11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dede Korkut süreğinin büyük ozanı Nazım Hikmet

Anadolu ve Türk yurtlarının türküleri, deyişleri, masalları, kıssaları, rubaileri, Nazım Hikmet’in birçok yapıtının dokusunu zenginleştirir. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” sözüne yedi bölge dilinde eşlik eden bir koroyu konuşturur Kuvayı Milliye Destanı’nda…

Dede Korkut süreğinin büyük ozanı Nazım Hikmet
A+ A-
Devrim Aşkın Karasoy

Her şair kendi döneminin ruhunu taşır. Çok azı zamanın sınırsızlığında yol alır. Bu yüzden Nazım Hikmet’i “bu dünyadan bir Nazım geçti” kalıbına sığdıramadık. Türk şiirinin yenilik hareketindeki öncü konumu, şiirlerindeki yapısal derinlik bir edebiyat dehası için sık sık ele alınan konulardır kuşkusuz. Nazım Hikmet’in bu alandaki üstünlüklerinin değerlendirmesini ustalara bırakalım. Biz, en bizim, en yalın olana, Nazım’ın beslendiği kadim kültür iklimine yol alalım…

Vatan şairimizin bir çırpıda ince eleğinden elediği değerler bir çağrışım değildir, özü anlatır. “Şiirimin kökü yurdumun topraklarındadır.” Yurt toprağının kültür dokusu, tarihsel gelişimi, çoğu eserinin temel yapısını oluşturur. Bu yüzden Yunus, Fuzuli, Mevlana, Dede Korkut, Baki, Gazzali, Şeyh Galip ve Bayburtlu Zihni’lerle aynı söylemleri, ifadeleri tutturur. Şair, söylencelerin, efsanelerin gerçeğe evrildiği bir coğrafyada toprağının sınırsız erdemleri ile buluşur, ozanlaşır. Şiirini kibirsiz bir duruşla halk bilgelerinin deyişleri ile bezer. Türk köylüsünün erdemlerini kutsarken, günün koşullarında yaşayanlara emsal gösterir. Zor zamanlarda efsaneleri, söylenceleri hakikate dönüştüren, karanlığı yırtan iradeyi hatırlatır. Türk halk hareketinin tarihsel kökleri bir söz diziliminden öteye geçer, ‘haydi!’ deyişe dönüşür. Ve yol görünür… Tüm yollar Sakarya’ya, zafere çıkar. Kuvayı Milliye Destanının başkahramanı, tarih boyunca esir edilememiş, işgale ve sömürüye karşı yiğitçe savaşan Türk Milletidir.

‘BU TÜRKÜLERİ SÖYLEMİŞİM BEN DAHA ONLAR DİZİLMEDEN…’

“Yeşil kurbağalar öter göllerde/Kırıldı kanadım kaldım çöllerde…”

Eğin köylüsünün gurbet gurbet tüten kederini Türk Köylüsü şiirine nakışlar.

Anadolu ve Türk yurtlarının türküleri, deyişleri, masalları, kıssaları, rubaileri, Nazım Hikmet’in birçok yapıtının dokusunu zenginleştirir. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” sözüne yedi bölge dilinde eşlik eden bir koroyu konuşturur Kuvayı Milliye Destanı’nda. Erzurum kongresini yöre halkının derin kökleriyle buluşturmalıdır. Başköşeye yine alıp bir türküyü koymalıdır.“Yürek boynun büker Erzurum türkülerine” diye başlar. Anlatır Erzurumluyu: “Erzurum’un kışı zorludur balam/Buz tutar yiğitlerin bıyığı/Erzurum’da kaskatı, dimdik ölür adam/Kabullenmez yılgınlığı.”

Önce türküsü mü yakılmıştır, yoksa Nazım’ın destanında mı canlanmıştır Karayılan? Antep’in kurtuluşundan beri, ayırt etmek zordur.

Nazım Hikmet, ideolojisine yerel bir mevzi ararken, zorlanmaz. Halk edebiyatının ve Divan edebiyatının yazılı sözlü kaynakları ile tamamlanır.

