08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kanunu Esasi’nin 139. yıldönümü

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

1808 Senedi İttifakı ve 1839 Tanzimat Fermanı da anayasal metinler olarak kabul edilebilir. Ancak tarihimizde anayasa başlığı taşıyan ilk düzenleme Kanunu Esasi’dir. 139 yıl önce bugün Padişah tarafından bir Hattı Hümayun olarak ilan edilmişti. Bu nedenle anayasa değil, ferman olduğunu öne sürenler de vardır. Ancak bu görüş, öze değil biçime dayanıyor ve ayrıca tarihsel süreci dikkate almamaktadır.
HÜRRİYET MÜCADELESİNİN ÜRÜNÜKanunu Esasi, özünde bir padişah iradesi veya lütfu değildi. Genç Osmanlıların önderlik ettiği hürriyet mücadelesi, bu düzenlemeyi padişaha dayatmıştı. Cumhuriyetimizin önemli düşünürlerinden Sadri Etem (Ertem)’in vurguladığı üzere, “Kanunu Esasi padişahın millete karşı bir taahhüdünü ifade ediyordu.” (Türk İnkılâbının Karakterleri, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, Nisan 2007, s.62)Kanunu Esasi, içerik olarak da anayasal niteliktedir; yalnızca anayasalarda yer alan, devletin esas teşkilatına ve vatandaşların hak ve hürriyetlerine ilişkin hükümleri içermektedir.Ne var ki, Kanunu Esasi, halk tarafından seçilen bir meclis tarafından kabul edilmemiştir. Bununla birlikte zamanın hürriyet hareketinin önderlerinden oluşan, Sadrazam Mithat Paşa’nın başkanlığındaki Cemiyeti Mahsusa adındaki 28 üyeli özel bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Komisyonu atayan padişahtır ama üyeleri arasında zamanın hürriyet kahramanları da vardır.Komisyonun Belçika, Polonya ve Prusya anayasalarını da inceleyerek hazırladığı metin, Mithat Paşa’nın başkanlığındaki Heyeti Vükelâ’dan (Bakanlar Kurulu) geçtikten sonra, en son padişahın müdahaleleriyle ağır yaralar almıştır.Bütün bunlara rağmen, Kanunu Esasi, anayasadır. Hürriyet mücadelesinin ürünüdür. Seçime dayanan yasama organı kurmuştur. Ayrıca Osmanlı tebaası olan bireylerin hak ve hürriyetlerine ilişkin hükümler içermektedir.
PADİŞAHIN YETKİLERİ KAYIT ALTINA ALINIYORKanunu Esasi, padişahın mukaddes (kutsal) ve gayrimesul (sorumsuz) olduğunu, dinsel kaynakların ötesinde, dünyevi ve insan ürünü olan bir temel hukuk metniyle de saptıyordu. Bununla birlikte padişahın yetkilerini en azından kayıt altına alıyordu.11. madde “Devletin dini, İslamdır” hükmünü içeriyordu. 3 ve 4. maddeler ise padişahın aynı zamanda Halife olduğu esasını dile getiriyordu. 7. maddeye göre, şeriat hükümleri uygulanacaktı. Kanunlar “umuru diniye”ye, yani din emirlerine aykırı olamazdı (Madde 64). Şeyhülislamlık, hükümet üyeleri içinde yer alıyordu ve devlet kurumuydu (Madde 27). Kanunu Esasi, ülkedeki Şeriye Mahkemelerini tanımıştı (Madde 87).Kanunu Esasi, anayasaların en temel meselesi olan, hâkimiyetin kimde olduğu sorusuna açık bir cevap vermemişti. Hâkimiyetin padişahta olduğuna dair açık bir hüküm yoktu. Ancak bütününe bakıldığı zaman saltanatın meşruluk kaynağı idi.
