20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

3 Nisan Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

3 Nisan Medyanın Halleri
A+ A-

İYİ PARTİYE İSABET EDEN KURŞUN KİME YARADI?

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Özellikle seçim sürecinde olduğumuz için önceki gün İyi Parti İstanbul İl Başkanlığı'na isabet eden kurşun doğal olarak derin kaygı yarattı.

Yakın geçmişi bilip de kaygılanmamak ne mümkün? Doğrusu ilk anlarda yine birileri mi düğmeye bastı diye düşündüm.

O birilerinin geçmişte, Ecevit, Özal dâhil onlarca siyasi suikasta, Madımak ve Gazi Mahallesi'ndeki gibi çok sayıda kirli saldırılara imza attıkları biliniyor.

Bugün de önümüzdeki seçimleri, "dünyanın en önemli seçimi" ilan edenlerin, "Muhalefet liderliğini açıkça desteklemeliyiz" ve Başkan Erdoğan için, "O bir bedel ödemelidir" diyen ABD Başkanı'nın pusuda beklediği bir zaman diliminde her an her şey olabilir.

Buna rağmen yine de bu tür olaylara daha serinkanlı bakmakta yarar var. Geçmişteki gibi arka planı derin de olabilir, sıradan da...

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu nedenle ilk değerlendirmesinde "mahcup" olmaktan söz etti:

"Sorumlu mevkidekilerin suçlamalarda bulunurken dikkatli olmaları gerekir. Bizim görevimiz yakalamak. Devletinize ve polisinize itimat ediniz. Mahcup olursunuz."

Haksız da değildi; çünkü olay yerine gelen İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'den 7'li masa aktörlerine, fondaş televizyonlardan dönmekte sınır tanımayan muhafazakâr köşe yazarlarına kadar hepsi mal bulmuş mağribi gibi olayın üzerine atlayıp kimi cumhurbaşkanını, kimi de iktidarı suçladı.

Ama ölçüyü en çok kaçıran, son yılların en büyük "siyasi kaybedeni" Meral Akşener oldu. Akşener, bir kaybeden olmanın öfkesiyle şöyle diyordu:

"Öncelikle seçime 1.5 ay kala ve Sayın Cumhurbaşkanı demem lazım ama cumhurbaşkanları böyle konuşmazlar, Recep Bey'in üçüncü tehdidi üzerine partimiz hem birinci kattan hem üçüncü kattan, ben bir eski içişleri bakanı olarak konuşuyorum kurşunlamıştır."

SECCADE

SERKAN FIÇICI / AKŞAM

Kılıçdaroğlu önünü göremiyormuş.

Kendisi söyledi.

Namaz kılınan seccadeye ayakkabıları ile bastığı için açıklama yaptı ve "üzgünüm, seccadeyi göremediğim için çok üzgünüm. Dünyada kimseyi incitmek istememem, hele milletimi asla..." dedi.

Üzülmesi iyi...

Seccadeyi görememesi kötü...

Birileri "daha önünü göremiyorsun ülkeyi hangi öngörü ile yöneteceksin" diyebilir.

Açıklamanın asıl sorunlu tarafı başka...

Kılıçdaroğlu "kimseyi incitmek istemem" diyor.

Burada yine bir "fark edememe" hali var.

Çünkü namaz kılınan seccade ile arasındaki bağın sadece "milletin hassasiyeti" ile sınırlı olduğunu ifade ediyor.

Yani millet incinmese hiçbir problem yok mu?

Tuhaf...

Sanki "ey millet biliyorum seccade, başörtüsü, mescit, ezan, Kur'an gibi hassasiyetleriniz var, bunlara yönelik bir saygısızlık tavrı gördüğünüzde inciniyorsunuz, ben de farkına varmadan böyle bir hata ettim, bir daha yapmam ve sizin değerlerinize saygılı davranırım" demeye getiriyor.

Sanki hassasiyetlerine saygısızlık edildiği için incinen millete dışarıdan bir yabancı gibi sesleniyor.

Sanki kendisi o hassasiyetleri sadece "millet incinmesin" diye dikkate almak zorunda kalıyor.

SANDIK GENÇLERE NE VAAT EDİYOR?

ABBAS GÜÇLÜ / MİLLİYET

Seçime sayılı günler kaldı ama nedense hâlâ kim hangi konuda ne yapacak belli değil.

Örneğin seçimin galibini onların belirleyeceği herkesçe kabul edilen gençler için kim ne düşünüyor?

Bu konuda projeleri varsa şimdi değilse ne zaman paylaşacaklar?

Daha da önemlisi onları ne kadar yakından tanıyoruz?

Nasıl bir eğitim, nasıl bir gelecek, nasıl bir iş, nasıl bir moral ve motivasyon istiyorlar?

Kaçı istediği okula gidiyor, kaçı istediği alanda öğrenim görüyor, kaçı öğrenim gördüğü alanda çalışıyor?

Kaçı spor yapıyor?

Kaçı hayatından memnun, kaçı geleceğe umutla bakıyor?

Siyaset ve seçimler kaçının umurunda?

İşte bu yüzdendir ne düşünülüyor, bir an önce açıklansın ki sandığa gitme konusunda ikna olsunlar, oylarının rengini ona göre belirlesinler.

Onları ne kadar tanıyoruz?

Dünden bugüne iktidarıyla muhalefetiyle, işvereni, medyası, sivil toplum örgütleri, YÖK’ü,

ÖSYM’si ve üniversiteleriyle gençleri daha yakından tanıma konusunda bugüne kadar ne yaptık? Sorunlarına ne kadar sahip çıktık, çözümleri için ne kadar mücadele verdik?..

Bu konuda vicdanımız rahat mı?

Üzerimize düşeni hemen her konuda fazlasıyla yaptığımıza inanıyor muyuz?

Medyanın Halleri