26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnanmak ve aldatılmak üzerine...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

“İnsan anlayışı kuru ışık değildir; istenç ve duygu dünyası ile beslenir; işte, ‘birinin yaptığı şekliyle bilim” dediğimiz ilimler bundan türer. İnanmaya yeğlediğine, daha kolay inanır insan. Bu nedenle zor şeyleri araştırmaya zamanı olmadığı için reddeder; akla yatkın olanları umudu azalttığından; doğanın derinliklerini batıl inançlı olduğundan; deneyimin ışığını kibir ve gururundan; alışılmadık inanışları bayağı görüşlere bağladığından dolayı reddederler. Kısacası, duyguların anlayışı gölgeleyip kirlettiği böyle sayısız ve kimi zaman farkına bile varılmaz yol vardır. (Francis Bacon, Novum Organon, 1620)***Bilim adamları, sırlarını güçte olsa ele veren, ama adil dövüşen doğa ile savaşmaya alışmışlardır. Genellikle de doğaüstü ile uğraşan ve farklı kurallarla dövüşen sahtekârlarla dövüşmeye hazırlıksızdırlar. Sihirbazlar ise bizzat aldatmaca işinin ustasıdırlar. Ülkemizde ne yazık ki bilim adamları siyasi otoriteye yenik düşmüştür. Antik çağ matematikçilerinden, geometrinin babası sayılan Öklid, Mısır’daki Liseum’da ders vermektedir. Dönemin İmparatoru (firavun) Öklid’e başvurarak kısa sürede matematik öğrenmek istediğini söyler. Öklid’in tarihsel yanıtı şöyledir: “Burada imparatorlara göre matematik öğretilmez.” Günümüzdeki akademisyenlerin siyasi otoriteler karşısındaki tutumunu gözünüzün önüne getirin...
Genç bir bilim adamı adayına bir kitabın ya da bir öğretmenin verebileceği en değerli armağan, otoriteyi sorgulama alışkanlığıdır. Size herkesin söylediği şeyi kabul etmeyin, kendiniz düşünün. Bilim adamları gerçeklerle, toplumun çok geniş kesimi tarafından kabul görmüş gerçeklerle ilgilenmezler. Onlar bilinmezi biraz da bilgisizliği severler. Bilgisizliğin içini oyar, onu yer, ona saldırır. Bunu yaparken de durmadan daha fazla bilgisizlik keşfederler. Aldatılmanın önüne geçmenin en kestirme ve sonuç alıcı yolu bilime inanmak, başımız her sıkıştığında bilimsel yönteme başvurmaktır.***Tarihin en acı derslerinden biri şudur: yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz. Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık. Aldatmaca bizi kafeslemiştir. Tuzağa düştüğümüzü kendimize bile itiraf etmek, son derece acı vericidir çünkü. Bir kez şarlatana iplerinizi verdiniz mi, bir daha hiçbir zaman geri alamazsınız. Böylece yenileri çıkıp gelene kadar eski aldatmacalar sürer gider. 60 yılı aşkın bir süredir toplumsal ve politik yaşamımızda aldatmaca, sürüp gitmekte, biri gitse bile birileri peşi sıra gelmekte. Böylece Cumhuriyet tarihinin çok partili döneminde demokrasi adına gerçeğin değil aldatmanın peşine takılmış durumdayız. Bunca ölüm, patlayan bunca bombalar aldatılmışlığımızı yüzümüze vurmak gibi tarihsel bir gerçeği de gözlerimizin önüne sermektedir.
Tarihçiler, uluslarına yapılmış hakaretler konusunda kişisel öfkelerini bastırmayı ve yeri geldiğinde, liderlerinin zalimce suçlar işlediğini bildirme cesaretini göstermeyi öğrenirler. Fazla öfkeli yurtseverleri, mesleki bir tehlike olarak hesaba katmak zorundadırlar. Öznellik ve önyargının yol açabileceği tehlike, tarihin başından bu yana açıktır. Cicero şöyle yazıyor: “Birinci kural, tarihçi hiçbir zaman yanlış bir kayıt tutmayacaktır; ikincisi, gerçeği hiçbir zaman gizlemeye çalışmayacaktır; üçüncüsü, çalışmasında yanlı olduğu ya da önyargılı davrandığı yolunda kuşkuya yol açacak hiçbir şey bulunmayacaktır.”***Sadakatsizlik inanmak ya da inanmamak demek değildir; kişinin inanmadığına inanır görünmesi sanatıdır. Bu tür bir yalancılığın, toplumda yarattığı “yaramazlığı” hesaplamak olanaksızdır. Kişi inanmadığı şeylere inanır görünmeyi meslek haline getirecek denli değer yitimine uğramış ve aklının saflığına tecavüz etmişse, her türlü diğer suçu işlemeye de kendini hazırlamış demektir. Bu tür insanların ölçüleri, sorgusuz inançtır ve asıl inançsızlığı, verdikleri güçlü hükümler ve yobazlıkla göstermiş olurlar.