26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuvayı Milliye’de halkı anlatan kitap: İzmir’in Dağlarında

Amaç, Yunan ordusuna caydırıcı darbeler vurup milli ordu kurulana kadar vatanın derinliğine ilerleyen işgali durdurmaktır. Dolayısıyla anlatı, sivil örgütlenmeyi anlatması bakımından özellikle önemlidir. Çünkü Kurtuluş Savaşı mücadelesi ilk kez sivil örgütlenme açısından bu kitapta ele alınmıştır...

Kuvayı Milliye’de halkı anlatan kitap: İzmir’in Dağlarında
A+ A-

NURCAN AKKUL / İZMİR

Erdoğan Baysal’ın kaleme aldığı 'Yüzbaşı Gâvur Mümin' romanı filmlere senaryo oldu. İzmir Temsilcimiz rahmetli Hayati Özcan bu konuyu 2011 yılında Aydınlık okurlarına sunmuştu. ‘Yüzbaşı Gavur Mümin’in’ mezarını ve geçmişini de okurlarımıza aktarmıştık. Baysal, İzmir’de bu içerikte bir kitap daha yayımlandı: 'İzmir’in Dağlarında.' Baysal’a çalışmasıyla ilgili merak ettiklerimizi sorduk. 

n Kitabınızda hangi alana odaklandınız?

Kitabın orijinal adı, 'İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar'dı. Aynı adla daha önce bir şiir kitabının yayımlanmasından dolayı yazım etiğine uyularak 'İzmir’in Dağlarında' olarak belirleyip öyle yayınladık.

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN SİVİL ÖRGÜTLENMESİ

  • Neden İzmir’in Dağlarında?

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nden sonra büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, yol arkadaşı Ali Fuat Paşa’ya Adana’daki özel bir görüşmede “Paşa, yurdumuz işgal edildi. Ordularımız terhis edildi. Bundan kurtulmanın tek yolu iyi bir örgütlenmeyle silahlı mücadeledir!” diye talimat vermesinin ardından, henüz kontrolleri altında bulunan bazı askeri birliklerin sınıfı jandarmaya çevrilerek, hızla örgütlenip “Hazır olun!” emri verilmiştir.

Yani zamanında Genelkurmay Başkanlığında görevli olup, vatanseverliğinden şüphe duymadığı subay arkadaşları ve illerin toplum önderleriyle iletişime geçip bu konuda “Mücadeleye hazırlanın!” diye emin kişileri görevlendirmiştir…

İşte bu kitap “İzmir’in Dağları”nda, aynı zamanda sivil toplumun halk önderleri liderliğinde vatan için verdiği sivil mücadelenin öteki adıdır. İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığında görevli bir subayın, bu emre uyup, yakın çalışma arkadaşlarından birini, İzmir’in köklü ailelerinden birinin kuvvacı kızı ile birlikte böyle bir teşkilatı kurmak için İzmir’e görevlendirmesi ekseni etrafında roman ivme kazanır.

Onun için İzmir mücadelenin lokomotifidir. Amaç, İzmir’de böyle bir kurulun oluşturduğu Kuvayı Milliye birliği ile dağa çıkılıp, işgalci Yunan ordusuna caydırıcı darbeler vurup, milli ordu kurulana kadar vatanın derinliğine doğru olan işgali durdurmaya çalışmaktır. Öte yandan doğuda kurulacak Heyeti Temsiliye’nin oluşumuna katkı sağlamaktır. Dolaysıyla anlatı, sivil örgütlenmeyi anlatması bakımından özellikle önemlidir. Çünkü Kurtuluş Savaşı mücadelesi ilk kez sivil örgütlenme açısından bu kitapta ele alınmıştır.

Her dağda küçük bir sivil örgütlenme birliğinin kurulması çoban ateşlerine benzetilirken, İzmir’in dağlarında açan benzersiz çiçeklere de nispet yapıldığı özellikle vurgulanır. Çiçekle, ateşi önce savaş, sonra barış potasında eritip, gelecek kuşaklara belinden ve yüreğinden asla çıkartılmayacak çelikten bir kemer olarak armağan eder.

Tabii her romanda olduğu gibi bu romanda da duygusallık, hasret, gözyaşı, ölüm ve kavuşmak vardır. Başkarakterler Mukaddes ve Yüzbaşı Menan’ın görevlerinin dışındaki tutkuları okunmaya değer güzelliktedir. En güzeli de büyük zorlu bir mücadelenin sonunda asıl amaca ulaşmak vardır.  Zaferin kazanılıp, vatanın kurtulması!     

Benim romancılığım toplum gerçekçiliği üzerine ivme kazanmıştı. Bu yönde çalışırken Kurtuluş Savaşı'nın özellikle milli ordu kurulmadan öncesi sürece ilgi duymam, bu süreç ile ilgili belgeler ve anlatılar toplamam beni Kurtuluş Savaşı mücadelesine itti… Bunda rahmetli dedemin Kanal Savaşı ve Kıbrıs’ta esir kalmasının da etkisi vardı. Ondan, benzer anlatılarla zenginleşmiştim. Bir süre sonra da bu konuda yazmaya başladım. 'İzmir’in Dağlarında' benim bu konudaki üçüncü Kuvayı Milliye kitabımdır. İlki 'Gâvur Mümin', ikincisi de 'Entellicens Kemal'dir.

Diğer bir neden de bugüne kadar yazılmış Kurtuluş Savaşı kitaplarında olayların sadece askeri yönü ele alınmış, sivil yönüne pek değinilmemiştir. Bunun eksikliğini hissederken, subayların eğitimden gelen bir günlük tutma alışkanlığı olduğunu öğrendim. Ama devlet personelinin çok az kısmının dışında ve sivil toplumda o süreçte böyle bir alışkanlık yoktur. O nedenle sadece var olanla yetinilmiştir.

  • Okurlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Roman; geçmişi içinde bulunduğun zamanla harmanlayıp geleceğe pazarlayan bir edebi türdür. Dünyayı etkileyen büyük süreçlere ya da olgulara baktığımızda romanın etkisi inkâr edilmez. Yani, aynı zamanda toplum geleneklerine ya da hareketlerine öncülük eder. Şunu açıkça söylemeliyim ki, ben Kurtuluş Savaşı'nın taş altında kalmış kırıntılarını birleştirerek onlara hayat/can vermeye çalışıyorum. Yazmada bir üslubum var ama dünya literatüründeki teknik açı ve evrensel eleştiri kuramlarına da uymaya çalışıyorum. Onun için ben yazdım böyle oldu, benim roman mantalitem değildir. Eğer geleceğinizi öğrenme açısından bu tür ilginizi çekiyor tarihi romandaki fiksiyonun, tevatür edebiyatın, yorumun, türe ve tekniğe yatkınlığın ne olduğu merak ediliyorsa bu türü okunur. Bu saydıklarım az merak uyandıracak konular değildir. Onda da aşk vardır. Onda da ölüm, hasret, ülkü ve idealistlik gibi olguları görmek mümkündür. Hayat hiçbir zaman düşündüğün gibi olmaz, olumluluklar kadar olumsuzluklar da romanın konusudur.

TÜRKİYE'NİN TEK YAZARLAR KOOPERATİFİ

  • 'Yazarlar Kooperatifi' kurucu üyesisiniz. Böyle bir fikir aklınıza nerden geldi?

Kitabın içeriği, yazılma amacı ve bu konuda bir takım teknik versiyonların ardından böyle bir soru ile karşılaşacağımı biliyordum. Teşekkür ederim. İyi bir konuya temas ettiniz. Kooperatif kurmaktaki amacımız, yazarları yayınevlerinin “Ben bilirim” mantığı ve tekelinden kurtarmak yanı sıra bir çatı altında toplayabilmektir. Gerekirse ortakların ürettiği ürünleri ekonomik koşulları önde tutarak yayınevi kurmak suretiyle basmak, dağıtmak, yardımlaşma duygu ve eylemlerini en üst düzeye çıkarmaktır. Bunun için yazarların örgütlenmesi gerektiğine inanıp bu yöndeki yol arkadaşlarım Sayın Ercan Doğu, Turgut Üzüm, Serkan Esen, Aysun Nacar Fırat, Mustafa Uzel, Ayşe Figen Manav, Hıdır Aslan ve Burhanettin Senli arkadaşlarımla bir araya gelerek Türkiye’nin tek, İzmir’in ilk 'Yazarlar Kooperatifi'ni kurduk. İki yıldan beri de koronavirüs salgınından arta kalan zamanımızı değerlendirmeye çalıştık. Kendi yayınevimizi kurduk, dört arkadaşımızın kitabı buradan yayımlandı.

'İzmir’in Dağlarında' kooperatifimizin ilk yayınıdır. Son otuz yılda Türkiye’de yazarların kurduğu başka bir kooperatif yok. Yayıncıların ve bazı karma sanat kollarının müşterek kurdukları kooperatifler olduğunu duyuyorum. Ama bizimle ilgileri yoktur. Amaçlarımızdan biri de faaliyet gösterdiğimiz şehrin (İzmir) geçmişi ve geleceği ile ilgi tanıtımı öne çıkarmak için İzmir misyonunu tarihi, turistik, kültürel, ekonomik, politik, sosyal içerikli araştırma konuları ön planda tutularak, başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere diğer komşu ülkelerle bilgi alışverişinde bulunulacaktır.

  • Kitaplara ilgi sizce ne durumda?

Farklı bir mantıkla konuyu bağlamayı düşünüyorum. Dünyada değer yargıları değişirken sanat ve sanatçıya verilen değerler de çok değişti. Buna ülkemiz penceresinden baktığımızda olumsuzluğun biraz daha fazlasını görmek mümkün. Dünya devletlerinde aileden gelen alışkanlıkla kitap okuması devam ediyor ama ülkemizde böyle bir geleneği henüz yakalayamadık. Yeni yeni ışıldamalar da reklam bombardımanı altında adeta gözümüze sokulan diğer tüketim maddeleri karşısında yok olup gidiyor. Bugün kitap okunmuyor, desem bilmiyorum ne kadar doğru söylerim. Oysa kitap okumak da bir ihtiyaçtır. Su gibi… Ekmek gibi… Eğer bunu lüks sıralamasından ihtiyaç sıralamasına düşürebilirsek işte o zaman asıl gerçeği yakalamış, olumlu yönde yürütmüş oluruz. Çünkü bu amaçla kurulmuş kooperatif ve derneklerimizin yaşaması bu olumlu adıma bağlıdır.

Yanı sıra Hayati Bey ile başladığım yazımı yine onun adını anarak bitirmek istiyorum: Onu erken kaybettiğimizin üzüntüsünü yaşıyoruz. Uzun süreli araştırmalar yaptığını da biliyoruz. Bunlardan en önemlisi benim ilk romanım olan 'Gâvur Mümin' hakkındaydı. Onun bilinmeyen anılarına ulaşmıştı. Ama yayımlamaya ömrü yetmedi. Umarım bu belgeleri kitaplaştırıp okura sunma fırsatı yakalayabiliriz... Işıklarda uyusun sevgili dostumuz!

Son Dakika Haberleri