17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vaat edilmiş topraklar

'Hiç kimse yaşadığı topraklara, kültürel değerlerine yoz bakmasın; üç kuruşluk ödüller için ülkesini kötülemesin. Gün olur hasret kalırsın o topraklara; kavuştuğunda kapaklanırsın yere, 'Benim sadık yârim kara topraktır' dercesine. Aklında tut, kapaklanıp öptüğün o kara toprak aslında vatandır!'

Vaat edilmiş topraklar
A+ A-
ARİF YAYLA

İsrailli gazeteci yazar Ari Şavit ‘Vaat Edilmiş Topraklarım’ adını verdiği kitabının 59. sayfasında şöyle diyor:

“Dün hiçbir şeydi, yarın ise her şey.”

İsrail Devleti’nin kuruluş öyküsünü anlamak için öncelikle Siyonizm ideolojisini tanımlayalım. Genel kabul edilen tanım şöyle:

“Siyonizm, tarihî İsrail toprakları olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiğini temel alan ideolojik fikir hareketidir.”
Aslında “binlerce yıl sonra” betimlemesi daha doğru olurdu. Anlatalım: Siyonist ideolojinin temelini toprak oluşturur ki, zaten tüm ideolojilerde toprak yoksa devlet de yoktur. Siyonist oluşumda işaret edilen topraklar dinsellikle ilişkilendirilir; kurdukları krallığın ötesinde, İsrailoğulları’nın topluluklar halinde yaşadıkları toprakları da kapsar ki bu topraklar Nil havzasından Mezopotamya’ya kadar uzanır. Sahiplenme savları tarihsel olarak M.S. I. yüzyıl ve öncesinin yerleşkelerine dayanır.

Ekonomik yönden artı değer yaratmada olağanüstü becerikli olan İsrailoğullarının M.S. I. ve II. yüzyıllarda Roma İmparatorluğu’na karşı isyanları acımasızca bastırılmış, sahip oldukları her şeye el konulduğu gibi binlerce Yahudi öldürülmüştür. Sonrasında süregiden Roma baskıları sonucunda oluşan yoksulluk nedeniyle Asya, Afrika ve Avrupa’nın hemen tüm bölgelerine büyük göçler yaşanmıştır. Doğaldır ki ‘devlet’ anlamında bir örgütlenme modeli iki bin yıl sonra dönemin emperyallerince özellikle de İngiliz siyasetinin yönlendirmesiyle oluşturulabilmiştir.

ROMA İMPARATORLUĞU'NA KARŞI YAHUDİ İSYANLARI

1) Birinci Yahudi-Roma Savaşı (MS 67–73): Yahudiler tarafından Roma İmparatorluğu'na karşı yapılan üç büyük isyanın ilkidir. Roma ordusu Yahudi yerleşim yerlerini yok ederek halkı göçe zorlar, el koyduğu toprakları Roma askerinin kullanımı için tahsis eder. Kudüs Tapınağı tahrip edilir. İsyan Kudüs'te yaşayan Yunanlar ve Yahudiler arasındaki dinsel gerilim yüzünden çıkmıştır.

2) İkinci Yahudi-Roma Savaşı / Kitos Savaşı (MS 115-117): Sirenayka, Kıbrıs, Mezopotamya ve Mısır'da diaspora Yahudileri tarafından başlatılıp kontrolden çıkan bu ayaklanma da birinci ayaklanma gibi hüsranla sonuçlanır.

3) Üçüncü Yahudi-Roma Savaşı (MS 132-136): Yahudilerin üçüncü büyük ayaklanması ve Yahudi-Roma savaşlarının sonuncusudur. Ayaklanma sonucunda Roma 12 birlikli ana ve yedek ordularıyla Yahudi Krallığı’nı yerle bir eder. Roma, Yahudilerin Kudüs'e girmesini yasaklar. (İsa'yı Mesih olarak kabul eden Yahudiler (İlk Hıristiyanlar) bu ayaklanmayı desteklemez; buna rağmen bu Yahudilerin de Kudüs'e girişi yasaklanır. Bu isyanlar sonunda Hristiyanlıkla Yahudilik arasında belirgin farklılıklar oluşmaya başlamıştır.)

İşte Siyonizm, bu 2000 yıllık devletsiz geçmişin ardından, “kabul edilebilir” bir toprak parçasına sahip olmak, Yahudileri, diaspora yaşamının güvensizliğinden kurtarmanın ön koşulu olarak kabul eder. Toprak, atalarının da yaşadığı topraklar olan Filistin gibi “anayurt” olma duygusu yaşatma potansiyeline sahip olmalıdır. “Topraksız bir halk için halksız bir toprak” ideal olandır. Ancak bu arayışın “halksız bir toprak” kısmı hayaldir. O halde seçilen topraklardaki yaşayanlar görmezden gelinmeli, yok sayılmalıdır. Siyonistlerin öncüleri de zaten en başından beri “ata toprakları” olarak kabul ettikleri topraklarda yaşayan Filistin halkını yok saymışlardır.