RESMÎ DİL TÜRKÇEKanunu Esasi, devlet hizmetinde çalışanların “devletin resmî lisanı olan Türkçeyi” bilmelerini şart koşuyordu. Böylece devletin resmi dili Türkçe olarak belirlendi ve anayasa geleneğimize girdi. Kanunu Esasi’nin ilk taslağında, Osmanlı topraklarındaki kavimlerin kendi dilleriyle öğretim ve öğrenim görmelerinde muhtar oldukları hükmü de vardı. Komisyonda bulunan Yerdeşim Eğinli Sait Paşa, bu hükme tek başına karşı çıktı. Padişah II. Abdülhamit’e bir rapor arz ederek, bu hükmün ayrılıkçı hareketlere zemin oluşturacağını ve Türkçenin resmî dil olması esasını zayıflatacağını anlattı ve komisyon üyelerini de ikna ederek kavimlere kendi dilleriyle öğrenim hakkının Kanunu Esasi’den çıkarılmasını sağladı. Bu konuda AÜSBF’nin yayınladığı Kanun-u Esasi’nin 100. Yıl Armağanı’nda Ali İhsan Gencer’in incelemesine bakılabilir (s. 183-189).
İKİ MECLİSLİ YASAMA ORGANI1876’da Kanunu Esasi ile kurulan Meclisi Umumi (Genel Meclis), iki meclisten oluşuyordu: Heyeti Âyan (Âyan Heyeti) ve Heyeti Mebusan (Mebuslar Heyeti).Âyan Heyeti üyeleri, padişah tarafından ömür boyu atanıyordu. Meclisi Mebusan ise, iki dereceli seçimle halk tarafından seçildi. Şehir ve kasabalardaki İdare Meclisleri üyeleri, aynı zamanda ikinci seçmen işlevini görüyor ve mebusları seçiyorlardı.Padişah, parlamentoyu toplantıya çağırma, feshetme ve toplantılarını tatil etme yetkisine sahipti.Kanunu Esasi, 30. maddede Vükelâyı Devlet’in (Bakanların) sorumlu tutulacağından söz etmiş olmakla birlikte, bu sorumluluk havadaydı. Çünkü hangi devlet organı önünde sorumluluk taşındığı belirlenmemişti. Heyeti Vükelâ üyelerinin ancak cezai sorumlulukları düzenlenmişti.
PADİŞAHA EMANET EDİLEN HÜRRİYETLERKanunu Esasi, Avrupa anayasalarında görülen hak ve hürriyetlere yer veriyordu. Daha önce bazıları Tanzimat Fermanlarından beri tanınan eşitlik, kişi dokunulmazlığı, mal ve can güvenliği, ticaret serbestliği, dilekçe hakkı, eğitim özgürlüğü, anayasa ve işkence yasağı, vergilerin yasaya bağlanması, basının kanun dairesinde serbest olması gibi haklar, Kanunu Esasi’de sayılıyordu. Ne var ki bütün bu hürriyetleri, belli insanlar için geçersiz kılma yetkisi, 113. madde hükmüyle padişaha verilmişti. II. Abdülhamit’in dayatmasıyla Kanunu Esasi’ye konan bu maddeye göre, padişah, “hükümetin güvenliğini bozdukları polis soruşturmasıyla ispat olunan” kimseleri, ülke dışına sürebilecekti. Nitekim Kanunu Esasi’nin ilanından iki ay geçmeden 5 Şubat 1877 günü Padişah, Sadrazam Mithat Paşa’yı 113. maddeye dayanarak İtalya’ya sürdü.
MİTHAT PAŞA’NIN İTAATSİZLİĞİ VE TAİF’TE BOĞDURULMASIII. Abdülhamit’e Mithat Paşa için “Bunlar cumhuriyet ilan edecekler” diye ihbarlar yapılmıştı. Mithat Paşa, Heyeti Vükelâ Reisi olmasından daha iki ay geçmeden, 18 Ocak 1877 günü, padişaha çok sert bir takrir arz etmişti. Mithat Paşa, bu arzda II. Abdülhamit’e millet menfaatine aykırı olan fermanlara itaat etmeyeceğini bildiriyordu:“Milletimizin menfaatlerine zararlı olan en ufak hususta bile size itaat etmekte mazurum. (...) Arz ettiğim hususları yerine getirmemekte devam ediyorsunuz. (...) Devlet binasını tamire çalıştığımız sırada, siz adeta yıkmak istiyorsunuz.”63Bu takrirden 18 gün sonra, Padişah, Mithat Paşa’yı “hükümdara suikast suçu” gerekçesiyle azletti ve Kanunu Esasi’nin 113. maddesine dayanarak 5 Şubat 1877 günü İtalya’ya sürgün etti.Mithat Paşa, Padişahın af tertibine aldanarak bir buçuk yıl sonra ülkeye geri döndü. Suriye ve İzmir valiliklerinde bulundu. Abdülhamit istibdadı Mithat Paşa’ya tahammül edemezdi. Uydurma “Abdülaziz’e suikast” suçlamasıyla ve uydurma bir yargılamayla Hicaz vilayetinin Taif zindanına sürüldü ve 7 Mayıs 1884 günü Abdülhamit’in emriyle boğduruldu.
