntısıdır. Bu tuz hayati bir metadır. Karşı taraftan ise yün gelir, tuz gelir. Buradan oraya meyve, sebze, kereste gider. Bu ticaret ne kadar insanların karnını doyurur pek bilemeyiz.
YALNIZCA DALGALARLA DEĞİL İNGİLİZ DEVRİYELERİYLE BOĞUŞTU
Gelelim tekrar Rahime Kaptan’a. Bu gözükara kadın, korkuyu pek yanında taşımayı alışkanlık hale getirmemiş. Buradan 5-6 yaşlı denizciyi yanına alır. Bunlarla birlikte Sivastopol’a Kırım’a gider ve bu ticaret işine başlar.1918 yılında Mondros imzalandığında büyük bir boşluk vardır ve ticaret inadına kızışır. Bolşeviklerin Ekim Devrimi’yle başa gelmesi Türkiye’nin lehinedir. Çünkü Bolşevikler Kurtuluş Savaşı’na destek vermiştir.
Bolşevikler her buldukları yerden, Soçi’den, Samsun’a, Trabzon’a, İnebolu’ya doğru her boş buldukları yere cephane çıkarırlar. Bu arada İstanbul’dan insan kaçırma işi vardır. Ufak çaplı silahlar da gelse silahın menşei İstanbul değildir. Daha doğrusu silah işi bu 3 tonluk takaların yapacağı iş değildir.
Rahime Kaptan gibileri ne yapar? Bunlara düşen görev örtü görevidir. Zaman zaman adam kaçırırlar. Ama daha çok silah veya insan taşıyormuş gibi yaparak İngiliz devriyelerini boşa çıkarır.
Bu barkaların diğer bir özelliği ise kolay saklanabilir olmasıdır. Çünkü rampa edilmiş kayıkları ağaçlıklı kıyılarda çok iyi saklayabilirsiniz.
7 buçuk sene deniz askerliği yapan Hasan Coşkun da bu durumu teyit eder. Soçi’den Samsun limanına kadar bütün kıyıları bilen birisidir. Onun anlattıklarıyla kendi bilgilerimi düzeltebildim. İnsanların aklına şu geliyor, bir kadın nasıl denizde kaptanlık yapabilir?
‘KORKUYU MARTININ KANATLARINA BIRAKTI’
Fakat işler öyle değildir. Rahime Kaptan, yolda yürüyen bir otoritedir. İki ayak üzerinde, sarı yazma takmış, beline Acem şalı takmış ve arasında toplu tabancasıyla birlikte dümdüz yürüyen bir kadın.
Size kendi anlatımından bir örnek vereyim:
Bartın deresinde tayfa karaya çıkmıştır. Kıç üstüne uzandım, başımı yekenin yanına koydum. O sırada yılan çıkmaya başlamış. Belimden tabancayı çıkardım, birinci mermiyi attım tutmadı, ikinciyi attım yılan ikiye bölündü. Bunları anlatırken bir korku veya böbürlenme yok. Sıradan bir işi, bir yemek yiyişi anlatır gibi anlatıyordu.
Rahime Kaptan’ı korkuyu martının kanatlarına bıraktığı, Kurtuluş Savaşı’nda kendisine verilen görevleri yerine getirdiği için şan ve şerefle anıyorum.”