İsrailli gazeteci Ari Şavit, Vaat Edilmiş Topraklarım isimli kitabında sözünü ettiğimiz gerçekleri açıkça dile getirmiştir. İlk Siyonistlerden olan Albert Bentwich, Ari Şavit’in dedesidir. Şavit, dedesinin 15 Nisan 1897’de Filistin yolculuğunda tuttuğu notları çarpıcı biçimde aktarır ki ilk Siyonistlerin Filistin’e ve toprağa dair algıları bu notlardan kolayca anlaşılır. 16 Nisan 1897’de ayak bastığı Yafa limanında Albert, Filistin’in kalabalık ve gürültülü yaşamı ile karşılaşır. Şavit, dedesinin Filistinlilerin varlığına çok yakından tanık olmasına rağmen duygudurumunu ve takındığı tavrı özetle şöyle aktarır:

“Dedem, sahipsiz topraklarda, sükuneti ve vaat edilmişliği görür.” der ve ekler: “Büyük dedem bu yurdu mevcut haliyle görmüyordu. Yafa’dan Mikveh İsrail’e şık bir vagonda giderken, Filistin’in Ebu Kabir köyünü görmüyordu, Yazur köyünü görmüyordu, Safarand köyünü görmüyordu, Hadisa, Gimzu ve El-Kubbab köylerini görmüyordu, Ramla’da buranın aslında bir Filistin kenti olduğunu gerçekten görmüyordu.” 
Filistin topraklarını Yahudilere tahsis etme fikri İngiliz siyasetinin ürünüdür. Oysa Filistin topraklarının kadim sahibi Filistin halkıdır.

YARATILMAK İSTENEN ALGI

“Siyonist hareketin arkeoloji dahil tüm çalışmalarında ‘Anavatan statüsünde sahiplenen tek kavmin Yahudiler’ olduğu imajı yaratılmaya çalışılır:

“Diğer kavimlerin sadece tarih öncesi ve yok olmuş yerliler oldukları için antik Filistin tarihi diye bir olgudan bahsedilemez. Filistin ismi Avrupalılar tarafından verildiğine göre modern Filistinlilerin tarihselliğine bir vurgu yapmak ve bunun üzerinden bir tarih yazmak mümkün değildir. (Menderes Kurt, Tarih İncelemeleri Dergisi)”

ARİ ŞAVİT'İN GÖZÜNDEN ESKİ VE YENİ FİLİSTİN

“Artık her makul insan Avrupa’nın Yahudiler için bir ölüm tuzağı haline geldiğini görebilirdi ve Avrupa Yahudilerini çektikleri zulümden kurtarmak için Amerika kapılarını zamanında açmayacaktı. Yalnızca Filistin’de kurulacak bir Yahudi Devleti ölmek üzere olan milyonlarca Yahudi’nin yaşamını kurtarabilirdi. 1935 yılında, Siyonist adalet mutlak anlamda evrensel adaletti.”

Peki ya Filistin halkının çekeceği acılar?  İsrail yerleşmesinde çekilen acıları görmek için Ari Şavit’in ‘bipolar’ kitabından alıntılar yapalım:

S:137: “Bu 1 Mayıs günü (1948) sadece fethedilen bir Arap köyü harap edilmemiş, …sosyalist siyonizmin değerleri de yıkılmıştır. Genç erkeklerden bazıları, köydeki tutukluların acımasızca yapılan sorgularına katıldılar. Diğerleri ise sorgulama bittikten sonra kan içinde kalmış tutukluları vadiye taşırlar. Mahkumların infazı gerçekleşirken, bazıları gözlerini kaçırsa da diğer bazıları neşe içinde bu görüntüleri izlerler. Aynı dönemde, Safed şehrindeki çocuklardan birisi, keskin nişan alma yeteneğiyle dikkatleri çeker. Bu kişinin kayıt cihazımdaki sesi acımasızca. Önce bir kadını, başka bir zaman bir imamı, daha sonra ise bir çocuğu vurmuştur. Her bir Arap öldürme eylemi sonrası, Kanada yapımı nişancı tüfeğinin ahşap sapında başka bir yiv açmıştır; toplamda elli yiv.”

