26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NATO batağından Şanghay'a-2: Türkiye, Rusya ve Çin’den uçak alırsa NATO ne yapacak?

ABD, Türkiye’nin Savunma Sanayiinden tedirgin ve dünyada altıncı 5. nesil uçak olacak Milli Muharip Uçak yapmasını istemiyor. Böyle bir uçağın Türk Cumhuriyetlerinde de yaygınlaşması olasılığı ise korkulu rüyası sayılıyor.

NATO batağından Şanghay'a-2: Türkiye, Rusya ve Çin’den uçak alırsa NATO ne yapacak?
A+ A-
PROF. DR. MUSTAFA ÖZCAN ÜLTANIR

Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi hava sahasında süren tacizleri devam edecek görünüyor. Yunanistan, ABD’den F-35, Fransa’dan Rafale 2000 uçakları alarak hava kuvvetlerini güçlendirme yönünde adımlarını sürdürüyor. Güçlendikçe Türkiye’ye karşı saldırganlığını artıracaktır. Bu nedenle Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçağı sayısı, yeni nesil savaş uçakları, geliştirdiği milli roketleri ile vurucu gücü Yunanistan’ı ürkütecek boyutta olmalıdır. ABD’nin ilk etapta açığı kapatmak için söz konusu F-16’ları ve modernizasyon kitlerini vermeyeceği, bahaneler çıkaracağı anlaşılıyor.

Türk Hava Kuvvetleri’ni güçlendirecek en önemli çözüm, Türkiye’nin TUSAŞ Milli Muharip Uçak (TAI Turkish Fighter X “TF-X”) projesini olabildiğince hızlandırarak öne çekmek. ABD, Türkiye’nin Savunma Sanayiinden tedirgin ve dünyada altıncı 5. nesil uçak olacak Milli Muharip Uçak yapmasını istemiyor. Böyle bir uçağın Türk Cumhuriyetlerinde de yaygınlaşması olasılığı ise korkulu rüyası sayılıyor.

ÖNEMLİ OLAN ULUSAL SAVUNMA

Türkiye, Milli Muharip Uçak seri üretimini yeterince gerçekleştirinceye kadar, açığını dışarıdan alarak kapatmak zorunda. ABD’nin satışı gerçekleşmeyecek görünen 4,5 nesil F-16V uçaklarıyla açık kapatılamayacak. Türkiye’nin Fransa’dan Rafale 2000 uçakları almak amacıyla görüşmeler yaptığı söylentileri çıktı, ama Fransız uçakları da 4,5. nesil. Türkiye’nin Rus Su-35 uçakları için görüştüğü söylenmişti, o uçaklar da 4,5. nesil. İngiliz/İtalyan/Alman ortak yapımı Eurofighter uçağı ve İsveç yapımı Saab JAS30 uçağı da 4,5 nesil.

Dünyada 5. nesil olan beş uçak var. ABD’nin ilk 5. nesil uçağı Lockheed Martin F-22 Raptor ve sonraki F-35’den başka, Rusya’nın Sukhoi Su-57 uçağı ile Çin’in Chengdu J-20 uçağı ve uçak gemileri için son geliştirdiği Shenyang FC-31 uçağı. ABD 5. nesil uçak vermeyince, geriye Rusya ve Çin uçakları kalıyor. Rusya veya Çin’den 5. nesil savaş uçağı alacak Türkiye’nin NATO üyeliği, Rusya’dan S-400 alımından daha büyük tartışma oluşturacaktır, ama önemli olan ulusal savunmadır.

TÜRKİYE’NİN TEMKİNLİ ÇIKIŞI

Türkiye’nin ABD ve AB ile bir sorunu da Doğu Akdeniz’dir. Türkiye’nin kıta sahanlığının uzandığı coğrafi konum belli olduğu gibi, olması gereken Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırları da belli. Mavi Vatan’ımızın önemli bölümünü oluşturan Doğu Akdeniz’deki ve Adalar Denizi’ndeki olası MEB sınırına Yunanistan’ın haksız itirazı ve tecavüzü var. Yunanistan buraların aynı zamanda AB’nin yetki alanında olduğunu belirterek, alışılagelen tutumuyla Batı ülkelerini yanına çekme girişimini sürdürüyor. Ne yazık ki AB ve ABD’den bu konuda haksız destek görüyor.

