26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Koronavirüs risk ve toplum

Risk küreseldir, herhangi bir bölgeye, ülkeye veya medeniyete özgü değildir. Bir önceki modern dönemin asli meselesi hedef gerçekleştirmek iken yani ‘daha ileriye’ veya ‘daha iyiye’ ulaşmak iken artık risk toplumunun modernliğinin esası ‘daha kötüsünden sakınmadır’

Koronavirüs risk ve toplum
A+ A-
PROF. DR. İBRAHİM KAYA / SOSYOLOG

Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi süresiz olarak askıya alındı ve hatta Euro 2020 bir yıl sonraya ertelendi! Ülkemizde de tiyatro oyunlarından düğünlere ve konferanslara kadar bir dizi etkinlik ertelendi veya iptal edildi. Okullarda ve üniversitelerde eğitime ara verildi. Toplu halde zaman geçirilen lokanta, cafe ve bar gibi işletmeler de kapatıldı. İnsanlarda bu durum bir alarm duygusu yaratmış olmalı ki “gıda stoklamak” amaçlı marketlere ve alışveriş merkezlerine akın ettiler. Ne oluyor? Bu olanı nasıl anlamalıyız? Benim gibi sosyolojiyle haşır neşir olanların aklına muhtemelen Ulrich Beck’in “Risk Toplumu” kuramı geliyordur ve bu kuramın bugünlerde adeta gerçeğe dönüştüğüne tanıklık ettiğimizi söylemeye eğilimliyiz. Kısa ve açık bir ifadeyle; risk toplumu, doğadan kaynaklı tehlikenin yerini insandan kaynaklı riskin aldığı toplumdur. Anlaşılacağı üzere, risk toplumu, insan yapımı veya en azından insanın müdahalesinden kaynaklı riskin doğadan kaynaklanan tehlikeden daha öncelikli hale geldiğini anlatan toplumdur. Son zamanlarda tüm dünya toplumlarını doğrudan ilgilendiren koronavirus meselesini Beck’in risk toplumu yaklaşımından hareketle nasıl yorumlayabiliriz?

Beck’in yeni veyahut başka bir modernliğe geçişin anahtarı olarak anladığı risk toplumu esasında modernliğin kendi sonuçlarıyla yüzleştiği ve kendi üzerine düşünümselleştiği bir dönemini ifade etmektedir. Bir önceki modern dönemin asli meselesi hedef gerçekleştirmek iken yani “daha ileriye” veya “daha iyiye” ulaşmak iken artık risk toplumunun modernliğinin esası “daha kötüsünden sakınmadır.” Yani iyiye ulaşmaktan ziyade kötüden sakınma olarak özetlenebilecek bir perspektifin esası oluşturduğu düşünülen bir çağın modernliğini ifade etmektedir risk toplumu. Riskin temel karakteristik özellikleri üzerinden koronavirüs meselesini değerlendirmemiz mümkün görünmektedir. Her şeyden önce risk, küreseldir, yani, herhangi bir bölgeye, ülkeye veya medeniyete özgü değildir. Koronavirüs salgınına odaklandığımızda da ilk fark ettiğimiz olgu, gerçekten de, onun küresel olduğu olgusudur. Doğadan kaynaklı tehlike, esas itibariyle, bölgesel veya ülkesel boyutta kendisini hissettirirken, risk tüm küreyi tehdit etmektedir. Dolayısıyla, koronavirüsü bölgesel veya ülkesel olmaktan ziyade küreseldir ve onun engellenmesi ya da etkisinin azaltılması yine küresel düzeydeki önlemleri ve uygulamaları gerektirmektedir.

Riskin diğer karakteristik özelliği; demokratikliğidir, yani, zengin-yoksul ayrımına dayanmayan, ileri-geri kalmış ikiliğinin işlemediği bir yöndür bu! Bu yönünden ötürü tehlikeye oranla demokratik olmakla ilişkilendirilen riskin otorite sahiplerine veyahut sermaye sahiplerine bir torpili söz konusu değildir. Buradan hareketle riskin sınıflar-üstü bir mahiyette olduğu vurgusunda bulunulabilir. Modernliğin ilk döneminde yani endüstrileşme savaşlarının hakim olduğu süreçte tehlike hem sınıfsal hem de ülkesel, bölgesel veya ulusal olarak ifade edilirdi, halbuki risk hem bölgeler, uluslar hem de sınıflar üstüdür. Zengin-yoksul, yöneten-yönetilen ayrımlarının anlamını yitirdiği küresel risk toplumunda herkes riskin hedefidir ya da hedefindedir. Bir ulusun veya dinsel grubun değil ama tüm insanlığın sonunu getirebilecek risklerin var olduğu bir çağdayız; örneğin, nükleer sızıntı veya biyolojik silahlanma ya da laboratuarda üretilmiş bir virüsün tüm dünyaya yayılması, aslında insanlığın sonunu getirebilecek potansiyele sahip risklerdir.