(S145): “… Lut’un fethedilmesi ve Lut’tan sınır dışı etme olayı kazara değildi. Bu yaşananlar, Siyonist devletinin temellerini atan Siyonist devrin bir aşamasıydı. Bu konuda dürüst olmak istediğimde, acı gerçeği görüyorum: Ya Lut yüzünden Siyonizm’i reddetmek ya da Lut ile birlikte Siyonizm’i kabul etmek. …Gerekirse lanetlenenlerin yanında olacağım. Çünkü onlar olmasaydı, İsrail Devleti’nin hiç doğmamış olacağını biliyorum. Halkımızın, bizzat benim, kızımın ve oğullarımın yaşamasını sağlamak için kirli ve pis işleri onlar (Arapları Lut’tan kovanlar) yaptılar.”

Görüldüğü üzere Ari Şavit bir yandan “keşke olmasaydı” anlamındaki ifadelerinin yanı sıra Filistinlilere yapılan zorunlu göç uygulamalarını kaçınılmaz buluyor. O nedenle yukarıda ‘bipolar’ tamlamasını yaptım; bu durumu yadırgamak olası değil diye düşünüyorum. Var olma savaşlarında birçok ulus aynı şeyi yapmak zorunda kalabilir, kalmıştır. Ancak zulüm aşaması kabul edilebilir bir davranış biçimi değildir, olmamalıdır. Şavit’in kitabından bazı örneklerle devam edelim:

“Arap efendilerinin altında çalışırken bu çiftçilerin hayatları, buralar Yahudi sömürgecilerin elindeyken yaşadıklarından daha kötüydü.” 

“İngilizler Filistin’e hükmetmemiş olsalardı ne Yahudilerin ne de portakalların bu derece gelişme olanağı olurdu.”

İSRAİL TOPLUMUNUN DUYGUDURUMU

Ari Şavit’in, Yahudi topluluğun içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatan önemli saptamalardan birkaçı şöyle:

“Biz Yahudiler bu savaşta en yalnız halkız, en ıssız ve adil olanıyız.”

“(1943) Yeni durumu en acımasız şekilde İzak Tabenkin ifade etmiştir: Bizler nihai yalnızlık hissiyle doluyuz… Kaç Yahudi’nin hayatta kalacağını bilmenin bir yolu yok… Nazilerin yüzde yüzümüzü yok etmeyeceğine dair hiçbir garanti de yok… Asıl acı olansa, yalnız olduğumuzu ve dünyanın bize düşman olduğunu bilmek. …Yaşamı devam ettirmenin tek yolu direnmektir.”

Ari Şavit şaşırtmaya devam ediyor...

(S181): “Benim içine doğduğum bu ulus, Filistinlileri dünyadan silmiştir. Buldozerler Filistin köylerini yıkmış, yetkililer Filistin topraklarına el koymuş, kanunlar Filistin vatandaşlığını feshetmiş ve vatanlarını ortadan kaldırmıştır. … Lut’un tam orta yerinde Filistin’e ait Lut’un enkazı yatmaktadır.”

“… tarihin bir safhasından diğerine, ahlakın bir alanından başka bir alana geçtik. Böylece o zamandan beri bizi bizden alan her şey burada. Bizi bizden almaya devam edecek olan her şey burada. Nesilden nesile. Savaştan savaşa.”

(S421): “…aydınlanma dönemini yaşamış Avrupa da tıpkı demokratik Amerika gibi bizi yumuşak bir şekilde öldürdü. Sevecen görünümlü Batı medeniyeti, Ortodoks olmayan Yahudiliğe aslında zarar veriyor.”

ANTİSEMİTİZM TARİHSEL SÜRECİ

Antisemitizm binlerce yıldır devam ediyor. İnsan ‘neden?’ diye sormadan edemiyor; Türk Kavmine düşmanlık da böyle bir şey değil mi?

Üç bin yıldan uzun süredir İsrail olarak adlandırılan bu topraklardan ilk önce Roma İmparatorluğu tarafından kovulan Yahudiler, dünyaya dağıldılar. İnançlarını ve kültürlerini kararlılıkla korumaya çalıştılar. Yahudiler bazı ülkelerde hoş karşılanmalarına karşın, nüfusun çoğunluğunun Hıristiyan olduğu Avrupa topluluklarınca genelde dışlandılar. Yahudiler “İsa’nın Tanrı’nın Oğlu” olduğu yolundaki Hıristiyan inancını paylaşmaz.

Çoğu Hıristiyan da bu olguyu kibir olarak görür. Kilise, İsa'nın ölümünden Yahudileri sorumlu tutmuştur. Oysa tarihçilerin bir bölümüne göre İsa, tehdit olarak görüldüğünden Roma İmparatorluğunca öldürülmüştür. Benim bilgimi aşan bir durum olduğu için bu konuda fikir yürütemem. Bırakalım konuyu tarihçiler tartışsın! 