İki yıl önce Yunanistan’ın tutumu nedeniyle, çözülmesi olanaksız sorunların karşılıklı görüşmelerle çözülmesi için başlatılan boşa kürek çekme, geçmişten gelen “İstikşafi Görüşmeler” ismi değiştirilerek “İstişari Görüşmeler” olarak sürdürülmesi, tutum değişikliği olmadığından sonuçsuz kaldı. Ancak, bu iki yıl boyunca Türkiye’nin hidrokarbon arama faaliyetleri Karadeniz dışında tümüyle durduruldu, Doğu Akdeniz’den arama gemileri çekildi.

Türkiye’nin dördüncü ve ileri teknolojili Abdülhamid Han Sondaj Gemisi 9 Ağustos’ta Akdeniz’e açıldı, Antalya Körfezinin dış köşesinde 2 Ekim’e kadar sürecek sondaja girişti. Önceki sondaj gemilerimiz, Fatih, Yavuz ve Kanuni, Osmanlı’nın gelişme döneminde çağ açan ve İmparatorluğu büyüten padişahlarının adını taşıyorlardı. Abdülhamid Han diye anılan, II. Abdülhamid ise, 1876-1909 arasında çöküş sürecindeki 34. Padişah, 113. İslâm Halifesi olarak mutlak hakimiyetle, baskıyla ülkeyi yönetmiş biri. (…)

34. padişaha hak etmediği ödül saydığımız bu çelişkili adı, biz kısaca “A. H. Sondaj Gemisi” diye ifade edeceğiz. Türkiye daha önce Kıbrıs çevresinde önemli sondajlar yapmış ve resmen açıklanmayan bulgularla karşılaşmıştı. Öte yandan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de bizim “Soros Sınırı” adını verdiğimiz “28 Derece Doğu Boylamı” batısında TPAO’ya ruhsat verilen kesimde aramaları başlatması, Libya ile Deniz Yetki Alanı Anlaşması sonrasında MEB sınırı batısı olan Girit’in kıyılarına kadar aramaların geliştirilmesi gerekiyordu. Beklenen bu iken, Türkiye reddettiği Yunanistan’ın MEB iddiasının temeli Sevilla haritasıyla tanınan yetki alanının dışına çıkmaksızın, Antalya Körfezi köşesinde sondaj yeri seçmesinin nedeni, iki yıl önce burada yapılan sismik aramalarda herhalde önemli bulgulara rastlanmasıdır. Yunan basınında A. H. Gemisi için “Türk sondaj gemisi en ılımlı senaryo ile yola çıktı” görüşleri yer aldı. Ta Nea gazetesi “İlk adım ölçülü” manşetini kullandı. Atina ve yandaşları şu an memnun!...

GİRİT’E KADAR İLERLENMELİ

Ankara, ABD, NATO ve AB ilişkilerini gerginleştirmemek, ABD’den uçak alımını sekteye uğratmamak, iç kamuoyuna da “Doğu Akdeniz’e çıktık” diyebilmek için de bu yeri seçmiş olabilir. Atina, yerin ilk adım olduğu görüşünde ve ilân olunan NAVTEKS’in sona ereceği 7 Ekim sonrasının beklentisiyle A. H. Gemisi’nin Rodos’a doğru ilerleme yapmasını bekliyor. Elbette olabilir, Rodos mülkiyeti bizde olan 12’li adalardan biri. Ancak, ABD ve AB ile Yunanistan’a haddini bildirmek için bu da yeterli sayılmaz, siyasi amaçla Girit kıyılarına kadar ilerlenmeli. Çünkü, Türkiye’nin kıta sahanlığı Girit Adası’nın batısında 23 derece 20 dakika doğu boylamına, Gavdos adacığına dek uzanıyor. Mart 2019’da NATO tatbikatında SAS komandolarımızın Girit suları altında bayrağımızı açarak çektirdikleri resim NATO-MARCOM sitesine konulmuş, kıta sahanlığımızın sınırına dikkat çekilmişti. Yunanlıların itirazıyla resim kaldırılmışsa da Platformumuzda 1 Mayıs 2019 tarihli 22’nci Arayış ve Gündem makalemizde duruyor.

