09 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Prof. Dr. Bilsay Kuruç: Milli ekonomi planlama ile olur

'Ekonomi ancak dolarla işler' düşüncesinin bizi dolarizasyona kilitlediğini ve dünya sermayesinin 'borçlan merak etme' diye diye ülkeyi bu noktaya getirdiğini kaydeden Bilsay Kuruç, milli ekonominin ancak planlama ile olacağını vurguladı.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç: Milli ekonomi planlama ile olur
A+ A-
RECEP ERÇİN

Eski Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, eski Merkez Bankası Banka Meclisi Üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç, sorularımızı yanıtladı. Akademide birçok hocanın yetişmesini sağlayan, hocaların hocası Prof. Dr. Kuruç, son dönemde ekonomide atılan adımlar ve kapitalist merkezlerdeki duruma ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

SERMAYE 40 YILDIR AYNI YERDE

  • Türkiye son dönemde hibrit bir politika izliyor gibi. Bir yandan gümrük duvarları yükseltiliyor diğer yandan cari açığı kapatacak yatırımlardan söz ediliyor. Pandemi sonrası korumacılığın daha da artacağı dönemde Türkiye sizce nasıl bir rota izlemeli?

Milli bir ekonomi politika izlemeleri zor görünüyor. Ama iktidarın bildiğimiz özellikleri bir yana Türkiye'de 1970'lerin sonlarında sermaye sınıfı "esas sorun döviz sorunu" derdi. Aradan 40 yıl geçti diyorlar ki; "Türkiye'nin esas sorunu döviz sorunu". Sorunu büyütmüşler. Sermaye sınıfı seçtiği modelle, döviz olmazsa ekonomi kuramayacağını itiraf ede ede bugüne gelmiş. Onun geldiği noktada şu yönetimin özelliklerini yine bir yana bırakalım, kişileri de bir yana bırakalım, objektif olarak döviz rezervleri kalmayan bir ekonomi, üretim yapmak için dış dünyaya bağımlı ve en azından 20 yıldır dışarıdan finanse edilerek üretim yapabilen bir ekonomi, rezervlerini de kaybederse o zaman eli kolu bağlı bir duruma geliyor. Bu durumda siyasi mecburiyetleri var. Nedir o? Menfaat dağıtmadan var olamaz. Bu da döviz girişine bağlı. İkincisi bedava kaynağa bağlı. Nedir o? Vatanı bir gayrimenkul olarak algılaması. Onun üzerinde yeni sermaye sınıfı katmanları yaratıyorsun, inşaatlar yollar vs. Yine bedava kaynak; emek. Verdiğin asgari ücret ki geri alıyorsun.

İki bedava kaynak ve dışarıdan döviz girişi, esas girdileri bu ve bu model şimdi çalışmıyor. Neden? En başta döviz rezervin kalmamış esas darboğaz burada yani sermayenin var olmak için düşündüğü yegane kaynak kalmamış. O durumda bedava kaynaklarla da yapabileceğin pek bir şey yok. Emekte de ücretleri baskıladığında verimlilik düşer.

SAĞLIK ÖRGÜTÜ ÖNE ÇIKTI

Sağlıkta son üç ayda istisnai bir olay yaşadık. Sağlık örgütlenmesinde, Cumhuriyetin küllerinden kendi kendine, asgari ücretle en yüksek değerli işi, marjinal verimi en yüksek işi yaptı. Nedir o? İnsan kurtarmak. Paralı sağlık sektörüyle yapılamayacak bir şey. Hekimden taşıyıcılara kadar kendiliğinden örgütlenen bir topluluk halinde ortaya çıktı. Ama bu geçici bir şey ve bunun Türkiye kapitalizminin birikim mekanizması içerisinde yeri yok. Dolayısıyla yeniden üretim yapmak istiyorsan hangi noktadan başlayacağını bugün bilemez durumdasın. Döviz girdisi olmadan ki sen sektörleri benden daha iyi izliyorsun, bir ithalat yapacaksın ki bir ihracat yapabilesin. Bu durumda... İthal ikamesi zaman alır. Yeniden oraya dönmek yeni yatırımlar ister. Yatırımcı profili ve yeni kadrolar ister. Bunlar şu anda elimizde yok.

KISA VADEDE YAPILACAKLAR SINIRLI

  • Hükümetin siyasi köklerinden ayrı soruyorum; kamunun devreye girmesi düşünülebilir mi?

O kalmadı, 40 yıl önce vardı, eski kadrolar organizasyon olarak kalmadı. Kamunun şirketleri vardı. Hepsi özelleştirme diye gitti. Kamunun bir üretim organizasyonu eski KİT'ler gibi, elimizin altında yok; niyetlenebiliriz ama o da zaman alır.

  • Tasfiye ettiler hepsini...

Evet, bu milli ekonomi denen şey zaman alan bir konu. Bir de 40 yıldır moda olmayan bir şey söyleyeyim; bu da ancak planlama ile olur. Ama planlama dediğin zaman eski bizim kullandığımız modeli de bugün kullanamazsın.

  • 21. yüzyıla uygun bir kalkınma modeli...

Yeni bir model ama planlama olmadan kamu kesiminin şirketlerini, üretim profilini oluşturamazsın. Planlamanın da en öne geçmesi gerekir, bugün olmayan, tasfiye edilmiş bir şey. Yeniden yaratılıp öne geçmesi de zaman alır. Kısa vadede yapılabilecek fazla bir şey yok. İşte bu kontrolleri yapıyorlar; rezerv kaybı olmasın, açığımız büyümesin diye... Gelirler o kadar düştü ki, ne şirketlerden ne insanlardan alabilirsin; vergi hasılatın da düşecek. Bir süre düşük vergi hasılatı ile idare edeceksin. O zaman kamu harcaması yapman için dayanacağın kaynak şu; karşılıksız yapacaksın. Merkez bankan para basacak!

