10 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nejat Saydam’ın Şükran’ı

Nejat Saydam bir sinama yapımcısı. Sayısız film yapmış. Herkes onu ünlü bir sinema yapımcısı ve senaryo yazarı olarak tanıyor. Ancak onun bir şiiri var ki unutulmaz: Şükran’a Mektup.

Nejat Saydam’ın Şükran’ı
A+ A-
Av. Erol ERTUĞRUL

“Seni konuştular dün gece muhallebicide/ Saçların sarı gözlerin yeşilmiş/ Seni bir nefeste çiziverdim camların buğusunda/ Şükran/ Kim bilir belki de adın Ayşe’dir/ Ben öyle münasip gördüm/Dinle bak/ Havuzlarda dayakçıymış/ Bir zamanlar sen de onu severmişsin/ Kızma bana/ Sevmeseydin güvenmezdi bu kadar kendine/ Babandan istemiş vermemişler/ Sonra sen de istememişsin/ Oldu mu ya/ Efendi çocuk yürekli çocuk/ Dünyaları kararmış/ Sana dar edecekmiş dünyayı/ Bir bıçağın üstüne yemin etti/ Gel etme eyleme/ Dinleme ananla babanı/ Bir akşam gazetesinde remini görürsem yanarım/ Seni konuştular dün gece muhallebicide/ Üç kişiydiler/ Bir paket Yenice’yi bitirdiler.”
SİNEMACI SAYDAM
Nejat Saydam 15 Eylül 1929 tarihinde İstanbul’da doğdu. Taksim Lisesi’ni bitirdikten sonra önce İstanbul Şehir Tiyatrosu’na girdi. Daha sonra senaryo yazarlığı, oyunculuk ve film yönetmenliği yaptı. Onlarca başarılı filme izma attı. 10. Antalya Film Festivali’nde “Dinmeyen Sızı” adlı filimle, en iyi yönetmen ve yaşam boyu onur ödülü aldı. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Buzlar Çözülmeden gibi yazın dünyamızın önemli yapıtlarını sinemaya uyarlardı. 25 Ekim 2000 günü İstanbul’da hayatını kaybetti.
2009 yılında önemli bir rahatsızlık yaşadım. İzmir’de özel bir hastanede bir operasyon geçirdim. Doktorum Prof. Dr. Ahmet Çoker’di. Ahmet Çoker, ameliyata başlamadan önce kaldığım odaya geldi. Ona “Sevgili doktorum günün anısına size Necati Cumalı’dan bir dörtlük okuyacağım” dedim ve “İşte çimenler ayak bileklerini geçti/ Hava vücudunun istediği gibi ılık/ Ne çare sen gittin/ Ben aşık değilim artık/ Sadece tuhaf bir hüzün kalmış içimde/ Bazen birdenbire aklıma gelir/ Beyaz bir güvercin uçarsa denize doğru/ Sanırım güneşe çıkarmış koltuğunu/ Küçük dertlerinden kurtulmuş şimdi dinlenir/ Kim bilir öldü mü kaldı mı” dizelerini okudum.
AMELİYATA GİDERKEN
Şiiri dinleyince “Bu çok ağır oldu, aşağıda ameliyathanede de bir şiir okumazsanız ben bu ameliyatı yapamam” dedi. Hep birlikte güldük. Beni ameliyat odasına götürmek üzere bir asansöre aldılar. Asansörde bir hemşire ve bir de hasta bakıcı vardı. Hemşire bana “Doktor beye şiir okudunuz ama bana okumadınız” dedi. Hemşirenin yakasında adı yazıyordu, Şükran. Birden aklıma Nejat Saydam’ın “Şükran’a Mektup” şiiri geldi. Asansörde bu şiiri hemşireye okudum. Doğal olarak şaşırdı.
Bir gece yoğun bakımda kaldıktan sonra odaya çıktığımda Şükran hemşire odaya geldi. “O şiiri bana yazıp verir misiniz” dedi. Ben şiiri bir kez daha okudum, yanımda bulunan kızım yazdı ve Şükran hemşireye verdik. Bir süre sonra odaya gelen Prof. Dr. Ahmet Çoker şaka olsun diye, “Arkadaş sen nasıl hastasın, doktora şiir okuyorsun. Hemşirelere şiir yazıp veriyorsun” dedi. Ona yanıtım “Böyle doktorun, böyle hastası” oldu. Yakınlarım Ahmet Çoker’e bu rahatsızlığın bir kez daha yinelenip yinelenmeyeceğini, metastas yapıp yapmayacağını sordular. Yanıt çok güzeldi. Çoker, “Tıp Fakültesinde bizim bir hocamız vardı. O metastasta ve aşkta ne olacağı bilinmez derdi” diyerek bizleri güldürdü. Çok sonra sevgili Çoker’e yeni kitabımı imzalayıp gönderdiğimde “Nasıl buldunuz” diye sormuştum. Bir Fransız atasözü ile yanıt vermişti “Çok ayrıntı büyüyü bozar.”
GÖNLÜMÜZE MIHLANAN ŞİİR
Ezberimizde kalan ve unutulmaz nitelikteki şiirler hiç ummadığımız bir zamanda, hiç ummadığımız bir biçimde gündeme gelebiliyor. Nejat Saydam bir şair değil. Onu herkes ünlü bir sinema yapımcısı, yönetmen olarak tanıyor. Ancak onun “Şükran’a Mektup” şiiri, deyme şairlere taş çıkartacak cinstendir. Bu şiirin benim yaşamımda ayrı bir yeri var. Bir lise öğrencisi iken okuyup yüreğime kazıdığım bu şiir, yıllar sonra hiç ummadığım bir anda yüreğimi ışıklandırdı. Nejat Saydam’ın bu şiiri öyle bir zamanda hem Şükran hemşireyi, hem de bizi mutlu etmişti. Yaşamımızı güzelleştirdiği için bu tür şiirlere ve böyle şiirleri bizlere kazandırmış olan şairlerimize teşekkür borcumuz var. Nejat Saydam ünlü bir film yapımcısı ve senaryo yazarı olsa da, onun gerçekte unutulmuş bu şiiri, şiir severlerin yüreğini ısıtmayı sürdürüyor.

Son Dakika Haberleri