MECLİSTE MİLLİYET KAVGALARIMithat Paşa’nın İtalya’ya sürülmesinden bir buçuk ay sonra 20 Mart 1877 günü ilk Osmanlı Meclisi Umumisi Dolmabahçe Sarayı’nda toplanmıştı. Meclis, feodal hâkim sınıfların, milliyet, mezhep ve cemaatlerin temsilcilerinden oluşuyordu. 119 mebusun 47’si Müslüman değildi. 36 Âyan Meclisi üyesinin de 11’i Müslüman olmayan milletlerdendi. Milliyet kavgalarına sahne olan Meclis, hükümete de beklenmeyen sertlikte eleştiriler yöneltti. İlk toplantı yılı 28 Haziran 1877 günü kapandı.
MECLİSİN FİİLEN TATİL EDİLMESİMeclis, 13 Aralık 1877’de yeniden toplandı. II. Abdülhamit, Meclisin çalışmalarından rahatsızdı; Abdülaziz gibi tahttan indirilme korkusu içindeydi. İki ay sonra, 13 Şubat 1878 günü Meclis faaliyetini süresini belirtmeden “tatil” etti. Gerekçe “olağanüstü durum” diye ifade edilmişti. Meclisi tatil kararı, bazı kaynaklarda fesih veya kapatma diye ifade edilir. Oysa Kanunu Esasi’nin 7. maddesi, Padişaha Meclisi Umumi’yi “fesih” yetkisi yanında “tatil” yetkisi de veriyordu. “Fesih” koşulları yoktu.II. Abdülhamit, Meclisi Umumi’yi İradei Seniye ile tatil ettikten sonra toplantıya çağırmadı. Böylece Kanunu Esasi de, resmen olmasa da fiilen “tatile” sokulmuş oldu. Padişah fermanıyla gelen Kanunu Esasi, Meclisi Umumi’yi tatil eden bir başka Padişah fermanıyla fiilen yürürlükten kaldırılmış oldu.
YENİDEN DEVRİMLE GELEN ANAYASAII. Abdülhamit’in iradesiyle “tatil” edilen Meclis, 30 yıl sonra bu kez devrimin iradesiyle açıldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti önderliğinde Anadolu ve Rumeli’de yükselen halk hareketi ve genç subayların dağa çıkması üzerine, II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908 günü bir İradei Seniye yayımlayarak, Meclisi Mebusan’ı toplantıya davet zorunda kaldı. Meclisin toplantıya davet edilmesi, Kanunu Esasi’nin yeniden yürürlüğe girmesi anlamına geliyordu. Bir hafta sonra 1 Ağustos 1908 günü, Padişah Kanunu Esasi’nin yeniden yürürlüğe girdiğini içeren bir Hattı Hümayun yayımladı. Harekât Ordusu, 31 Mart (13 Nisan 1909) gerici isyanından sonra Abdülhamit’i devirdi. Meclis, 8 Ağustos 1909 tarihinde Kanunu Esasi’nin 21 maddesini değiştirdi, üç yeni madde ekledi, bir maddeyi kaldırdı. Bu değişiklikler o kadar kapsamlıydı ki, 1909 Anayasasından söz edilebilir. Türkiye’nin 139 yıllık Anayasa Tarihi, devrim ve karşıdevrimler tarihidir.