07 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kitaplar ve kuşaklar

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

KİTAP okuma alışkanlığı, kişinin elindeki kitabı bitirdikten sonra ne okuyacağına karar vermesi, sıradaki kitabın hangisi olduğunu bilmesi demektir. Çocukluk ya da ilk gençlik yıllarında edinilen bir alışkanlıktır.

12 Eylül rejiminin sıkıyönetim ortamında, 1980-1986 yıllarında lisede ya da üniversitede okuyan, günümüzde 45-50 yaş aralığında olan kadın ve erkeklerin ortak özelliklerinden biri kitap okuma alışkanlığı edinmemiş olmalarıdır. Kitaba önem verirler, seçtikleri kitapları okumaya teşebbüs de ederler, fakat başladıkları kitabı bitiremezler, bitirseler de akıllarında bir şey kalmaz. İstisnalar genellikle mesleki okumalarla ilgilidir.

Eğlence ve vakit öldürme amaçlı okumayı bir yana bırakırsak, dünyayı ve hayatı anlamak için okumak kişinin kafasında yanıtlamak istediği bazı soruların önceden var olmasını gerektirir. Bu sorular da aile ve okul ortamlarında oluşur. Aile 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde evdeki kitapları termosifonda yakmışsa ya da Yaşar Kemal’in ve John Steinbeck’in kitaplarını tavsiye eden edebiyat öğretmeni komünist diye sürülmüş ya da meslekten atılmışsa böyle bir ortam oluşmaz.

Bu dönemlerde eğitim sistemi tepkisel ve dışlayıcıydı. Siyasetle uğraşmak kötüydü, “ideolojik fikirler” zararlıydı. Aileye, okula ve devlete itaat başarılı olmanın şartıydı. Bu etkilerin gücü 90’lı yıllarda önemli ölçüde kırıldı. O yıllarda lise ve üniversite öğrenimi görenlerin ilgi alanları daha geniş, okuma alışkanlıkları daha güçlüydü. Kitap piyasasında da bir canlanma oldu.

Fakat 2000’lerde altkültürün yüzeye çıkarak merkeze oturması ve marjinal ideolojinin iktidara yerleşmesiyle eşzamanlı olarak her bilgisayardan ve cep telefonundan kolayca ulaşılabilen sosyal medyanın dikkati dağıtıcı etkileri kültürel bir yıkıma yol açtı. Kötü kitaplar (dünyayı yöneten esrarengiz güçler, aptal aşk hikâyeleri, uyduruk maceralar, metafizik vs) iyi kitapları kovmaya, kanlı savaşlı bilgisayar oyunları çocuklarda bağımlılık yaratmaya başladı. Gerçeklikten kaçma araçları insanlık tarihinde görülmemiş ölçüde arttı.

Eğitim sistemi devlet eliyle tarikatlara, cemaatlere, dini vakıflara teslim edildi. Sistem artık tepkisel ve dışlayıcı değildi; tam aksine kapsayıcı ve dönüştürücüydü, endoktrinasyonu temel alıyor, yani belirli bir inanç sistemine bağlı ilke ve kuralları dogmatik bir anlayışla aşılamayı amaçlıyordu. Orta öğretim kurumlarını imam hatipleştirme ve öğrencileri cinsiyete göre ayırma çabalarını, mescit/abdesthane mevzularını, Darwin’i, “kindar ve dindar nesil” muhabbetini vs ele almaya gerek yok, bunlar biliniyor.

12 Mart ve 12 Eylül gericiliği sadece okuma alışkanlığı olmayan bir kuşak yaratmıştı. Şimdiki gericilik ise bir “cihad” kuşağı yaratıyor. Mevcut siyasi koşulların devamı halinde bu yaratığın on yirmi yıl sonra nasıl bir kılığa bürünerek ortaya çıkabileceğini tahayyül etmeliyiz. Ulus-devlet anlayışından uzaklaştırılarak evrensel ümmet ideolojisiyle donatılan bir kuşağı milliyetçi olarak görmek ve bunların batı kültürüne olan ideolojik nefretini “anti-emperyalizm” gibi anlamak büyük bir yanılgıdır. 80’lerin “Türk İslam” sentezcileri en azından “cihad” kavramını müfredata sokmaya kalkışmamışlardı.

Gericiliğe karşı olan bütün muhalif parti ve hareketlerin, zamanında çarşafa parti rozeti takmış olsalar da, özellikle büyük kentlerde laik ve bilimsel eğitimi savunan kesimleri hep birlikte desteklemeleri en azından bir denge durumu yaratır. Cumhuriyet’in eğitim öğretim ve aydınlanma kalelerini ele geçirenlere karşı çok sayıda öğrencinin, öğretmenin ve velinin verdiği mevzi savaşını geniş bir cephe savaşına dönüştürmek gerekir.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019