30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ÖZDEMİR İNCE/ Leyla Erbil hiçbir yere gitmedi -(TAMAMI)

ÖZDEMİR İNCE/ Leyla Erbil hiçbir yere gitmedi -(TAMAMI)
A+ A-

Edebiyat söz konusu olduğu zaman, bu dünyada çevirilen dolaplara, yazılı ve görsel basının pompalama ve haksızlıklarına, sermayenin adam yaratma oyun ve tuzaklarına karşı, şunu yazıp söylemişimdir: Gerçek yazarın yerine geçip oturması için bütün oyunları tersine çeviren bir kural vardır: Bu âlemde, memuriyette olduğu gibi bir “kadro” hareketi yoktur. Memuriyette bir yere gelmek için o kadroda duran kişinin ölmesi ya da emekli olması gerekir.

Edebiyatta böyle bir kural yoktur, her büyük yazar oturacağı sandalyeyi (tahtı) kendisi getirir; bu sandalye (taht), yapıtlarıdır. Hiçbir büyük yazarın minderi çalınamaz, elinden alınamaz. Öldükten sonra da o tahtta oturur hatta o tahtın üzerine oturduğu kaide daha da yükselir. Bu nedenle, Leyla Erbil öldü ama hiçbir yere gitmedi. Şu anda masamın karşısındaki koltukta oturuyor ve ağaran dağlara bakıyor.

Kimse kaygılanmasın sanat tarihi treni, vapuru, uçağı gerçek yolcular yerini almadan asla yola çıkmaz. Kimse, durakta bekleyen araçlarda oturanlara bakıp umutsuzluğa kapılmasın. Treni yola çıkmadan bütün biletsiz yolcular indirilir.

***

Nobel de aralarında olmak üzere hiçbir ödül sahibine “o araca” binme hakkı kazandırmaz. Önemli olan bir yazara ödül verilmesi değil, ödül verilen yazar ve sanatçının ödüle onur kazandırmasıdır. Örneğin Orhan Pamuk, Nobel’e hiçbir onur kazandırmamıştır!

Başkanlığını yaptığım Mersin Kenti Edebiyat Ödülü jürisi (Celal Soycan, Prof. Dr. Dilek Doltaş, İpek Ongun, Hüseyin Ferhad), verdiğimiz ödülle yazarı onurlandırdığımızı hiç düşünmedi. Tam tersine, ödül verilen yazarın Mersin kentini onurlandırdığını düşündü.

Bu nedenle 2011 yılı ödünü Leyla Erbil’e önerdik o da lütfedip kabul etti.

Ödül gerekçesi

1. Aklımızı ve kalbimizi yalansız bir edebiyatta buluşturmak üzere Türkçeyi benzersiz bir hayal gücüyle zenginleştirdiği; varoluşsal başkaldırıyı yaratıcı sanat düzeyine taşıyarak yeni insan için yeni bir etik ve estetik önerdiği; okurun kendi hakikatine temas edebileceği karakterler yaratarak, içindeki deli şeytanın iyiden ve kötüden eşit uzaklıkta bir kendilik olduğuna ve olanca sessizliği içinde zulme, bağışlamaya, suça, delirmeye, aşka, yenilgiye ve şiddete bireyin iç dünyasında tanıklık ettiği;

2. Okurun okuma alışkanlıklarını bozarak, yepyeni bir benlik arayışı için Türkçeye yeni bir dilsel hacim kazandırdığı; dil yapılarına, yerleşik değerlere, gizemlileştirilmiş kavramlara ve kurumlara karşı sorgulayıcı bir zihin kurmada edebiyatı bir olanağa dönüştürdüğü;

3. İnsana ve doğaya ilişkin her şeyi çatışmalı birlikteliğinde ve en uçta irdeleyip, verili akıl düzenini bozduğu; okuru gürültüden, yılgıdan, tüketim çılgınlığından, estetize edilerek gizlenmiş tüm iktidar süreçlerinden ve gündelik hayata sinmiş faşizan yönelimlerden esirgemek üzere çağın tüm uyarıcı akımlarıyla bakışımlı bir büyük edebiyatı Türkçeye armağan ettiği; insana olan merakıyla onun zihinsel konformizmini yapı-söküme alarak, modern edebiyatın retorik gereçlerini yepyeni aşamalara taşıdığı;

