17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ege’de Lozan statüsüne dönülmeli

Yunanistan, Ege Denizi'nde karasularını 12 mile genişletmek için üst üste hamle yapıyor. Türkiye ise savunma pozisyonunda, '6 milden fazlasını kabul etmeyiz.' diyor. Ancak Lozan'a göre karasuları 3 mil olmalı. Bu statü, Türkiye'ye geniş bir deniz yetki alanı kazandırıyor.

Ege’de Lozan statüsüne dönülmeli
TEVFİK KADAN

Türkiye Cumhuriyeti'nin “kuruluş senedi” olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşması'nın 100'üncü sene-i devriyesini kutluyoruz. Savaşarak kazanıp Lozan Barış Antlaşması ile tescil ettiğimiz egemenlik haklarımız, 100 yıl sonra bir kez daha Batılı güçlerin saldırısı altında. Dün Toprak Vatan'ımızı silahla zaptedemeyenler, bugün Mavi Vatan'ımızı ayak oyunlarıyla gasp etmeye çalışıyorlar. Özellikle Ege Denizi'nde yaşanan sorunların temelinde Lozan'a uyulmaması yatıyor. Yunan tarafı dönem dönem Lozan'a bağlılığını dile getirse de, antlaşmanın arkasından dolanmak için elinden geleni yapıyor. O başlıkların en dikkat çekenleri ise Ege'deki karasuları rejimi ve 16. Madde'nin yorumlanması üzerine...

Ege’de Lozan statüsüne dönülmeli - Resim : 1

ANTLAŞMA '3 MİL' DİYOR

Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye ve Yunanistan'ın Ege'deki karasularının genişliği 3 mil olarak belirlenmişti. Fakat Yunanistan, 1931 yılında “Mussolini tehdidi var.” diyerek hava sahasını 10 mile genişletti. Ardından bir de denizlerde tek taraflı adım atan Atina yönetimi, 17 Eylül 1936'da çıkardığı 230 sayılı Kanun ile karasularını 6 mil olarak ilan etti. Bu dönemde henüz Deniz Hukuku Konferansı toplanmamış, kıtasahanlığı kavramı ortaya çıkmamıştı...

Fakat II. Dünya Savaşı'nın ardından Yunanistan ve İtalya arasındaki düşmanlığın sona ermesi, iki ülkenin de 1952'de NATO çatısı altında müttefik olması ve 1958 yılında Kıtasahanlığı Sözleşmesi'nin ortaya çıkmasıyla birlikte Yunanistan'ın “statu quo ante” gereğince savaş öncesi duruma, yani 3 mil rejimine dönmesi gerekiyordu. Yunan tarafı adım atmayınca, bu kez Türkiye “mütekabiliyet” diyerek 24 Ağustos 1964'te çıkardığı 476 sayılı Kanun ile Ege'deki karasularını 6 mil olarak ilan etti. Böylece Lozan'da kurulan denge altüst oldu ve Türkiye'nin açık denizlere çıkış alanı sınırlandı.

Rakamlarla anlatmak gerekirse; Yunanistan, 1936'da karasularını 6 deniz miline çıkararak Ege'nin yüzde 43,68'ini, yani yaklaşık yarısını egemenliği altına aldı. Ancak Türkiye, 1964'teki düzenlemesi ile Ege'nin yalnızca yüzde 7'lik bölümünde egemenlik tesis edebildi. Böylece “ab initio” (başlangıçtan itibaren) ve “ibso facto” (kendiliğinden) hakkımız olan kıtasahanlığı üzerindeki deniz alanlarımız da eridi. Önümüzdeki dönemde Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarması durumunda ise Ege Denizi'nin yüzde dörtte üçü Yunan egemenliği altına girmiş olacak. Yunan karasuyuna uğramadan Akdeniz'e açılmanın mümkün olmadığı böyle bir uygulamada, Atina'nın karasuları yüzde 31,5'ten yüzde 61,3'e yükselirken, açık deniz alanları yüzde 51'den yüzde 20'ye düşecek. Bunun sonucu olarak da kıtasahanlığı paylaşımında Türkiye'nin deniz alanı Yunan ülkesine katılacak. Örneğin TPAO'ya vereceğimiz hidrokarbon araştırma sahası yüzde 16,3'ten yüzde 8,27'ye inecek. Özetle; 3 bine yakın ada, adacık ve kayalığın bulunduğu Ege'de tüm serbest geçiş alanları kapatılarak Türkiye Marmara'ya hapsedilecek.

İşte bu nedenle Türkiye, öncelikle Yunanistan'ın 6 milin üzerindeki bir uygulamasını “casus belli” sayacağı 31 Mayıs 1995 tarihli TBMM kararını en üst seviyede ilan etmeli, ardından da masaya 3 mil rejimini koyarak Lozan statüsüne dönülmesini talep etmelidir.