KÜRESEL VE DEMOKRATİK RİSK!

Küresel ve demokratik olan riskin bir diğer özelliği gözlemlenememesi ve dolayısıyla hesap edilememsi, öngörülememesidir. Bu sebeple onun tehlike gibi sigortalanmayacağı aşikarlaşmaktadır. Yangına veya sel baskınına karşı evinizi, arabanızı sigorta ettirebilirsiniz ama biyolojik salgına ya da nükleer sızıntıya karşı sigorta yaptırmanız mümkün değildir, çünkü hesaplanması, öngörülmesi olası değildir. Bu soyut özelliğiyle risk, esasında, gözlemlenmesi, hesap edilmesi bir noktaya kadar mümkün olan tehlikeye nazaran çok daha yokedici, yıkıcı niteliktedir. Koronavirüsün doğal bir yoldan mı yoksa insan müdahalesiyle mi ortaya çıktığı/çıkarıldığı tartışması muhakkak uzun süreli bir tartışma olacağa benziyor. Bu iki durum birbirinden oldukça farklı olduğu için tartışma önemlidir. Eğer insan müdahalesinin sonucu belirlemede öncelikli olduğu doğruysa, yani doğanın verdiği bir sonuç değilse, tam da Beck’in ifadesindeki Risk Toplumu bağlamında çok önemli bir noktaya gelindiğine kanıt diye okunabilir. Sonuçları itibariyle sadece sağlığı değil ama aynı zamanda ekonomiyi, eğlenceyi, futbolu, kısacası yaşamı her açıdan ilgilendiren koronovirüs, aynı zamanda sosyolojik olarak panik toplumlara yol açma potansiyeline de sahip görünmektedir.

Risk toplumunun modernliğin kendi sonuçlarıyla yüzleştiği ve bu sebeple düşünümselleştiği bir aşaması olduğu ne kadar doğru ve önemliyse, yüzleştiği sorunları “bilimle” çözmek zorunda oluşu da aynı oranda doğru ve önemlidir. Beck’le benzer bir ekolden gelen Scott Lash’ın dediği gibi “bize modernliği bilim verdi ve bugün de sorunlarla baş edebilmemizin anahtarı bilimdir”. Dolayısıyla, doğa-insan ikiliğini bir şekilde ortaya koymuş olan modernliğin bilimi, bugün de doğaya insanın müdahalesiyle ortaya çıkan sonuçlarla baş etmemizde tek kılavuzumuzdur. Yani bilimsel gelişmelerin sonucunda doğanın dönüştürülmesiyle ilişkili risklerin üstesinden gelmede de yani dünyayı korumada da bilim esas etkinliği oluşturmaktadır. Bu sebeple yeni modernlik, bilimselleşmiş toplumun modernliğidir; hem ilerlemeyi yaratırken risklerin ortaya çıkmasında hem de risklerle baş etmede bilimsel bilgi esastır. Son olarak, her ne kadar riskin demokratikliği ve küreselliği hususlarında Beck’in yaklaşımını önemli bulsam da, yani bir noktaya kadar onunla hemfikir olsam da, hala riskin yeterince demokratik olmayabileceği ve kürenin belirli merkezlerinden yönlendirilebileceği olasılıkları gözden ırak tutulmamalıdır! Öyle ki, modernliğin bu ikinci evresiyle ilgili olarak, Beck, ulus-devletlerin güç yitireceği şeklindeki öngörüsünde yanılmıştır. Ulus-devletlerin ve ulusal sınırların öncelikli bir konuma taşındığı korona salgını dolayısıyla bir kere daha ifade etmek lazım gelir ki ilerleme tamamlanmış değildir, henüz salt kötüden sakınmakla ilişkilendirebileceğimiz bir modernliğimiz yoktur ve bu hususlar bilimsel ilginin uzun süre odağı olmaya devam edecektir.

Son Dakika Haberleri