4. Ataerkil kapitalizmin kodladığı sakatlanmış varoluşu özellikle kadın karakterler üzerinden dilsel bir saldırıyla aşmak üzere, yeni bir bilinci ve kendilik arayışını işaretlediği; kadınlığa, kadın varoluşuna ve kadının dilsizleştirilmiş deneyimlerine dönük bir yüksek edebiyat içinden yaralı erkek uygarlığıyla hesaplaştığı; kadınlığa ait yeni ve çağdaş bir bilinç oluşturarak, daha on yıllar öncesinden yerli feminist literatüre öncülük ettiği için.

Leyla Erbil

Leyla Erbil, ödül töreninde, hayatı boyunca yapıtı ve eylemleriyle kapitalist düzene, dinsel gericiliğe karşı olduğunu, bu nedenle de Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın desteklediği Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün kendisine verilmesine biraz şaşırdığını söylemişti.

Leyla’nın yaptığı o müthiş konuşmanın metni ne yazık ki bende yok. İnternette sadece bir paragrafını bulabildim. Can alıcı bir yer: “Beni bu ödüle layık gördüğünüz için hepinize çok teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum. Öncelikle ülkeyi yöneten erkin, suçsuzluğu kanıtlanana kadar yıllardır zindanda beklettiği insanlarımıza karşı tutumlarını kınıyorum. Ben bu tavrı, durumu milletimize yapılan bir hainlik olarak görüyorum. Şöyle ki yapılan bu eylemler insanlarımızı böldü ve bir intikam alma dersi yaydı. Hepimizin bildiği gibi, belli bir tarihten sonra bölünmeye başladı, ‘Laikler, Müslümanlar, Kürtler, Aleviler, Rumlar’ diye. Şimdi böyle bir ülkede bir yazar olmak meselesi var. Bunun üstünde de durmak istiyorum.”

***

Ah eşek kafam! İnsan böyle bir konuşma metninin kaydını almaz mı, yazıya döktürmez mi? Belki Celal Soycan’da vardır ama onu nerede bulacağım şimdi. Bu konuşma mutlaka bulunup mutlaka bir yerde yayımlanmalı. Aslan yürekli Leyla’mızın o konuşması yitip gitmemeli!

Ödül töreni sırasında, nüfusu Mersin’e kayıtlı bir Mersinli olarak yaptığım konuşmada, ödülü kabul ettiği için kendisine teşekkür etmiştim. Bir çok ödülü kabul etmediğini biliyordum. Bizim ödülümüzü, elli yıllık dostluğumuzun hatırı için kabul etmemişti kuşkusuz. Leyla, edebiyat ve sanat konusunda asla hatır-gönül dinlemezdi. Beni çok sevdiğini bilirdim, ama ürkerdim ondan. Sağı solu belli olmazdı.

Leyla bizim ödülümüzü iki nedenden dolayı kabul etmişti: Seçici kurulda profesyonel jüri üyeleri yoktu. Üyeler sadece Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün jürisindeydiler. Hiçbirinin üzerinde “ödülcülük şaibesi” yoktu.

Huyunu çok iyi biliyorum, kendisinden önce kimlerin bu ödülü aldığını da değerlendirmişti. Kendisinden önce Nezihe Meriç, Tahsin Yücel, Osman Şahin, Latife Tekin almıştı ödülü. Bu dört yazardan birine bile itirazı olsa, ödülü kabul etmezdi.

***

Cânım Leyla’m benim, dünyalar güzeli! Nasıl da göz kamıştırıcıydı güzelliğiyle... Güzelliğiyle, olağanüstü yapıtıyla hepimizi büyülemişti.

Son Dakika Haberleri