Ege’de Lozan statüsüne dönülmeli - Resim : 2

16. MADDENİN YORUMLANMASI

Diğer yandan; Milli Güvenlik Kurulu'nun saptadığı üzere Ege'de egemenliği antlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş 153 ada, adacık ve kayalık (EGAYDAAK) bulunuyor. Trakya yüzölçümünün yarısı kadar karasularına sahip olan EGAYDAAK'ların aidiyetini belirlemeden karasuları, kıtasahanlığı, münhasır ekonomik bölge, hava sahası ve arama-kurtarma sorumluluğu tayin edilemiyor. Aslında İstanköylü olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın daha 1936 yılında bu adalara çıkarak bayrak asması ve tabela koyması, Türkiye'nin adalarla uzun yıllardır ilgilendiğini gösteriyor. Daha da öncesinde 1932 yılına ait İtalyan belgelerinde de Türkiye'nin Eşek ve Bulamaç Adası'nda hak iddia ettiği görülüyor. Türkiye'nin elini bağladığı iddia edilen Lozan'ın 16. Maddesi'nin ise doğru yorumlanması gerekiyor. İlgili maddede şu ifade ediliyor:

“Türkiye ... egemenliği iş bu Andlaşmada tanınmış adalardan başka bütün öteki adalar üzerindeki her türlü haklarından ve sıfatlarından vazgeçmiş olduğunu bildirir; ... bu adaların geleceği ilgililerce düzenlenmiştir ya da düzenlenecektir.”

İşte bu madde, Atina tarafından Türkiye'nin 3 mil dışındaki tüm adalardan feragat ettiği şeklinde yorumlanıyor. Halbuki tamamlayıcı mahiyetteki bir hükmün tüm Ege'de uygulanması mümkün görünmüyor. Çünkü Ege'de egemenlik konusu, Madde 12 ve l5'teki özel hükümlerle düzenlenmiş. Hukukçular, bir konuyu düzenleyen özel hükümler varken genel düzenlemelere başvurulamayacağını belirtiyor. Ayrıca 15. maddede “adacık” kavramının da ayrı bir coğrafi formasyon olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Yani Madde 16 kapsamına sadece adalar girerken; adacık ve kayalıklar ise ayrı tutuluyor. Dolayısıyla Türkiye'nin hızla bu ada, adacık ve kayalıklar için hukuki süreci başlatması, fiili devlet uygulamaları ile de aidiyet sorununu ortadan kaldırması gerekiyor.

ABD'NİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), “denizlerin serbestisi” ve “seyrüsefer özgürlüğü” gibi kavramları istismar ederek deniz ticaret rotalarının kontrolünü sağlamaya, aynı zamanda savaşı düşmana taşıma kabiliyetini de korumaya çalışıyor. Bunun için gerektiğinde zor gücünü kullanmaktan çekinmeyen Amerikalılar, deniz hukukunu da eğip bükmeyi ihmal etmiyor. Bunun en ilginç örneklerinden biri ise Japonya’da yaşandı. Bugün Ege’de Yunanistan lehine 12 mil karasuyu rejimini destekleyen Amerika’nın, Japon geçitlerinde 3 mil rejimini dayattığı görülüyor. Gerekçesi ise şöyle:

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın içine düştüğü konum ve bunun sonucu olarak Amerikan zırhlısında yazılan 1946 tarihli Japon Anayasası, bu ilginç duruma neden olan en önemli etken. Sözde “barışçıl bir toplum düzeni” öngören Anayasa’nın ilgili düzenlemelerinin ışığı altında dönemin Japon Başbakanı, 1968 yılında “3 nükleer kuralını” ilan ediyor. Bu ilke gereğince Japonya, özetle, nükleer silâh ve materyal üretmeyecek, sahip olmayacak ve topraklarında nükleer silâh ve materyale izin vermeyecek.

Japonya, 1977 tarihinde kabul edilen Karasuları Kanunu’yla karasuları genişliğini 12 deniz miline çıkarıyor. Fakat buna bir Amerikan müdahalesi geliyor ve Kanun’a ek düzenleme ile beş boğazda 3 deniz millik karasuları genişliği muhafaza ediliyor. Çünkü o dönem ABD’nin nükleer silah taşıyan platformlarını Japon karasuları olup olmadığına bakmaksızın Sovyetler’e taşıyacağına inanılıyor. Bu nedenle Soya Boğazı, Tsugaru Boğazı, Batı Tsushima Boğazı, Doğu Tsushima Boğazı ve Osumi Boğazı’nda Japonlar 3 mil rejimine ikna ediliyor. Bu beş boğazdan sadece üçünün iki kıyısı da Japonya’ya ait, diğer iki boğazda ise başka kıyıdaş devletler yer alıyor. O kadar ilginç ki; Soya Boğazı’nda Rusya 12 millik karasuyu ilan etse de, Japonya 3 mil rejimini koruyarak ilgili boğazda seyrüseferin serbestçe gerçekleştirilebileceği açık deniz alanını (koridorunu) muhafaza ediyor. Böylece Amerikan nükleer platformları Japonya’nın “3 nükleer kuralını” ihlal etmeden istedikleri gibi Rusya’yı tehdit edebiliyorlar.

Japonlara “seyrüsefer serbestliğini koru” diyen Amerikalılar, iş Ege Denizi’ne gelince Türkiye’nin açık denizlere çıkışını göz ardı ediyor. Halbuki Japonya her ne kadar bir “Adalar Ülkesi” kabul edilse de, Ege Denizi’nde de 3 binden fazla ada, adacık ve kayalık yer alıyor. Bu da her adanın karasuyu göz önüne alındığında, Türkiye’nin boğazlardan çıkıp Akdeniz’e inişini oldukça zorlaştırıyor. Daha da ilginci Amerika, Adalar Denizi’nde 12 mil rejimini desteklerken 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıf yapıyor. Halbuki ABD, o sözleşmeyi imzalayan devletler arasında yer almıyor. Çünkü ABD için kendisini sınırlayan bir deniz hukuku, asla kabul edilemez.

Yunanistan Lozan Lozan Anlaşması Ege Denizi