13 Haziran 2024 Perşembe
İstanbul 30°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Feminizmin kör çıkmazı

Zerrin ÖZTÜRK

Feminizmin kör çıkmazı
A+ A-

Kadının tarihsel ezilmişliğine, eşitsizliğine ve yaşadığı ayırımcı baskılara karşı, ilk başkaldıranları anımsayalım. Hepsi de istisnasız, önce sosyal ve düşünsel anlamda, sonra çalışma hayatında var olmak, özgürleşmek, eşitlenmek için yola çıktılar.

Birkaç örnek gerekirse: ‘Kızıl Amazon’ namlı Théroigne de Méricourt, Jirondenlerin giyotinde başı kesilen gizli lideri Madam Rolland, kenar mahalledeki kadınların önderi aktrist Claire Lacombe. Ardından, adını tarihe yazdırmış Fransız Devrimi’nin kadınları sayılabilir.

1889’da Paris’te toplanan Uluslararası İşçiler Kongresinin yıldızı Klara Zetkin, Mayıs 1869 yılında çeşitli anayasa değişiklik önerileri ile kadınlara oy hakkı tanınması için çalışmalar yapan Sufrajetlerden Susan B, Anthony ve Elizabeth Cady Stanton, Josephine St. Pierce Ruffine, Mary Church Terrell, Anna Julia Cooper, Alice Paul ve Lucy Burns’ler ve daha nice öncü karakter.

Ardından ne oldu? Simon De Beauvoir’ın bile sonunda çözümsüz kaldığı bireyci ve bencillik dolu, “kendini hemen kurtarmacı” liberal, sözde özgürlükçülük yeniden keşfedildi. Çünkü batının kâr ve çıkar sistemi, insanın bireysel özgürlüğünü doğru yönde geliştirmekte, sosyal refahı gittikçe sunmakta zorlanmaya başladı. Dünyanın varlıklarını eskisi gibi rahatça bölüşemez olan büyük kapitallerin pazarları küçüldükçe saldırganlaştılar.

Çünkü yükselen Asya ülkeleri, artık dünya ekonomisinde etkiliydi ve belirleyici olmakta kararlıydı. Bölgesel savaşlar çıkartılması, milyonlarca masum kadının, çocuğun, halkların akıtılan kanına kastedenler gerçek yüzlerini gizleyemiyorlardı.

İnsanları kendi ülkelerinde, en savunmasız biçimde bölerek çökertmek ve kolayca ezebilmek için her yola başvurdular. Doğaseverlik, çevrecilik, kadın hakları, çocuk hakları, cinsel yönelim hakları, bireycilik, sosyal medya salgını, bilişimin gelişen olanaklarını insanı küçültmek için kullanma vb. Ancak artık, insanı kendine, emeğine, cinsiyetine, milletine ve insanlığa yabancılaştırma projeleri açığa çıkıyor, giderek de gerilemeye başladılar

Dünyada ve Türkiye’de alabildikleri yolu aldılar, yapabilecekleri tahribatı yaptılar. Fakat deniz bitti. Sonunda gene gelip kadın-insan kayasına çarptılar. Doğal biyolojik cinsiyete akıtılan milyon dolarlar artık geri tepiyor.

Aydınlardan siyasetçilere, kadınlardan gençlik hareketlerine, ebeveynlerden uzmanlara artık bu olmaz gidişe “Dur!” deniyor. Denmelidir ve bu sesler çok büyümelidir. Özgürlüğün içini boşaltıp kadınların temel varoluşu olan doğurganlığı, üretkenliği üzerine kurgulanan sinsi plânlar bozuluyor artık.

Feminizm, hiçbir zaman insanlığı ilerletecek bir mücadele yolu olmamıştır. Feministler artık, doğrudan ya da dolaylı Emperyalist Batı Sisteminin çıkarlarını gözeten, oradan maddi ve manevi olarak beslenen piyon durumundadır.

Kadın, gençlik, çocuk ve topyekûn millet üzerinden devletleri çökertmeye, toplumları çürütmeye hizmet eden feminizmin sonu yaklaşmaktadır. Çünkü çürüyen “kadıncılık” hayat tarafından kadının gerçek anlamda eşit ve özgür olma mücadelesinin dışına atılmaktadır.

21. Yüzyılda emperyalizme karşı kadın mücadelesinin öncüleri şimdi tarih sahnesindedirler. Kadını emperyalizmin gericiliğinden kurtarmak, emperyalizmle işbirliği yaparak mümkün olamaz. “Mor boyalı şeker” feminizmin acı bir zehir olduğu, kitleler tarafından net olarak algılanmaktadır. Bu da, feminizmin içine sürüklendiği kör çıkmazı göstermektedir.

Paris Kadın tarihsel ezilmişlik Lucy Burns fransız devrimi doğaseverlik çevrecilik biyolojik cinsiyet