  • Dövizle iç borçlanmaya gittiler son dönemde.

Bu da şunu ortaya çıkarıyor. Merkez Bankası'na en son kredi mercii denir. Şimdi o baş aşağı gelmiş durumda. Son kredi mercii bankalar olmuş oluyor. Onların rezervlerine güveniyorsun.

EKONOMİ DOLARİZASYONLA İŞLİYOR

  • Nazif Ekzen bu işin daha başlarında, yani borçlanmanın hızlandığı dönemde, "Sonumuz Roma Kulübü olacak" demişti.

Dövize muhtaçsan, dışarıdan borçlanamıyorsun, SWAP da mümkün görünmüyor sahici dövizle diyelim. O zaman içerde ne varsa onu almaya çalışıyorsun. O da nerede bankalarda. Bankaların dövizi Merkez Bankası'nda... Bunlar hep dövize ihtiyacın olduğunu gösteriyor. Çünkü ekonominin dolarizasyonla işliyor.

  • Uluslararası net yatırım pozisyonu açığı milli gelirin yaklaşık yarısı kadar.

Tabii. Çünkü dünya sermayesi sana "borçlan merak etme" diye diye bu noktaya getirdi. Birçok arkadaşımızın deyişine ben katılamam. "Tasarruflar düşük olduğunu için Türkiye borçlanıyor" değil! Dünya "yerli parayla işlerini çevireceğine ben sana dolar vereyim, daha ucuza gelir diye" otuz yıldır seni buna alıştırdı. Dolayısıyla bunun sonunda gelirlerin düşmüş, düşünce tabii tasarrufların da düşmüş, bu noktadasın. Şimdi tasarrufları artırmak da uzun vadeli bir iş. Yatırımlarını artıracaksın ki; daha çok gelir daha çok tasarruf, bunun başka bir yolu yok. O zaman olmayan tasarrufların için döviz arıyorsun. Bankalara yönelmek son mercii oluyor, dolar bulabileceğin başka bir nokta kalmıyor tabii bu sevimsiz noktalara gidebilir.

Ekonominin yeniden canlanabilmesi demek iş hacminin artması demek o da daha çok dolara bağlı. Dolar yoksa Türk lirasına başvuracaksın. İç borçlanmanın dövizle yapılması birkaç ay idare eder. Sonra ne olacak? Bununla ekonominin hiç hacmini birdenbire artıramazsın, insanlardan tasarruf toplayamazsın, şirketler sana bir şey veremezler, dağıtılacak temettülere el koysan o da bir süre gider. Bu "ekonomi ancak dolarla işler" düşüncesi bizi buraya kilitledi.

SİYASET TOPLULUĞU MENFAATÇİ OLDU

  • Model değişikliği lazım o zaman. Bu modelde kalarak yapılacak her şeyin etkisi geçici olacak.

Kriz potansiyelini büyütür. Türkiye zaten kriz potansiyelini son on yıldır büyüterek bu noktaya geldi. 2009'dan 2018'e geldi. Son iki yıldır zaten kriz halinde. Şimdi akut hale geldi iş. Dolayısıyla yapabilecekleri çok bir şey yok gibi görünüyor ve bu da bana sevimsiz görünüyor. Yazık böyle bir noktaya geldik.

  • Belki çok geniş bir kesimin istişaresi ile bir ekonomik model ortaya koymak.

Şu anda bunun işaretleri görünmüyor. Neden? Çünkü siyasetle ekonomi iç içe geçti. Siyaset daha çok ekonomik menfaat dağıtmakla var olur hale geldi. İktidar menfaat dağıttıkça gücünü tazeleyebilen bir hale geldi. Siyaset topluluğu da bunu böyle algılıyor, sadece iktidar partisi değil. Muhalif belediyelerle, diğer belediyeler arasında çok fark görmüyorum. Menfaat dağıtamazsan siyasi yapı çöker; böyle bir açmaz da var ve bir açmazdayız. Bakalım bekleyip, izleyip göreceğiz.

ŞAPKAYI ÖNÜMÜZE KOYUP DÜŞÜNME ZAMANI

  • Türkiye ya sistemden kopacak ya da topal bir şekilde yeni krizine doğru yol alacak.

Tamamen değişik bir siyaset topluluğu olursa bir gecede sihirli değnek gibi değişir; başka türlü düşünen insanlar olacak ki, başka türlü bir ekonomik model ve onun siyaset topluluğu ortaya çıksın. Buna da hazır bir kadro yok. Biraz zaman içinde olacak her şey. Ama şimdi şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı. Bugünkü siyaset topluluğu son yirmi yıldaki modelle oluştuğu için buradan bir yaratıcı düşünce çıkmıyor.

  • Ancak bu kısır döngüyü sorgulama aşamasına da geldik diyebiliriz.

Tabii tabii.. Sorgulama, ama herkes. Ve bilimsel olarak düşünerek elbette. Son üç aylık sağlık örgütlenmesi bürokratik bir örgütlenme değildir. Cumhuriyetin küllerinden, Refik Saydam'dan gelen bir ruhla oldu.

  • Aynı ruh ekonomiye de gerekiyor, hocam.

İnşallah diyelim.

  • Çok teşekkür ederiz.
Son Dakika Haberleri