ATILMASI GEREKEN ADIMLAR

Türkiye ile İsrail arasındaki gerginlik sonlanarak, karşılıklı Büyükelçilik açma kararı alınmış bulunuyor. Bundan çok daha önemlisi, Türkiye ile Suriye’nin Birleşmiş Milletler tarafından tanınan legal yönetimi arasındaki gerginliği sonlandıracak kapı açılması. Ankara ile Şam yönetiminin birbirine düşmanca davranması, ABD’nin işine gelen yanlış tutumdu. Suriye Devlet Başkanı “Esad”, anlamsız bir politik tutumla “Eset” diye dışlanmış, Esad muhalifi Suriyelilerle ilişki sürdürülmek istenmişti. Oysa, Suriye’de ABD’nin müttefiki olan PKK uzantısı PYD/YPG’ye Esad yönetimi de karşıydı.

Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstererek Türkiye’nin yaptığı meşru harekâtlar, Suriye’nin de çıkarına olmuştu. Ankara ve Esad yönetiminin iş birliği gerekiyordu, ama mezhep farkına dayalı dini oluşumlar engel oluşturuyordu. Türkiye, Rusya ve İran liderleri, Erdoğan, Putin ve Reisi’nin temmuz ayında Tahran’da Astana formatındaki Yedinci Üçlü Zirvesi anlaşmazlığın sonlanmasına zemin hazırladı.

Bölünme riski olan Suriye’nin Türkiye ile uzlaşması kendi çıkarı için önemlidir. Türkiye için Suriye yönetimiyle gerginliğin ortadan kalkması zor olmakla birlikte, Suriyeli göçmenler sorunu, PYD/YPG’ye karşı 5. harekât konularında rahatlama getireceği gibi, Doğu Akdeniz’de yeni iş birliği fırsatı doğurur.

Suriye ile MEB anlaşması yapılarak Mavi Vatan’ın Doğu sınırının legal boyuta sokulmasıyla, Türkiye-Suriye ve Rusya ortak arama ve sondaj çalışmasına girişilebilir. İsrail ile ilişkilerin düzelmesi ise, İsrail’e 2010 yılında Kıbrıs Rum Kesimi’nin isteğiyle yaptığı MEB alanlarını sınırlama anlaşmasını, ana kara parçası Türkiye ile yenileme fırsatı getirerek kazançlı çıkmasını sağlayacaktır. İsrail, Doğu Akdeniz’de 1999 yılında hidrokarbon aramalarına girişmişti. Bulguladığı gazını Avrupa’ya ulaştırarak pazarlamak için Türkiye ile iş birliğine ihtiyacı var. Oluşturulacak Türk Doğalgaz Hattı üzerinden ve Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı ile bu olanağa kavuşabilir.

Türkiye Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde cüretkâr adımlar atmak, hak ve çıkarlarını ödünsüzce korumak zorundadır. Öncelikle Adalar Denizi’nde Türk kara sularının dibinde, iskân edilmemiş olduğundan aidiyeti belirsiz diye Yunanistan’ın işgal ettiği 20 küçük ada ve iki kayalık işgalden temizlenmeli. Ayrıca, Adalar Denizi’nde Türk kıta sahanlığı üzerinde Taşoz Adası yakınında yapılan offshore ile çıkardığı Türkiye’ye ait ham petrol kapanına el konulmalı. 12’li adalarda yaptığı haksız silahlandırma ortadan kaldırılmalı. Mülkiyeti Türkiye’ye ait olmasına karşın kullanım hakkı Yunanistan’a devredilmiş adalar üzerindeki tüm askerî üs ve tesisler kapatılmalı. Geçerli sayılan anlaşmalarla Girit Adasının dörtte biri Yunanistan’a dörtte üçü Türkiye’ye ait görünüyor. Girit’in çevresindeki adacıklar ise Yunanistan’a bırakılmış değil, ama Yunan işgalinde. Girit konusu, halen çözüme ulaşmamış bir Doğu Akdeniz sorunu. Yunanistan’ın her yanı haksız işgallere dayalı el koymalarla bezenmiş.

Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetlerine Doğu Akdeniz’in olası her yerinde yoğun biçimde, hızla girişmek gerekir. ABD’li milyarder ve vahşi kapitalizm adına dünyayı siyasi düzenleme cambazı George Soros’un Uluslararası Kriz Grubu tarafından Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan MEB sınırı için önerilen 28 derece doğu boylamı (Soros Sınırı) artık geçilmelidir. Türkiye Libya Anlaşması ile bu sınırı aşmış, TPAO’ya sınırı aşan arama ruhsatları verilmiş, ama Soros Sınırı Batı yakasında aramalara girişilmemiştir. (…)

ŞANGHAY’IN DAVETİ

​Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’i Soçi’deki ziyaretinin ardından Türkiye’ye dönerken, 6 Ağustos’ta medya temsilcilerine yaptığı açıklamada, “Eylül ayında Şanghay Beşlisi Özbekistan’da toplanacak. Görüşmemizde Sayın Putin de rica etti, biz de oradaki toplantıya katılacağız” diyordu. “Güvenlikte İş birliği” ve “Ekonomik İş birliği” denilen, üyelerinin egemenliklerinden siyasi ödün vermesini gerektirmeyen Şanghay İşbirliği Örgütü, anti NATO ya da NATO alternatifi olmadığı gibi, eski Varşova Paktı’na ve AB’ye benzememektedir. (…)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Kasım 2016’da Pakistan dönüşünde medyaya Şanghay İşbirliği Örgütüne tam üye olmamız gerektiğini savunuyordu. ABD ile ilişkilerin iyi olmadığı ve ABD tarafından Türkiye’nin güçlü bir bölge ülkesi olmasının istenmediği bu dönemde, 15-16 Eylül’de Özbekistan’ın Semerkant kentinde toplanacak ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi’ne Türkiye’nin davet olunması ve bunun kabul edildiğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanması, son derece önemli bir gelişmedir.

Bu gelişme Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiyi daha gerebileceği gibi, ABD’nin Türkiye’nin önemini bir kez daha idrak etmesini de sağlayacaktır. Yunanistan’a dayalı olarak oluşturduğu Batı-Doğu sınırının kendisi ve Batı dünyası için kayıplar getirdiğini bu sayede görebilir. Çin’e karşı NATO’yu organize etmeye çalışırken, NATO’nun güçlü ülkesi Türkiye’nin Doğu Bloku içinde yer alması ise ABD için uyku kaçırıcı uyarı olacaktır.

Türkiye şu anda ŞİÖ Diyalog Ülkesi statüsündedir; bu Gözlemci Ülke statüsüne yükseltilebilir, ama yeterli olmaz. Türkiye’nin hedefi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi tam üyeliktir. 2016 yılında Türkiye’nin ŞİÖ üyesi olması için AB üyeliğinden vaz geçeceği söyleniyordu, ama zaten AB üyesi yapılmadı ve yapılması da beklenmiyor. Ayrıca ne AB üyeliği ne de NATO üyeliği, ŞİÖ tam üyeliğine engel değil. NATO’nun eski Genel Sekreterlerinden Rasmussen, “Türkiye’nin ŞİÖ ile ilişkilerini geliştirmesinin NATO üyeliği açısından sorun doğurmayacağını, bir bakıma NATO ve ŞİÖ arasında muhtemel sorunlarda köprü rolü oynayabileceğini” söylemişti. ŞİÖ, üyeleri ve gözlemcileriyle Avrasya’nın yaklaşık yüzde 74’ünü kapsıyor. Bu devasa coğrafya doğal gaz ve petrol zenginliğiyle öne çıkıyor, askerî açıdan da dünyanın kalpgâhını içeriyor. Türkiye’nin ŞİÖ ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirmesi önemli kazanımlar sağlar.

NOT: Makalenin tamamını www.ultanirplatformu.com adresinden okuyabilirsiniz.

NATO Yunanistan Doğu Akdeniz Türk Silahlı Kuvvetleri şiö devlet başkanı sanghay türk hava kuvvetleri