İlk İsrail Krallığı MÖ 1050'de kurulur. En büyük yıkımların ve kıyımların Romalılarca M.S. I. ve II. Yüzyıllarda gerçekleştiğine yukarıda değindik. Şimdi hızlı bir şekilde tarihin sayfalarını çevirelim.

- Hz. Ömer döneminde Yahudilere önemli bir saldırı, 638 yılında Filistin'in fethi sırasında gerçekleşir. Bu saldırıda, Kudüs'teki Yahudilerin bir kısmı öldürülür, bir kısmı sürgün edilir.

- Yahudiler 1290'da İngiltere'den sonra da 1306'da Fransa'dan kovulur. Aynı dönemde İspanya'da, büyük veba salgınında, Yahudiler kuyulara zehir dökmekle suçlanarak katledilirler.  

- İspanya'dan 1492'de, Portekiz'den 1497'de kovulurlar. Çoğu Yahudi Hristiyanlığa geçtiyse de Yahudi dönmelere karşı önyargı devam eder. Kovulan İspanyol Yahudilerinin çoğu Kuzey Afrika, Polonya, Osmanlı İmparatorluğu ve İsrail'e göç eder. İtalya'da ise Yahudiler gettolarda yaşamaya zorlanır.  

- 1648-1654 yıllar arasında Ukrayna'da gerçekleşen Yahudi Ayaklanması sonucunda 100 binden fazla Yahudi katledilir ve bunun sonucunda sağ kalanlar İsrail'e göç eder.

- Osmanlı hakimiyeti (1516-1917): Yahudiler, Filistin’de Osmanlı hegemonyası döneminde isyancı eylemlerinden ötürü 1660'ta ve 1834’deki köylü isyanı (Safed pogromu) sırasında kıyıma uğrarlar.

- İkinci Dünya Savaşında başta ABD ve Rusya olmak üzere, müttefik ordularda bir milyon Yahudi görev alır. Sadece Rus ordusundan 200.000 Yahudi ölür.

- Afrika'nın büyük bir kısmı Nazi kontrolüne girince çoğu Yahudi köle olarak kullanılır. 1941'de Irak'ta yaşanan darbenin ardından Yahudiler katledilir.

- 1939-1945 yılları arasında yaklaşık 6 milyon Yahudi, Nazi işgali altındaki Avrupa'da öldürülür. Ölenlerin hemen hemen dörtte biri çocuktur.

- Savaş, İngilizlerin, Arap petrollerine bağımlı olduğunun farkına varmasını sağlar ve bu nedenle Yahudilere bir anavatan kurmalarına yardım etmektense Araplarla samimi ilişkiler kurma planı öne çıkar.

BÜYÜK GÖÇ

1948'den 1951'e kadar geçen üç yıl içinde Yahudi göçü iki katına çıktı. Bu göç İsrail toplumunda silinmez izler bıraktı. Göçmenlerin çoğu ya Holokost'tan kurtulanlar ya da Arap topraklarından kaçan Yahudilerden oluşmaktaydı. 1949-1951 yılları arasında Libya, Yemen, Irak, Lübnan, Suriye, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus gibi hemen hemen Arap ülkelerdeki tüm Yahudiler 850 bin kişilik nüfusla İsrail'e yerleşti. Arkalarında bıraktıkları mal varlıklarının akıbeti hâlâ tartışma konusudur; aynı Filistinli Arapların Yahudilerce el konulan mal varlıkları gibi.

ÇIKARSAMA

Ari Şavit’in, İsrail’in yükselişi ve trajedisine dair kaleme aldığı “VAAT EDİLMİŞ TOPRAKLARIM” adlı kitabını okurken bir kez daha milli duygularım kabardı. Toprak sahibi olup ona vatan diyerek devlet kurmanın, vatan denen toprağı kaybedip sonsuz acılara gark olarak itilip kakılmanın, Filistinliler ve Yahudiler nezdinde ne demek olduğu konusunda doğru empati yapabildiğimi düşünüyorum.

Sanatçısından bilim insanına, yazarına çizerine, siyasetçisinden akademisyenine, dünyanın gidişatıyla az çok ilgilenen herkesin anımsaması gerekir ki hiç kimse yaşadığı topraklara, kültürel değerlerine yoz bakmasın; üç kuruşluk ödüller için ülkesini kötülemesin. Gün olur hasret kalırsın o topraklara; kavuştuğunda kapaklanırsın yere “Benim sadık yârim kara topraktır” dercesine. Aklında tut, kapaklanıp öptüğün o kara toprak aslında vatandır!

Filistin İsrail Siyonizm