08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Harran kadar sıcak Fırat kadar çılgın adam!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Dün var ya; ellerim cebimde, yüreğim sıcacık bir serzenişte, mazlumlara manzara olmuş o patikada, sonu belirsiz bir yolculuktu sanki benimkisi... 

Uçsuz bucaksız viranelerde; yaşama rest çekmişçesine, gafillere artık “eyvallah” demeden, sırtını buz gibi sahte dağlara dönmüşçesine yürüdüm: “Erisin” dedim artık ardımda kalan hasretler, beni hiç anlamadıkları bensizliklerde!.. 

“Kahrolsun” dedim yürekleri görmeyenler, yoksulluk denizlerinde!.. 

Sonra kendimi özlemlerime sararak, merhametimi gül yaprakları gibi yollara dökerek ve içimde tuttuğum sevinçleri konfeti yaparcasına, bıkmadan usanmadan yürüdüm o meçhul patikada... Bazen içimden ölürcesine attığım “yar”la, bazen de ne pahasına olursa olsun, bana sahip çıkan kendi canımla!.. 

KAHRIN YALAN ÇAMURU!.. 

Dün, güneşin bulutların arasından buse gönderdiği ve bazen şımarık bir çocuk gibi göz kırptığı anlarda, mekan ettim o patikanın ılık sükunetini kendime... Yaşamın bazen filiz vermeyen kahredici nazlarını, kurumuş saman taneleri gibi, ölmüş sevda mezarlarına kerpiç gibi sıvarcasına yürüdüm...  

Kendimden sandığım parçaları geriye savururcasına, kahırlar dökercesine, isyanları gömercesine ve yalanları çamura bularcasına ilerledim... 

Attım; elimde yar gibi tuttuğum zümrüdi gözleri andıran yemyeşil fularları sandım... Ölümü hak etmiş sevdalara, idam kementleri gibi çığlıklar savurdum...  

Ve içinde yaşamayanlar, kendi kaderlerinde sarsılsın diye isyanla avundum!.. 

EFKARDAN YORULMUŞ BULUTLAR!.. 

Gözlerimi kapatmışçasına geçmişe, yeni bir sayfa çevirircesine geleceğe ve artık isyan etmeden, yaşanmışlara küserek dolaştım sanki o patikada!.. 

Üzerimde efkardan yorulmuş gri bulutlar, ayaklarımın dibinde ıslak toprak, yaşama darılmış böcekler, tarihe karışmış yaprak kırıntıları ve uyanmaya çalışan kış uykusundaki garip ağaçlar!.. 

Hepsi yoldaşım oldu benim... Hepsi sahipsiz değil; benden kopmuş gibiler ve belki de onlar sahiden benim!..  

Bazen minik yağmurların adımlarıma eşlik ettiği o sahipsiz patikada, köşelerden çıkacak nazları ötelercesine, sırtımı dönercesine ve “git” dercesine, artık boyun eğmezcesine gezindim... 

İnsan “rest” çekmeye görsün dedim yaşama tutunmuşçasına... “Git” demeye görsün kalbinde pusu bekleyen ruhsuzlara... Ve değmeye görsün insan, yüreği nadasa saplanmışlara!.. 

MUTLULUĞUN FİLİZLERİ!.. 

Dün; o patikada kendimle el ele tutuşarak, bunları düşünerek, yalnız başıma gezindim de gezindim... Yüreğimi yalnızca kendime sakladım, mutluluğumun filizlerini özlemlerimle sulayarak düşündüm... Boynumdan kopmuş zincirleri paslansın diye yollara dökercesine, ardımda bıraktıklarımdan uzaklaşırcasına yürüdüm... Yaşama her saniye yeniden tutunurcasına, öfkelerimi çöpe atarcasına, özlemlerimi mezarlara gömercesine durmadan ilerledim... Baktım da; kim ne yaparsan yapsın temiz ve saf yüreklere, kendi kısırdöngüsünde yalanlar bitmese de, uçsuz bucaksız vadilerde sanki bir şahin kanadında coşkuydu yaşamak!.. Ve işte burada; gaflete düşmüş yüreklere imdada gidercesine ve her bakışımda sevda dercesine koşmak... 

TOPRAĞA BULANMIŞ MUMYALAR!.. 

Haksız değildim ki dün... Kendimi; yalnız başıma kendimi dinlemekte hiç de haksız değildim; uzun zamandır, hatta çok uzun zamandır; umut bir nefes gibi yakasına yapışmıştı ya sevdanın... Boynuna ipler dolanmışçasına; dara düşmüşçesine özlem çekiyordu ya yürek... Artık bir mazlum yokluktur benim için sevda... Çünkü yar artık sonsuzlukta, ben ise ona “Git” demenin sahipsiz yalnızlığında!.. Böyle işte “yar...” Üşümüş serçe yavruları gibi, sonunda kabuğuma çekildim; Sabra tespih çekercesine boyun eğdim, toprağa bulanmış mumyaları andıran apansız hasretime... Ve kehribar damlaları düştü, içinde nehir akan o tuzlu ve zalim esaretime!.. 

KANATLARIMA SAKLANDI SEVDA!.. 

Ve sonunda dedim ki; “Harran kadar sıcak, Fırat kadar çılgın” olsa yüreğin ne yazar?.. Bak işte “yar” gibi sarmaya hazır kanatlarına saklandı sanki ebedi aşkın... Heyhat; rotasını kaybetmiş kalbiyle, kim bilir belki o da bir sevda gibi şaşkın!.. Ve o patikanın bitmez tükenmez yolculuğunda, demir attım sonunda, içimdeki çılgın nehirlere... Sanki sevda denizlerinde mola vermiş bir forsa gibi hapsettim ezeli hasreti yüreğime... “Pas tutsa” dedim artık içimdekiler, kırılsa zincirlerim, düşmesem mahpus gibi unutsam “yar”in derdini... Ve kimsesiz yollarımda arasalar, içinde sevda da yar da bulunmayan mezarların en derinini!.. Sabır merhamete mi yenildi, yoksa vicdana mı bilinmez ama durmak istedim artık yerimde... Durdum sonunda patikada, sabrı tükenmiş bir eski zaman gibi!..  

Ve içimden bir ses, “gitsin başımdan artık kör ceylanların gaflete bulanmış şaşkınlığı” dedi... O halde, “dağılsın” dedim üzerimdeki bulutlar, figan değil, söylesene bu yaşanan neyin nesi?..