29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İzabella

Ethem Gönenç

Ethem Gönenç

Eski Yazar

A+ A-

Deniz Gezmiş sonrası, solda birbiriyle silahlı çatışmaya giren, çoğu derin devlet tarafından kurdurulmuş, içinde ajanların, provokatörlerin cirit attığı çeşitli fraksiyonlar ortaya çıkmıştı. Artık o entelektüel, romantik, üniversitelere ve ülkeye özgürlük ve demokrasi isteyen solcu gençlik gitmiş, yerini silahlı, ne oldukları bilinmeyen, solcu görünümlü yaratıklara bırakmıştı. Sonraki yıllarda da sol, kendi içindeki bölünmelerden dolayı asla bir daha toparlanamadı.

Bu dönemde nice ihanetler, kalleşlikler, kahpelikler görmüştüm. İşkence korkusuyla birbirini ihbar edenler, küçük bir menfaat karşılığı yoldaşlarını satanlar, casuslar, neler neler... Büyük usta Yaşar Kemal’ in deyişiyle; iyi insanlar o güzel atlara binip, çekip gitmişler, biz demirin tuncuna, insanın piçine kalmıştık. Bu nedenle bir daha ömür boyu hiçbir örgüte katılmadım, hiçbir partiye üye olmadım. Ama hep Marksist pencereden baktım yurtta ve dünyada olan bitenlere.

Üniversitede öğretim üyeliği yaparken, öğrencilerim için kendimce mücadele veriyordum. Deneyimli bir 68 Kuşağı üyesi olarak kendimi, sonu olmayan ve şiddete dayalı sol devrim anlayışına kaptırmış öğrencilerimi kurtarmaya adamıştım. Biri hariç bunu başardım da. Robert Kolejinden gelen, kısacık boylu, sanatsever, Eda adında muhteşem zeki bir Marksist kızdı. Terörist bir sol guruba katılmıştı. Onu içine düştüğü bataktan kurtarmak için araştırmalarımda çalıştırıyordum. Şiiri çok severdi ve en sevdiği şiir “Annabel Lee” idi.

“Ben de bir gün Annabel Lee gibi gideceğim bu dünyadan Ethem Hocam,” derdi. Uzatmayayım, bir sabah polis evlerini basmış ve üç genç fidanı katletmişti! Sonradan öğrendim ki en yakın arkadaşları onları ihbar etmişti. Günlerce kendime gelemedim, onu koruyamamıştım... İşte o gecelerde, Ay ile sohbet ediyordum, Annabel Lee şiirini okuyup Eda için ağlıyordum... Ve mehtaplı bir gecede, aya birden Annabel Lee’yi çağrıştıran “İzabella” diye seslenmeye başladım. O geceden sonra da İzabella benim hayatımın aşkı oldu... Haydi, rastgele İzabellaya!

ANNABEL LEE

Senelerce senelerce evveldi

Bir deniz ülkesinde yaşayan bir kız vardı bileceksiniz

İsmi; Annabel Lee

Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten, sevmekten başka beni

O çocuk, ben çocuk... Memleketimiz, o deniz ülkesiydi

Sevdalı değil karasevdalıydık, ben ve Annabel Lee

Göklerde uçan melekler kıskanırlardı bizi

Bir gün işte bu yüzden göze geldi o deniz ülkesinde

Üşüdü bir rüzgârından bulutun güzelim Annabel Lee

Götürdüler el üstünde koyup gittiler beni

Mezarı oradadır şimdi o deniz ülkesinde

Biz daha bahtiyardık meleklerden onlar kıskanırdı bizi

Evet! Bu yüzden ‘Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi’

Bir gece rüzgarından bulutun, üşüdü gitti Annabel Lee

Sevdadan yana kim olursa olsun yaşça başça ileri

Geçemezlerdi bizi ne yedi kat göklerdeki melekler ne deniz dibi cinleri

Hiçbiri ayıramaz beni senden güzelim Annabel Lee

Ay gelir ışır, hayalin erişir güzelim Annabel Lee

Orda gecelerim uzanır beklerim sevgilim sevgilim hayatım gelinim

O azgın sahildeki yattığın yerde seni...