26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Köylü milletin efendisi mi?

Son haftalarda Aydınlık gazetesinde elektriği kesilen, haciz sorunları yaşayan, gözaltına alınan köylülere-çiftçilere ilişkin haberleri okurken Mustafa Kemal Atatürk’ün köylüye, üreticiye verdiği büyük önemi düşündüm.

Köylü milletin efendisi mi?
A+ A-
Feyziye Özberk

Onun bu konuya ışık tutan, çok iyi bilinen uyarılarını ve bir de anısını anımsadım. Sözler şöyle: “Köylü milletin efendisidir”, “Saban tutan el, kılıç tutan elden üstündür”, “Ulusal ekonominin temeli tarımdır” gibi…

Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” sözünü, ilk kez 1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde dile getiriyor ve açıklamasını şöyle tamamlıyor: “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici köylüsüdür. O halde herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete müstahak ve layık olan köylüdür.”

Anı ise şöyle:

Atatürk, 1936 yılında arkadaşı Nuri Conker’le dolaşırken çifte, öküzün yanında merkebi koşmuş bir köylüyü görüyor. Ona bunu neden yaptığını soruyor. Adı Halil olan köylü, vergi borcu nedeniyle memurların bir öküzünü sattırdığını söylüyor ve ilgilere derdini anlatamadığından şikâyet ediyor.

Atatürk, başta Başbakan İnönü olmak üzere bu konuyla ilgili, yetkili 25 kişiyi Florya Köşkü’nde yemeğe çağırıyor. Köylü Halil Ağa’yı da yemeğe davet ediyor ve derdini açıklamasını sağlıyor. Halil Ağa sıkılgan bir biçimde başından geçenleri tek tek anlatıyor. Başbakan İsmet İnönü dâhil hiçbir devlet yetkilisine ulaşamadığından yakınıyor.

Atatürk masadaki heyete dönerek: “Arkadaşlar biz İstiklal Savaşı’nı Halil Ağa’nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti böyle mi sağlayacağız; vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir ama köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınamaz!” diyor ve bir dizi önlem alınmasını emrediyor. Durumu tam olarak anlamayan köylü Halil Ağa: “Sen Gazi Paşa’msın galiba, beni bağışla, kusur ettim” diye özür dileyecek oluyor. Atatürk: “Ne demek, sen bizim gözümüzü açtın” diyor ve utangaç Halil Ağa’yı yolcu ettikten sonra, köylünün-üreticinin belini kıran tüm yasaların kaldırılması talimatını veriyor. (Hanri Benazus, Yaşamın İçinden Atatürk Anıları, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul 2015)Köylü milletin efendisi mi? - Resim: 1

AŞAR (ÖŞÜR) VERGİSİNİN KALDIRILMASI

Aşar, Osmanlı Devleti’nin en önemli vergisidir. Geleneksel olarak köylüden tarımsal ürünün yüzde 10’una eşit miktarda alınmaktadır. Bu durum Cumhuriyet’in ilk yıllarında da devam ediyor.

Cumhuriyet kurulduğu ilk yıllarda, savaşlarda maddi ve manevi varlığını kaybedip yoksul düşmüş köylü, bir taraftan vergi yükü, öte taraftan mültezim (kira) baskısı altında inliyor. Aşar, modern tarımı ve köylünün zenginleşmesini engelleyen bir faktördür. Fakat aynı zamanda aşar, ülke nüfusunun yüzde 80’ninin köylü olması nedeniyle devlet için en önemli gelir kaynağıdır. Bu vergi Tanzimat Döneminden beri kaldırılmaya cesaret edilemiyor.

Mustafa Kemal Atatürk yaptığı çeşitli konuşmalarda bu vergiye değiniyor:

“Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum.”

Atatürk’ün girişimiyle düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, Cumhuriyet Türkiye’sinin ekonomik geleceğini belirleyen ve üreten köylülere yeni haklar sağlayan önemli bir çalışma oluyor. Köylünün belini kıran ünlü aşar vergisi de bu kongrede karara bağlanıyor. Atatürk’ün talimatıyla 1925 yılında çıkarılan yeni bir İcra İflas Yasası’nda şu ifade yer alıyor:

“Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazisi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez.”

Aydınlık gazetesinin verdiği bilgilerden örnek olması için Pekmezli köyüne ilişkin olan bir bölümü özetle aktarıyorum: Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine bağlı Pekmezli köyü çiftçileri ağustos ayı içinde elektrik kesintilerine ve yüksek faturalara karşı DEDAŞ’ı protesto eylemleri yapıyorlar. Aydınlık’a konuşan Pekmezli köylüleri, elektrik kesintileri nedeniyle ürünlerinin kurumaya başladığını faturaların ise ancak tarla satarak ödenebileceğine dikkat çekiyorlar. Onların açıklamasına göre: “GAP’ta sulama maliyeti dönüm başı yetmiş lira iken elektrikle çalışan sondaj suyu kullananlarda bu rakam, DEDAŞ faturası üzerinden bin liraya geliyor.” Bu sorunu öğrenen Mustafa Kemal Atatürk olsaydı ne yapardı?

Yazımı o yöredeki üreticilerimizin sorunlarını çözeceği düşünülen taleplerle bitirmek istiyorum:

GAP bir an önce bitirilmeli.

DEDAŞ kârı amaçlayan bir kuruluş olmaktan çıkarılmalı, milletin yararı için kamulaştırılmalı.

Son Dakika Haberleri