29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fahrilik, paralellik, egemenlik

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Bu köşede çarşamba günü yayımlanan “Devletin Fahri Bölgeleri” başlıklı yazımda “fahri konsolosluk” adı verilen kurumdan söz etmiştim. Konunun “nedir” boyutunu anlatırken yer bitmişti. Bugün aynı konuya devam...
***
Fahrî, yani gönüllü konsolosluk Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, bir Türk vatandaşının, Türkiye’nin herhangi bir ilinde yerleşik olarak, başka bir ülkenin temsilcisi olabilmesi... Başlıbaşına ilginç bir mekanizma.
Son iki yüzyılı aşkın süredir, devletler birbirleriyle tam yetkili memuriyet makamları olan elçilikler ve konsolosluklar üzerinden ilişki kuruyorlar. İkinci dünya savaşı 1945’te bitti. Dünya sistemi “uluslararası”nda, her ulusun bir diğeri karşısında dışarıya bağımsız - içeride egemen öznelerarası ilişkiler düzeni olarak perçinlendi. Böyleyken, Birleşmiş Milletler’in, 1963 yılında neden resmî konsoloslukların yanında “gönüllü konsolosluk” diye bir kuruma gerek duyduğu ilginç bir sorudur.
Öyle görünüyor ki bu sorunun yanıtı, klasik sömürgecilik çağının bitişi ve yeni sömürgecilik çağının açılışıyla ilgili. Konunun BM boyutu kendi başına araştırmaya değer bir konu...
****
Türkiye’de ise gönüllü konsolosluk kurumunun ortaya çıkışından 40 yıl sonra serpilip saçılmaya başladığı görülüyor. Dışişleri Bakanlığı’nın resmi değerlendirmelerinden birinde, bu konsolosların “küreselleşme ile birlikte” sayıca hızla arttığı yazılı. Doğrusu bu tuhaf bir değerlendirme. Gönüllü konsolosluk ya da devletin uluslararası temsiliyet ilişkileri bir “doğal olay” mı ki, kendiliğinden; siyasetten ayrı; bürokratik kararlardan azade ortaya çıkmış olsun?
Elbette değil.
İster küreselleşme, ister uzaylaşma olsun, sözkonusu olan şey, siyasal - idari bir kurum. Yetkili merciler karar verirse artar, sıçrar, saçılır. Onlar karar vermezse ne artar ne sıçrar.
Dışişleri Bakanlığı’nın, sorumluluğu doğrudan doğruya kendisinde olan konsolosluklar sisteminde (çünkü belgeyi o veriyor, onun verdiği belge olmazsa kimse bu unvanı kullanamıyor), “küreselleşme”ye attığı ve kendisinin hiçbir dahli olmamış gibi açıklama yaptığı bu sistemde, 2005’ten sonra neden böyle bir değişiklik yaşandığını daha sorumlu bir biçimde açıklaması gerekir. Kamuoyuna açıklamayacaksa, olur ya buna gerek görmeyebilir, kendi içinde sağlam bir değerlendirme yapması yerinde olur.
***
Dışişleri Bakanlığı bunca işle uğraşırken şimdi ne diye bu değerlendirmeyi yapsın ki diye düşünmüş olabilirsiniz. Bunun yakın bir nedeni var.
Hiçbirimizin haberi yokken, Ocak 2015’te Bakan basına bir açıklama yapmış ve “51 fahrî konsolosun belgesini iptal” ettiklerini açıklamıştı. Az buz değil, her dört fahrîden birinin belgesini iptal etmişlerdi. Gerekçe, o tarihteki resmi adıyla, bu konsolosların “paralel yapı”yla olan ilişkileri ve Türkiye aleyhine çalışmalarıydı.
Demek ki, 15 Temmuz 2016 gibi afet derecesindeki bir olaydan sonra yürütülen araştırma ve soruşturmalarda “devletin fahrî bölgeleri”nde yaşanan depremi “küreselleşme yüzünden idi” diyerek katlayıp bir kenara koymak anlamlı olmaz.
***
Bunun, yakın nedenden daha önemli bir de uzun erimli bir nedeni var.
Devletin yalnızca ticari değil, asıl olarak tarihsel ve siyasal ilişkilerinin yürüdüğü uluslararası alanda temsil yetkisi kazanmış olan fahrî konsolosların içinde, Türkiye’de cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterilmiş olan Gambiya’nın gönüllü konsolosu Ekmeleddin İhsanoğlu gibi adlara rastlanmakla birlikte, neredeyse tümü büyük holding - şirket sahibi ya da bu şirketlerde yöneticilik yapan işadamları.
Uluslararası ilişkiler, Türk ulusunun egemenlik yetkisine dayanılarak yürütülüyor. Bu yetki, toplumun belli bir sınıfına ya da zümresine devredilebilir mi?
Fahrî konsolosluk dağıtımında gördüğümüz baskın karakter, devredildiğini gösteriyor. Bu devir, kendi başına derin bir sorun oluşturuyor.
İşin bir de bu yönüne bakmakta yarar var.