“Kerem Gibi” şiirinde geçen “dert çok, hemdert yok” sözleri Fuzuli’nin iki farklı eserinin anıştırmasıdır. Biri “Kerem ile Aslı” hikayesi, diğeri “Dert çoh hemdert yoh- düşmen kavi tali’ zebun.”

Zor günlerde “Kerem Gibi” yanmayı göze alarak aydınlıklara kavuşmanın kararlılığına bağlar şiiri. Kurşun eritme çağrısı ise bir koçaklamanın dörtnala gelişidir. Pusu kuran acıya, yılgınlığa karşı dirençle şahlanır.

Bir akarsu getirsin Gazzalî'yi sana:

“Toprak bir kâsedir

çömlekçinin rafında tâcidar,

ve zafer yazıları

yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin...”

“A s l o l a n h a y a t t ı r!” diye bitirir Horasanlı İslam âlimi Gazzali’den alıntıladığı bu dizeleri (Çankırı hapishanesinden notlar).

“Güldü sarı kurt gözleri Kartallı Kâzım'ın, herhalde birçok sefer böyle gülmüştür Hoca Nasreddin'in de gözleri…”(Memleketimden insan manzaraları).

Ürünü bol, duygusu bol bir kültür coğrafyasında ne imgesi tükenir şairin, ne esini. Yunus Emre’nin yaratımlarının bilincine çıkışını Nurettin Eşfak’ın Bir Mektubu’nda anlatır:

“Başka türlü anlıyorum ben Yunus’u /Bence onda bütün bir devir dile gelmiş Türk köylüsü/

öte dünyaya dair değil/bu dünyaya dair kaygılarıyla…”

Nazım, yapıtlarında en çok Yunus Emre dizelerini anıştırır.

“Miskin Yunus biçareyim, baştan ayağa yâreyim, dost ilinden avareyim, gel gör beni aşk neyledi?”

“O, Yunus-u biçaredir baştan ayağa yâredir…” (Türk Köylüsü)

“Yüz bin Ferhad külünk almış, kazar dağlar bünyadını

Kayalar kesip yol eyler ab-ı hayat akıtmaya.”(Yunus Emre)

“Dağları yırtıp ayırır/Kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa” (Türk Köylüsü).

Geleneksel Türk yazınına ideolojik düşünce sistemini taşırken, yine Türk halk hareketinin tarihsel derinliğine yaslanır Nazım Hikmet. İdeolojik kök arayışı boyunca, Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin gibi, tasavvufun kamucu, ortaklaşmacı değerleri ile buluşur. İdeolojik dünya görüşünü ve söz söyleme sanatını, zaman, zemin ve insan uyumuna yüklediği değerle bütünleştirir. Böylece halk edebiyatının kadim değerlerini evrensel bir boyuta taşır. Peyami Safa, Nazım Hikmet’i şu sözlerle anlatır: “Nâzım Hikmet, dünya edebiyatında kendine çok has bir nev’in yaratıcısı olmuştur. O ne bir fantazi heveslisi, ne bir garipperest, ne de yeni moda müptelası bir edebiyat züppesidir. O sadece ağlamayan, haykıran zekâsının malzemesini eski insanlıktan aldığı halde, çatısını yeni bir teknikle kuran, ona müstakbel dünyaların rengini veren büyük bir kalfa mimarıdır. En yeni binalarda kullanılan taşlar da bu dünya kadar eskidir. Nâzım bilir…”

NAZIM HİKMET’İN AŞK EREĞİ

Nazım Hikmet’e göre aşkın ereği, insanın kendisini tamamlama ereğidir.

Vatan aşkını, insan aşkını, doğa aşkını kemale ulaştırmak üzere kurgulanmıştır duyu dünyası.

Onun aşklarında karşılık önermek, aşkla arasına fatura koymak yoktur.

Buna anadiline aşkı da eklenebilir. Nâzım Hikmet Türkçe’nin her alandaki gelişimi için yoğun çalışmalar yürütür…

Vatan şairi Nazım Hikmet, Türk Milleti’nin insanlığa sunduğu en büyük değerlerden biri olarak, Dede Korkut süreğinin evrenselliğinde yol almaya devam ediyor. Anadolu’da her köyün gömütlüğünde bir Nazım yatıyor; Yunus Gibi.

Nazım Hikmet